28 Nisan 2010

Pit Girişi Özel: Kaj Lindström Röportajı

Sizden gelen ve bizim merak ettiğimiz soruları WRC camiasına yönelttik.

Pit Girişi: Iki efsane pilotun co-pilotu oldunuz. Ikisinin arasındaki en bariz farklar nedir?
Kaj Lindström: Baya fark var aslında. Tommi, hayatı boyunca ralliciydi, Kimi ise rallilere amatör diyebiliriz. Ikisinde de acayip bi yetenek var, çok hızlılar. Kimi'nin kendini geliştirmesi için güzel bir zemini var, buradan kendini tamamen vererek geliştirmesi lazım.

PG: Kimi, yanında co-pilot olmasına çok alışık değil. Buna alışma süreci nasıl?
KL: Rallide yanınızda co-pilot olmak zorunda tabi, ama alıştı diyebiliriz. Bana uzun zaman önce sormuştu beraber yarışalım mı diye. Ben de olabilir demiştim. Kimi'nin devam edip etmemesi, alacağı sonuçlara bağlı biraz da.

PG: Kimi ile beraber WRC şampiyonu olabileceğinize inanıyor musunuz? Kendinize bunun için bir zaman hedefi koydunuz mu?
KL: Gerekli yeteneğin olduğu kesin. Ama en üst seviyeye çıkmak için en az 3-4 yıl geçmesi lazım. Eğer Kimi de bunun için bütün enerjisini koymak ve konsantre olmak istiyorsa neden olmasın?

PG: Uzun süredir bu sporun içinde olarak, eski ralli camiası ile şu andaki ralli camiasının arasındaki farkları anlatır mısınız?
KL: Tommi emekli olalı 7 yıl oluyor. O zamanlarda daha çok pilot başa oynardı, lider gitmek çok zordu. Şu anda için aslında yeni kural değişikliklerini bekliyoruz, 2011 için. Umarım böylece daha fazla takım olur, hem bizler hem de seyirciler için daha zevkli olur.

PG: Taktikler hakkında ne düşünüyorsunuz?
KL: Şu anki kuralların bir işe yaramadığı açık. Umarım değiştirilirler. Günü lider bitirenin, ertesi gün için yol pozisyonunu seçmesi en mantıklı şey gibi geliyor bana, sonuçta herkes doğru pozisyonu seçecek diye bir kaide yok, orada da yanlış yapılabilir lastiklerde yapıldığı gibi. Sonuçta taktikler hep var, ama onları azaltmak için elimizden geleni yapmalıyız.

PG: Seneye gelecek S2000 değişikliği hakkında ne düşünüyorsunuz?
KL: S2000'lerle çok daha az güç olacak tabi ki ama süspansiyonlarda bir değişiklik olmayacak. Umarım bu kurallar yeni takımları çeker spora.

PG: Pilot ile copilot beraber olarak ralli kazanmalarına rağmen her zaman herkes pilotların etrafındadır ve copilotlar, sessiz kahramanlar olurlar.
KL: Işin bir tarafı da bu, ama zaten PR için girmedim bu işe. Böylesi daha iyi. Copilotluk'ta hata yaparsan meşhur olursun, meşhur olmamak daha iyi o yüzden.

PG: Uzun zamandır ralli camiasındasınız, en beğendiğiniz copilotlar kimler?
KL: Istatistiklere bakınca ilk akla gelen Daniel Elena (Loeb'ün copilotu). Çok iyi bir copilot kendisi. Onun dışında Nicky Grist (McRae'nin copilotu), Phil Mills (Petter Solberg'in copilotu).

PG: Michael Beef Park'ın başına gelenlerden sonra hiç yaptığınız işi sorguladınız mı?
KL: Michael çok iyi bir arkadaşımdı, başına gelenler çok üzücü. Gidilebilecek en kötü yer bir arkadaşınızın cenazesidir. Her zaman risk var tabi ki, ama yolda yürürken otobüs tarafından ezilme riski de var.

27 Nisan 2010

Pit Girişi Özel: Jari Matti Latvala Röportajı

Hem sizden gelen, hem de merak ettiğimiz soruları WRC camiasına yönelttik.

Pit Girişi: Ford'da bir süredir Fin geleneği var. Hirvonen'den 5 yaş küçüksün, bir süre sonra onun yerine takım lideri olabilirsin.
Jari Matti Latvala: Çok güzel olur böyle bir şey tabi ki. Mikko ile çok iyi anlaşıyoruz. O çok rahat biri, bana da yardımcı oluyor. Hatta genelde beraber seyahat de ediyoruz.

PG: Gelişme çizgini nasıl görüyorsun? Geçen sene daha kazalı idi, bu sene daha iyi gidiyorsun.
JML: Geçen sene olan kazalar genelde benim hatamdı. Bunu biliyorum, ben de üstünde çalışıyorum. Bu sene kesinlikle daha iyi ama daha da iyi olacak.

PG: Polonya'09 mu daha kötüydü Portekiz'09 mu?
JML: Polonya

PG: Polonya'dan sonra Malcolm (Wilson, takım direktörü) sana ne dedi?
JML: (Bu soruyu cevaplamak istemedi)

PG: Portekiz'deki kazandan sonra sürüş tarzında değişiklikler olduğunu hissediyor musun?
JML: Evet, aslında farketti sürüşüm ondan sonra. En başta artık daha konsantreyim, dikkatliyim. Orada yaptığım hata, çok çok geç fren yapmamdan kaynaklanmıştı.

PG: Taktiklerden en çok ikinci pilotlar etkileniyor.
JML: Evet, ben de bu sene ikinci pilotum. Yine de elimden geleni yapıyorum, görevim diğer Citroen pilotlarını geçmek, Mikko'nun işini kolaylaştırmak. Bu seneki önceliğim istikrar, seneye ne olacak görürüz.

PG: 2000'lerin ilk yarısında bir grup "geleceğin şampiyonları" yetişiyordu ama bakınca onların arasında sadece sen fabrika takımında devamlılık sağlayabildin.
JML: Ford'a burada teşekkür etmek lazım. Ayrıca takım sayısı azaldıkça sürüş bulmak gittikçe zorlaştı. Ayrıca işler yolunda gitmeyince, arkanızdaki destek bir anda kayboluyor, buna mental olarak çok güçlü olanlar katlanabiliyor. Zor zamanlar geçirdim ben de, ama yanlışlarımdan dersler çıkardım, kendimi geliştirdim ve şu an buradayım.

21 Nisan 2010

Io sono Stefano

Stefano Domenicali. Ferrari Formula 1 takımının Jean Todt'tan sonraki direktörü, patronu. Kısaca bilgi vermek gerekirse, hayatı boyunca sadece Ferrari'de çalıştı, en aşağılardan başlayıp tepeye vardı ve Formula 1 takımının başına geldi. 2007'de bu göreve atandığı açıklandı ve pit duvarından takımı yönetmeye başladı, 2008'den beri de bu görevi resmi olarak yapıyor.

Domenicali, Ferrari'ye, firmanın/takımın çok önemli bir zamanında geldi. Michael Schumacher, Jean Todt, Ross Brawn liderliğinde Şahlanan At'ın, F1 tarihinde görülmemiş bir şekilde şahlanmasının hemen ardına geldi Italyan. Ve belki de F1'in en köklü takımının, en büyük kabuk değiştirmesinde pivotal bir rol üstlenmeye geldi.

Ve geçen zamana bakınca, kişisel olarak Domenicali'nin, görevini layıkıyla yapamadığını, elindeki işi yüzüne gözüne bulaştırdığını düşünüyorum. Niye mi?

2007'de Raikkonen'in gelen şampiyonluğu var ama burada, son ana kadar geride olan Kimi'den çok, bütün sezon boyunca dominant olan araçlarında birbirlerini yiyen iki Mclaren pilotunun rolü var. Yani Kimi'nin kazandığı değil Hamilton-Alonso'nun kaybettiği bir şampiyonluktan söz edebiliriz. Ferrari'nin kazandığı Markalar Şampiyonluğu'nun da, spy-gate skandalı ile geldiğini hatırlayalım.

2008... Raikkonen'in, şampiyonluktan sonra motive olmadığı ve kimsenin onu motive edemediği bir sezon. Bu sırada Massa'nın şampiyonluk yarışında öne geçtiği ama Hamilton'a kaybedilen bir sezon. Massa'nın kazandığı yarışlar hep Ferrari'nin dominant olduğu ve önden başladığı yarışlar. Tek istisna Belçika GP'si. Biraz daha açarsak, Hamilton'ın kazandığı ama verilen ceza ile galibiyetin Massa'ya gittiği Belçika 2008. Yani Domenicali ve ekibi, zor anlarda karar vererek yarış kazanmamışlar; zaten hızlı oldukları pistlerde düz yarışlar kazanmışlar.

Aynı sene Hamilton'ın kazandığı yarışlara bakalım. Kazandığı 5 yarıştan sadece Çin GP'si normal bir yarış. Diğerleri: neredeyse herkesin yolda kaldığı Avustralya, kaza yapmasına rağmen yağmur altında kazandığı Monaco, Massa'nın 5 spin attığı yine yağmurlu Ingiltere ve Glock'un kazasıyla alt üst olan Almanya. Bunlara ilaveten yağmurlu Brezilya GP'sinde Massa'nın kazandığını ama Hamilton'ın geriden gelerek yeterli puan almasını, bir de Singapur GP'sinde Massa'nın pitstop rezaletini hatırlayalım. Bütün kaos yarışlarında Mclaren, Ferrari'den daha doğru kararlar vermiş ve Hamilton'ı Massa'nın önünde şampiyon yapmıştı. Hatta Ferrari'nin doğru karar verdiğini ben göremiyorum.

Ve 2009... Domenicali'nin altındaki ekibin ilk defa tek başlarına imza atacakları aracın doğum yılı. Geçen sene olanları hatırlatmanın gereği yok heralde. Ferrari ile Mclaren'in çok geride başladığı ama Mclaren'in bir süre sonra bir kaç yarış kazanacak kadar kendini geliştirdiği, Ferrari'ninse KERS sayesinde tek bir yarış kazandığı yıl oldu 2009. Bunun yanında Massa'nın ciddi kazası var geçen seneden. Barrichello'nun aracından kopan parçaya kimsenin müdahale etme şansı yok tabi ki. Ama sonrasında takımdaki kaosu kontrol etmek Domenicali'nin işi. Schumacher'i getirmek için çok çabalayan ve ona fazla güvenen takım, sonunda Luca Badoer'e kalmış ve tarihinde ilk defa iki yarış üstüste gridin son sırasında yer almıştı. Sonrasında da yana yakıla Fisichella'nın getirilişi var. Burada kaosun iyi yöneltildiği söylenebilir mi?

Sezon sonunda 2007 dünya şampiyonluğundan beri motive edilemeyen Raikkonen takımdan (ve spordan) ayrılırken yerine Alonso getirildi. Bu kadar sene Ferrari'ye geçeceği konuşulan, dedikoduların bir türlü durdurulamadığı değişiklik oldu yani. Aynen şimdi ki Massa-Kubica dedikoduları gibi.

Kırmızılar, 2009 sezonunun ortasında aracı geliştirmeyi bırakıp 2010'un aracını geliştirmeye başlamışlardı. Bu sefer araç hızlıydı (sezon açılışında duble yaparak da bunu kanıtladı) ama Red Bull ve zaman zaman Mclaren daha hızlıydı. Bunun yanında, sezonun 4 yarışı geride kaldığında Domenicali, kaoslu, doğru karar, güçlü liderlik gerektiren yarışlarda hala başarılı değil. Malezya'da yağmuru yanlış yorumlayarak iki Ferrari'nin birden Q1'de elenmesi, tam anlamıyla bir rezalet. Burada neyse ki Mclaren de aynı hatayı yaptı da tek eleştirilen olmadılar. Çin de ise Massa ve Alonso'nun pite girerkenki kapışması konuşuldu. Şu anda verilen dostluk mesajları, 2007'de Hamilton-Alonso'nun verdiği dostluk mesajları gibi: yatsının mumu pist üstünde kameralar önünde inkar edilemeyecek şekilde kapışana kadar yanar.

Benim gördüğüm, göreve geldiğinden beri Domenicali'nin, üstündeki baskıyı kaldıramadığı ve fırtınalı havalarda gemiyi limana getiremediği. Jean Todt-Ross Brawn günlerinde yarış içinde taktik değiştirip kazanan bir takım, şu anda düzgün gitmeyen her yarışta geride kalıyor. Bunda da pilotlardan, teknisyenlerden, taktikçilerden çok liderin suçu var diye düşünüyorum.

Yani olayı basitleştireyim, eğer Ferrari, altın yıllara geri dönmek istiyorsa bunun adresi belli. Skor basını dilinde yazarsak, "Domenicali istifa!".

20 Nisan 2010

Hirvonen vs Loeb: SSS Videosu

Cuma akşamı Kadıköy'de, perşembe günü feribotta çektiğim kadar çok ve güzel fotoğraflar çekemedim ama beraber gittiğim arkadaşım Kris Werner, aşağıdaki videoyu çekmiş. Loeb ile Hirvonen'in kafa kafaya yarıştığı bir video. Umarım hoşunuza gider, benim çok hoşuma gitti. Gidemeyenler için de hem "vaaay"lama hem de "offff"lama videosu olsun.

19 Nisan 2010

Pit Girişi Özel: Ken Block Röportajı

Hem sizden gelen hem de kendi merak ettiğimiz soruları, WRC camiasına yönelttik.

Pit Girişi: Istanbul trafiğini gördün mü? Gymkhana burada yapılır mı, yoksa seni bile zorlar mı?
Ken Block: Evet, gördüm tabi ki. Yapılabilecek çok şey var, eğlenceli olabilir. Yapılmaz değil kesinlikle.

PG: Amerika serilerinden uluslararası arenaya geçişin nasıl gidiyor?
KB: Çok kolay sayılmaz. Dünyanın en iyilerine karşısınız ve başlar başlamaz bir şeyler yapabileceğimi ummuyordum açıkçası. Yine de hızlı başladık Meksika'da.

PG: Istanbul'a ilk gelişin mi? Nasıl buldun?
KB: Ilk gelişim ve inanılmaz sıcak, keyifli buldum. Erken gelip şehri gezdik, Sultanahmet ve diğer yerlere gittik, kesinlikle çok sevdim.

PG: Chris Atkinson seneye Monster World Rally Team'de senin takım arkadaşın olabilecek mi?
KB: Çok isterim, bu sene olmadı maalesef ama seneye inşallah olur.
PG: Subaru'nun WRC'den çekilmesi, seriye girerken nasıl etkiledi seni?
KB: WRC'ye geçişi düşünürken Subaru bir opsiyon değildi. Onların gitmesine tabi ki çok üzüldük ama yine de iyi bir takımımız ve anlaşmamız var. O yüzden sorun yok diyebiliriz. Elimden geleni yapıyorum, takım olarak çok iyi çalışıyoruz. Umarım en üst seviyelere gelebiliriz, bir yandan da işin eğlenceli tarafını bırakmamak lazım.

PG: Kendini ileride WRC şampiyonu olarak görebiliyor musun?
KB: Çok isterim tabi ki, ama pek kolay olmadığı belli. Loeb, Hirvonen gibi inanılmaz hızlı ve yetenekli pilotlar var mesela. Elimden geleni yapıyorum, şampiyon olursam da çok güzel olur.

Renault'dan Rakiplerine Teknik Çalım

Sabah sabah Renault, twitter hesaplarından heyecan yapmaya başladı. Ilk önce "bir saat içinde yepyeni bir teknolojik ilerleme ile karşınıza çıkıcaz, Autosport'ta azcık görmüş olabilirsiniz ama bu özel" dediler, heyecan yaptılar. Sonra da yeni F-Duck sistemlerini, sadece twitter üzerinden dünyaya ilk defa tanıtacak linki verdiler. O linke kesinlikle gidin:


Daha sonra aynı sistemin yakından fotoğrafını da yayınladılar, ona da buradan gidebilirsiniz.

Evet teknolojik gelişme, inanılmaz araçlar ve heyecanlı sürüşlerden dolayı takımları ve pilotları takdir ediyoruz ama bu sefer de eğlence ve dalga geçme anlayışıyla Renault bizden 10 tam puanı aldı.

Türkiye Rallisi: Evden Ralliye

Yıllarca Antalya'ya gittiğimizde yaşadığımız çok güzel hisleri, bu sefer kendi şehrimizde, sabah evde kahvaltı yapıp hissetmek daha da güzel, bambaşka. Evden çıkıp etaba giderken arkandan Ercan Kazaz'ın selektör yapması mesela, garip.

Neyse bugüne Sebastian Loeb lider başlamıştı. Ardından da Solberg, Sordo ve Hirvonen vardı. Loeb'ün önden giderek kazanma ihtimali, akşam yağan yağmurdan dolayı günün ilk iki etabının iptal edilmesiyle ciddi şekilde artmıştı. Arkasındakilerin arayı kapamak için zamanlarının azaldığı gibi, yağan yağmur öndekine süpürtme işlemi de yaptırmayacaktı (zaten bizim rallinin karakterindeki taşlar buna pek olanak da vermiyordu). Böylece yerler de değişmez derken Sordo'nun kazası sayesinde Hirvonen podyuma çıkmış oldu. Başka da çok bir aksiyon olmadı aslında son günde.

Bu, çok güzel bir Türkiye Rallisi'nin de sonu oldu maalesef. Özellikle perşembe günü katıldığım feribot gezisinden inanılmaz keyif aldım. Izlenimlerim ise:

- Loeb ve Raikkonen dışında WRC dünyasında snob yok. Herkes çok rahat, röportaj için gidince "gel böyle otur" diyorlar. 15-20 dakika sohbet muhabbet, seni rahatlatıyorlar. Bütün sorularına da ciddi ciddi yanıt veriyorlar. Favorilerim ise Latvala, Petter Solberg (tabi ki), Kaj Lindström ve Malcolm Wilson oldu.

- Loeb ve Raikkonen'in peşinde ise inanılmaz fazla insan var. Ikisi de başarılı, hızlı ve yakışıklı. Şaşırmamak lazım. Ama mesela Loeb'ü tek başına otururken bulunca bile (Kimi'yi kimse yalnız bırakmıyor) soru sormak istiyorum ben yokmuşum gibi davranıyor. Biraz götlük sezdim burada.

- Ülkemizde ne kadar çok Raikkonen hayranı var inanamadım. Kızlar, Tarkan'ın peşinden koşar gibi Kimi'nin peşinden koşuyor. Bunların arasında da herhangi bir ayrım yok; liselisi çalışanı, kapalısı delisi, motorsporlarına ilgilisi ilgisizi... Tek ortak noktaları kız olmak. Vay anasına!

- Adamlar kendi aralarında da baya muhabbet ediyorlar, gülüyorlar eğleniyorlar. Yani bakıyorsun; kafa bir insan grubu, dünyayı dolaşıp, kendilerine özel hazırlanan etaplarda, dünyanın en iyi ralli araçlarını kullanmak için para alıyor. Pazar gecesi, pazartesi öncesi için çok motive edici bir mantık değil gerçekten.

- TRT de, Spor Bakanı da, halk da ralli hakkında hiç bir şey bilmiyor. Loeb'ün adını duyan bile bir adım öne çıkıyor. TRT'nin canlı yayınlarını sunan kız bile ne dediğini bilmiyor, bütün lafları Volkan Işık'a paslıyor. Burada Serhan Acar'ı ayrı tutmak lazım tabi. Yine de cumartesi günü saatlerce arka arkaya WRC'yi ve F1'i yayınladıkları için TRT'ye de teşekkür etmek lazım. En azından görebiliyoruz bunları.

- Pilotların, etapların değiştiğini iddia etmesi, organizatörlerin de bunu reddetmesi kafalarda soru işareti oluşturdu. Anlamadığım şey, FIA, her etabı, koşulmadan hemen önce geçiyor. Bu sırada etap kontrol edilmiyor mu? (Bu bir sorudur, gerçekten cevabını bilmiyorum).

- Etaplara giderken hiç bir yönlendirici işaret olmaması çok enteresandı. Hadi ben oralarda okuduğum için yolları biliyorum, bir sürü insan kaybolmuştur eminim ki.

- Seyirci özel etabı da çok güzeldi ama tribünleri daha yüksek yapsalar olmaz mıymış? Daha net görseydik herşeyi. Ama galiba isteklerin sonu olmaz, benim gibi ipini kaçırmışlara bıraksan "abe 2 etap da ben süriiim ya, sen hep kullanıyosun" deriz. O yüzden boşver!

18 Nisan 2010

Yarışma: Çin Sonrası


Sportman'in dediği gibi, Vettel veya Webber dışında birini pol pozisyonuna yazanın elleri kırılsın bundan sonra. Şimdiden Barcelona için Vettel diyorum, başka bir şey dersem beni uyarın.

Button'ın galibiyeti, F1 camiasının geri kalanı gibi bizleri de ters yatırdı ve kimse bu kategoriyi bilemedi. Ama Mclaren'in domine ettiği bi haftasonu olduğu açıktı. Bizim aramızda ise durum şöyle (geçen haftadan gelen puanlar + bu hafta kazanılanlar):

Mali Selışık: 9+5=14
Sinan Kolat: 4+4=8
Sukullacı: 1+3=4
Obiyah: 0+1=1
Sportman: 1+0=1
Yağmur-Mehmet: 1+0=1
T.G: 0+0=0

Mali'nin arayı bir puan daha açtığı ve haftanın galibi olduğunu görüyoruz. Sukullacı da gerçek anlamda çıkışını bu hafta yapmış ve şampiyonluk iddiasını bir sonraki haftaya taşımış bulunuyor. Ben de istikrarımı devam ettirdim, mutluyum, Avrupa sezonunu bekliyorum.

Çinçin: Button Iyiymiş!

Eski Tuttifrutti günlerinde çinçin yapılır, o zamanki yaşımızda pek bilmediğimiz ama öğrendiğimiz şeyler ortaya çıkardı. Yani biliyorduk onların orada olduğunu ama üstünde pek konuşulmazdı.

Button da biraz çinçin oldu aslında. Geçen senenin dünya şampiyonu adamına, kimse "bu da iyi pilot aslında" diyemiyordu. Dedirtmiyordu o da. Hamilton'a bakıyorsun, onu geçiyor, bunu ters tarafa yatırıyor, hırslı. Ama Button çift katmanlı difüzörün gölgesinde şampiyon oluyor, araba kötü olduğunda ortada yok falan filan.

O yüzden bugün onun için de bir eşikti sanki, onu eleştirenler için de. 5. başladığı yarışta kaosu yönetti, sonlardaki ufak hatası hariç yanlış bir adım atmadı ve sonuna kadar hakkederek Çin GP'sini kazandı. Arkasındakilere bakıyorsun: Hamilton 4 kere pit stop yapıyor, 2. bitirmesi tamamen güvenlik aracı sayesinde. Alonso 5 stop, biri ceza. Çoğu pilot bir yağmur lastiğine kaymış, 3 tur sonra geri dönmüş slickler için. Herkes kaostan, kakafoniden boğulmuş.

Button ise sessizce, işini yaparak, Rosberg'i avlayarak yarışını kazanıyor. Düşününce, Button'ın suçu bunu spektaküler şekilde yapmaması. Hep sakin, olaysız, kendi halinde yarışıp kazanıyor. Kendini paralıyor gibi gözükmüyor. Kimseye inanılmaz geçiş hamleleri yapmıyor. Bu yüzden de iyi pilotmuş gibi anılmıyor.

Burada Button ile Hamilton'ın Mclaren savaşına da değinmek lazım. Button'ın çok iyi yaptığı kaos kontrol, sinir kontrol, dil kontrol konularında Hamilton aynı şekilde kötü. Pist üzerinde kimseyi geçmekte zorlanmasa da lastiklerini parçalıyor, lastik seçimi yüzünden takımıyla kapışıyor ve onları medya/kamuoyunun önüne atıyor, üstüne üstlük artık sonuçları da getiremiyor. Button'ın, Hamilton'ın ini diyebileceğimiz Mclaren'de işinin zor olduğunu söylemiştim ama şu anki görünüşte 2009 şampiyonunun sakinliği, 2008 şampiyonunu gittikçe geriyor. Bu Lewis'in Mclaren kariyerini bitirebilir mi? Aklıma gelmiyor değil.

Ben de Button'ı çok yükseklerde tutmuyordum açıkçası ama bugünden itibaren görüşlerimi değiştirebileceğimi gördüm kendi adıma. Şampiyon olur mu? Bence zor, ama sezon sonunda yukarılarda bayrağı taşıyacağını düşünüyorum.

17 Nisan 2010

Çin GP Sıralama Turları

Dışarıda yağmur yağdıkça sanki televizyonda da her an yağacakmış gibi geliyor insana, ama bu Formula 1 için değil Dünya Ralli Şampiyonası için geçerli olabilir olsa olsa. Tabi yağmur yağmayınca, Formula 1'in zevki de sınırlı oluyor.

Vettel'in polü, Red Bull'un bu seneki klasiğini devam ettirmesini, sıralama turlarında 4'te 4 yapmasını sağladı. Hemen arkasında da takım arkadaşı Webber var. Ama bu sefer ikili arasındaki çekişme, Q3'ün son saniyelerine kadar taşındı. Webber'in kirli taraftan kalkacak olması ise 3. sırada olan Alonso'nun ne kadar işine gelecek göreceğiz. O da bütün haftasonu başlıkları süsledi, zira cuma günü antremanlarında motor patlatınca Ferrari'nin dayanıklılığı, herkesin diline dolandı. Bunun hakkında daha uzun bir yazı yazmak lazım, muhtemelen Çin GP'sinden sonra gelecektir o.

Alonso'nun ardından Rosberg 4. olarak hem takım arkadaşı Schumacher'i hem de haftasonunun en hızlı aracı gibi gözüken iki Mclaren birden geçmeyi başardı. Bu da demek oluyor ki ya Mercedes, gözüktüğü kadar yavaş değil ya da Rosberg düşündüğümüzden çok daha iyi bir iş çıkarıyor.

Mclaren'ler, dediğimiz gibi haftasonunun en hızlı aracı gibi gözükseler ve Q1-Q2'de en hızlı zaman atsalar da dananın kuyruğunun kopacağı Q3'te yeteri kadar hızlı olamadılar ve 3. çizgiyi paylaşmak durumunda kaldılar. Massa ise onların ardından 7. Sezonun gidişatına bakınca, Massa, Button'ın arka kanadını görmeye fazlasıyla alışmıştır heralde. Starttaki görüntüsü yine aynı olacak.

Kubica, iyi başladığı sezonu iyi götürmeye de devam ediyor. 8.lik çok iyi gözükmese de, elindeki Renault ile yine de fena sayılmaz ve şu ana kadar gördük ki önündekilerin en ufak bir hatasını çok iyi değerlendiriyor Leh pilot. Eğer sürpriz bir podyum gelirse, Polonya'yı sarsan uçak kazasına bir gönderme görebiliriz Kubica'dan. Arkasında Michael Schumacher, yine kendisinden beklenen patlamayı gerçekleştiremedi. Eminim Alman pilot, Avrupa sezonunu büyük bir hevesle bekliyordur. Sutil ise istikrarlı bir şekilde Q3'e kalarak Force India'nın orta saha takımları arasındaki yerini güçlendiriyor. Öndeki 4 takım ile arasında bir tek Kubica var.

Q2'de elenenler arasında iki Sauber, iki Toro Rosso, iki Williams ve Petrov'un Renault'su var. Bu seans nispeten beklenen sonuçların alındığı, heyecanı daha az bir seans oldu maalesef. Yine de Petrov ve Buemi'nin, cumartesi ve cuma günü yaşadıklarından sonra piste çıkmaları, başlı başında birer ekip başarısı. Asıl sürpriz ise Force India'sı ile Q1'de elenen Liuzzi idi. Aracındaki yol tutunma ve denge sorunlarını halledemeyince Q3'e çıkan takım arkadaşının sevincine gölge düşürmüş ve yarınki yarışta geçişlerini beklediğimiz pilot oldu.

Yeni takımlar arasında da Timo Glock'un hem takım arkadaşını hem de Lotus'ları geçme alışkanlığı devam ediyor. O yüzden iki takım arasında kimin daha hızlı olduğu, kimin daha hızlı geliştiği çok belli değil. Çünkü Glock'un ardından yine iki Lotus var, sonra yine Virgin ile Di Grassi geliyor. HRT'nin sonunculuğu ise artık sürpriz değil.

Yarın Red Bull'ları kimin durduracağı meçhul, eğer ilk virajda Alonso, Webber'i geçemezse pek bir tehdit oluşturacağını zannetmiyorum. O durumda da Red Bull'ların tek düşünmesi gereken şey yarışı bitirmek olur. Mclaren'lerin ise Q3 dışındaki performanslarını gösterip, en azından Rosberg ve Alonso'yu oldukça zorlayacağını düşünüyorum. Liuzzi'nin performansı da, sorunlarını hallederse, yarışın izlenecek noktalarından biri olacaktır. Ama asıl sürprizler, yarın beklenen yağmur gelirse olacaktır. Sabah 10'da Türkiye Rallisi etaplarında olacağımdan izleyemeyeceğim ama heyecanlanmadığım anlamına gelmiyor bu.

Pit Girişi Özel: Mikko Hirvonen Röportajı

Hem sizden gelen hem de kendi merak ettiğimiz soruları, WRC camiasına yönelttik.

Pit Girişi: Sence bu rallide taktikler ne gibi bir rol oynayacak?
Mikko Hirvonen: Eğer kuru olursa taktikler yine belirleyici olacaktır. Yağmur olursa o zaman gerek kalmaz zaten. Maalesef oyunun bir parçası bu da.

PG: Cumartesi günü yağmurlu, cuma-pazar ise yağmursuz olacak.
MH: O zaman asfalt kaygan olur ama toprak etaplarda toz olmayacağı için taktiklere gerek olacağını zannetmiyorum o zaman. Zaten buradaki taşlar genelde bir geçişte temizlenmeyecek kadar büyük, o yüzden taktikler kullanılsa bile Ürdün'deki gibi etki etmez.

PG: Takvime yeni katılan rallilerde genelde başarılı oluyorsun. Türkiye Rallisi eski de olsa, yeni rotasıyla pilotlar için yepyeni bir yarış gibi aynı zamanda.
MH: Evet, hem çabuk adapte olabiliyorum hem de şanslıyım biraz. Tabi ki güven veriyor bu, umarım bu haftasonu da aynı şekilde geçer. Her zamanki gibi kazanmak için yarışıcaz.

PG: Loeb ile aynı dönemde yarışıyor olduğun için kendini şanssız görüyor musun?
MH: Hayır, kesinlikle. Tabi ki Sebastian olmasa daha çok ralli kazanabilirdim ama onu yenecek aracımız ve hızımız var. O yüzden sorun etmiyorum. Ayrıca Seb, bizim için güzel bir ölçüt oluyor.

PG: Marcus Gronhölm emekli olduktan sonra takım liderliği sana geçti, ikinci pilot da Jari Matti Latvala oldu. Marcus ile olan ilişkinle Jari Matti ile olan ilişkini karşılaştırır mısın?
MH: Çok büyük farklar yok, en temel fark Marcus'un bana çok şey öğretmiş olması. Ama Jari Matti ile de çok iyi anlaşıyoruz, hiç bir sorunumuz yok.

PG: Sene başında "hep atak" yaklaşımını benimseyeceğini söylemiştin. Isveç Rallisi'ni de kazandın ama sonraki iki rallide işler istediğin gibi gitmedi. Bu yaklaşıma aynen devam edecek misin yoksa tedbirli olmayı mı düşünüyorsun?
MH: Tam gaz, aynı şekilde. Starttan finişe kadar tam gaz.

PG: Seneye S2000'lere geçilecek. Ford'un seneye yarıştıracağı Fiesta ile Monte Carlo'ya katıldın ve kazandın. Citroen'e nazaran, Fiesta S2000'in gelişimi ne durumda?
MH: Citroen kadar test yapamadık henüz. Ama Monte Carlo'daki his çok güzeldi, baya hazır gibiydik. Ama tabi, Monte Carlo'daki motor ve vites kutusunu kullanamayacağız seneye. Önümüzde uzun bir zaman var, testlere yakında başlamamız lazım yoksa Citroen'in gerisinde kalabiliriz.

PG: Son olarak, çocukluk kahramanların kimlerdi?
MH: Markku Alen, Tomi Makkinen.

16 Nisan 2010

Pit Girişi Özel: Petter Solberg Röportajı

Hem sizden gelen hem de kendi merak ettiğimiz soruları, WRC camiasına yönelttik.

Pit Girişi: Yaptığın kazalarda, sana özel bir tepki veriyor musun veya bunun farkında mısın?
Petter Solberg: Oooooh! Galiba çok bir tepkim yok, hayır.

PG: Subaru ile özdeşleşmiş biriydin, hatta onların son şampiyonusun. Subaru'nun yarışlardan çekilmesi, profesyonel ve takım olarak değil ama kişisel/duygusal olarak nasıl bir etki bıraktı sende?
PS: Subaru'nun gitmesi gerçekten çok üzücü, büyük hayal kırıklığına uğradım. Geri gelmelerini kesinlikle çok isterim. Hala takımdan insanlarla, patronlarla konuşuyorum, belki geri gelirler.

PG: Şu anda kendi adını taşıyan, sana ait bir takımın hem patronu hem pilotusun.
PS: Kendi takımını kurmak ve yarışmak çok çok büyük bir yük. Bu duruma gelmek için bir çok şeyin oluşması ve oturması gerekti. Çok ciddi bir iş yükümüz var ama çok çalışıyoruz ve mutluyuz.

PG: Citroen ile Subaru arasındaki en bariz farklar neler?
PS: Çok büyük fark var iki araç arasında. Eski Subarular, 2001-2002-2003-2004, gerçekten çok iyiydi.

PG: Kendine yarış kazanmak veya şampiyonluğa oynamak için bir zaman çizelgesi yaptın mı?
PS: Yapmadım açıkçası, aklımdaki tek şey tam gaz gitmek!

PG: 35 yaşındasın, daha kaç yıl devam etmeyi düşünüyorsun?
PS: Önemli olan zevk alabilmek ve yapabiliyor olmak. Şu an zevk alıyorum ve bırakmayı düşünmüyorum.

PG: Ürdün Rallisi'nden beri en çok konuşulan olaylardan biri de taktikler. Bu konuda ne düşünüyorsun?
PS: Maalesef sporun içinde bu da var ve ne yaparsanız yapın tamamen bitmez. Bana göre en mantıklısı shakedown'un sıralama turları gibi kullanılması ve en hızlı pilottan başlayarak yol pozisyonunun seçilmesi.

PG: Kariyerin boyunca favori takım arkadaşların kimlerdi?
PS: Colin (McRae), Mikko (Hirvonen), Toni (Makkinen)

PG: Genelde pilotlar, kendi ülkelerinden bir co-pilot seçerler ama sen ve Phil Mills (alttaki fotoğrafta dansözün altındaki), yıllardır berabersiniz.
PS: Ilk co-pilotum Phil idi. WRC'ye ilk geldiğimde tecrübesizdim ve Phil hem iyiydi hem de tecrübeliydi. Bana fazlasıyla yardımı dokundu.

15 Nisan 2010

WRC Feribotu


Pit Girişi blogu olarak, bugün Türkiye Rallisi'ne katılacak bütün pilotların ve araçların, Sultanahmet'teki Ceremonial Start'a gitmek için bindiği feribota bindik. Bütün sorularınızı sorduk, bol bol fotoğraf çektik. Bu blogda ileriki günlerde röportajlarını okuyacaklarınız arasında Petter Solberg, Mikko Hirvonen, Jari Matti Latvala, Ken Block, Kaj Lindström, Sebastian Ogier, Malcolm Wilson olacak. Ve bir kısmını blogda kullanacağımız ama çoğu Picasa albümünde olacak fotoğraflar olacak.

Bunlar dışında yarın Kadıköy'deki Özel Seyirci etabından, pazar da etapların kendisinden twitter ile canlı bağlantı yapıcaz, bloga izlenimlerimizi aktarıcaz ve bir çok fotoğraf daha eklicez.

Biz hazırız, siz de hazır olunca başlayalım.

14 Nisan 2010

Türkiye Rallisi Preview

Bu sene yepyeni bir rotada olacak Türkiye Rallisi hakkında bilgi vermekte yarar var. Uzun zamandır gerçek anlamda karışık yüzey rallisi yapılmamıştı, Istanbul'daki ralli bu konuda özlemleri giderecektir. Genelde etaplar toprak olmasına rağmen, özellikle cumartesi günü ciddi asfalt bölümleri de olacak. Bu da toprak lastikleri ve ayarları ile yarışacak araçların asfaltta zorlanması anlamına geliyor. Ayrıca bu asfalt bölümlerin, etap döngülerinin (loop'ların) başında olması, lastiklerini çok zorlayan pilotlara, sonradan gelen toprak etaplarda ciddi dezavantaj yaratması da demek.

Bununla beraber bir süredir yağan yağmur ve bugünlerde açan güneş, etaplardaki toz toprağın biraz olsun durulması ama fazla çamurun da kuruması anlamına geliyor. Eğer fazla topraklı ve kuru olsaydı etaplar, o zaman önde giden pilotlar yine süpürücü durumuna düşecekti ve taktikler yine fazlasıyla rol alacaktı (Ürdün Rallisi'nde olduğu gibi). Tam tersine, eğer yağmurlu olsaydı etaplar, o zaman da çamurdan dolayı fazla kaygan olacaktı yollar. Şu anda, etapları gidip kendim görmesem de, ne kupkuru ne çamurlu olduklarını sanıyorum. Bu da gayet iyi bir şey. Yine de hava tahminlerinde cumartesinin yağmurlu olacağı yazıyor. Bu durumda sürprizlere hazırlık olmak lazım.

Türkiye Rallisi'nin Kemer'den Istanbul'a kaydırılması, aslında ekiplerin yepyeni bir ralli ile karşılaşması demek. Yani önceden yazılmış yol notları yok, bu yüzden de tecrübesiz pilotlarla tecrübeliler arasındaki fark, biraz da olsa daralır. Yani Ogier veya Raikkonen gibi pilotlar, daha eşit şartlarda boy ölçüşebilirler geri kalan WRC sınıfıyla. Son yıllarda, takvime yeni giren yarışları Hirvonen'in kazandığını düşünürsek, burada da Fin'in hızlı adaptasyonunun işe yarayacağını söyleyebiliriz.

Aklıma gelen notlar bunlar, yaz yaz bitmeyecek kadar çok şey var aslında. Ama bilgilerle ve detaylarla boğulmaya gerek yok. Peki siz biletinizi aldınız mı?

Yarışma: Çin GP


WRC'nin memlekete gelmesinin heyecanı tabi ki F1'i unutmamız demek değil. Biliyorsunuz Türkiye Rallisi'nin koşulduğu anlarda Çin GP'si de koşulacak. Ve bu aynı zamanda yarışmamızın da devamı demek.

Hemen başlıyorum:

Pol: Hamilton
Podyum: Hamilton-Vettel-Button
Galip: Hamilton
En hızlı tur: Hamilton

T.G'nin geçen yarışta yaptığını bu yarışta yaptım, Çin'de fazlasıyla uzun düzlükler var ve Mclaren'in işine gelecektir bunlar. Ayrıca Ferrari, Bahreyn'de değiştirdiği motorları kullanmaya karar vermiş. Bu tip bir pisti seçmek hata gibi gözüktü bana. Neyse rastgele diyelim biz...

13 Nisan 2010

WRC Röportajı Görselleri

Perşembe günkü heyecanımızı daha çok insana duyurmak için hızlı bir organizasyon yapmaya çalışıyoruz, bu sırada Barış "Kontratak/BIY" Timurlenk hem görsel hazırlayarak hem de yayarak bize yardım ediyor. Bu iki görseli burada paylaşmak da görevin bize düşeni.

WRC Pilotlarına Ne Sormak Istersiniz?


Çok kıyak blogunuz Pit Girişi, sizler için eşi bulunmaz bir projeye daha adım atıp WRC pilotlarına sorularınızı yönlendirecek. Nasıl mı?

Perşembe günü, Pit Girişi olarak pilotların (ve araçlarının) olacağı feribota binip hep beraber Sembolik Start'a gidiyor olacağız. Sultanahmet'teki startın ardından tekrar feribota binip Boğaz Turu attıktan sonra Pendik'e dönüyor olacağız. Bu sırada da sizler için bol bol fotoğraf çekmenin yanısıra pilotlarla da muhabbet edip onlara sorularınızı yöneltecek ve sonra da bu blogda sizlerle paylaşacağız.

O yüzden hiç durmayın, hemen sorularınızı yorumlar kısmına veya mail adreslerimize yollayın, bu fırsatı kaçırmayın!

Türkiye Rallisi Zamanı Artık!

Sonunda geldi çattı WRC'nin Türkiye ayağı. Şu ana kadar Antalya'da koşulan Rally of Turkey, bu sene ilk defa Istanbul'a alındı. Bu da demek oluyor ki Sultanahmet'te ceremonial start, Kadıköy Meydanı'nda Seyirci Özel Etabı var. Baya enteresan geliyor kulağa ve muhtemelen gidip gördüğümüzde de aynı şekilde garip gelecek. Ama bir yandan da insanın içini mutluluk kaplıyor.

Ilk önce 2010 sezonunun genel gidişatına bakalım, Rally of Turkey öncesi. Şu ana kadar 3 ralli koşuldu: Isveç, Meksika ve Ürdün. Geçen sene Loeb'ün 6. şampiyonluğundan sonra Ford pilotu Hirvonen, bu sene her yarışa galibiyet parolasıyla çıkacağını açıklamış ve Isveç'teki galibiyetiyle şaka yapmadığını da herkese göstermişti. Hatta o haftasonu Finli'nin performansı o kadar iyiydi ki Loeb bile ikinci günün sonunda onu yakalayamayacağını itiraf etmişti. Ama etaplar, kardan toprağa geçince Hirvonen bu avantajını devam ettiremedi. Meksika Rallisi'nde tam bir Citroen dominasyonu vardı. Loeb'ün ilk sırayı almasının dışında Petter Solberg, kendi takımı adına ikinci, Sebastian Ogier de Citroen Junior takımı adına üçüncü olmuş ve podyumu Citroen'ler kaplamıştı. Ürdün Rallisi'nin baş kahramanı ise taktikler olmuştu. Toz toprağın bol olduğu rallide önde gitme dezavantajını kimse istemediğinden takımlar, favori pilotlarını olabildiğince arka atmaya çalışmış ama kaybeden sporun kendisi olmuştu. Hakkında yazmıştık da, buradan alalım sizi onun için.

3 yarış sonunda Loeb 68 puanla, Ford pilotları Latvala (43) ve Hirvonen'in (37) önünde. Onların arkasında sevimli Norveçli Solberg, Citroen Junior takımının yıldızı Ogier var. Citroen ana takımının ikinci pilotu Dani Sordo ise klasmanda 6. Kimi Raikkonen de Ürdün'de ilk defa finişe ulaştı ve 4 puan almayı başardı. Markalarda ise Citroen 101 puanla Ford'un 14 puan önünde. Arkalarındaki Citroen Junior ile Stobart Ford'u ise 4 puan ayırıyor.

Biraz da Türkiye Rallisi'nin tarihine bakalım. 2003'te WRC takvimine dahil edilen ulusal rallimizin ilk galibi, veteran Carlos Sainz olmuştu. O yıl şubatta koşulan ve karlı tepelerden geçen ralli, Ispanyol efsanenin sene içindeki tek galibiyeti olmuştu. 2004 ve 2005'te ralli, haziran sonuna kayarken, bu yarışları da Sebastian Loeb kazanmıştı. 2006'da ise Marcus Gronhölm, 3 yıllık Citroen Xsara dominasyonunu Ford Focus'u ile kırıp yarışı kazanmıştı. Takvimin rotasyona girmesi ile 2007'de ülkemizde yarış düzenlenmemişti, 2008'i ise yine Ford, bu sefer genç pilotları Mikko Hirvonen ile kazanmıştı. 2009'da da rotasyondan dolayı takvime giremeyen Türkiye Rallisi, 2010'dan sonra, Istanbul'un Kültür Başkenti olması dolayısıyla 2011'de yeniden takvimde olacak.

Son olarak da bilet edinmek için Biletix sayfasına linkleyelim sizleri, biletlerini kapıp bu haftasonu, güzel havalar altında dünyanın en iyi pilotlarını izlemekten geri kalmayın.

11 Nisan 2010

Pit Girişi Blog Ödülleri'nde

Motorsporları için ailenizin adresi Pit Girişi, 2010 Blog Ödülleri'nde Otomobil kategorisinde Yılın Blogu adayı.

Bu post ile hem bu güzel haberi sizlerle paylaşmak hem de oylarınızla desteğinizi istiyoruz. Oylama süresi 30 Nisan'a kadar sürecek. Yani 20 gün gibi çok uzun olmayan bir zaman. Bu arada Geçiş Lastiği ve Mali'nin Blogu gibi motorsporları blogları dışında genelde arabaların kendisiyle ilgili bloglar var. Yani kategori biraz karışık.

Kazanırsak, oy verenlere çilingir sofrası, iki aylık Digitürk aboneliği, bir adet iPad ve daha nice hediyeler vaad etsek çok güzel olurdu ama siz onun yerine gerçekten bir şey vaad ettiğimiz yarışmamıza katılın, Türkiye GP'sine bilet kazanın.

Şimdiden teşekkürler.

09 Nisan 2010

F1 Takviminden Çıkması Gereken Pistler

Bir süredir yazmaya niyetli olduğum, yazılar arasında draft'ta bekleyen bu yazıyı yazma zamanı gelmiş. Konu F1'e heyecan katmayan, takvimi şişiren ve pazarlarımızı televizyon karşısında uyuyarak geçirmemizi sağlayan yarışlar. Gerçekten enteresan pistler çıkıyorken, bir sürü ülke enteresan fikirlerle geliyorken, bu tip bayık yarışları takvimden çıkarmak herkes için en hayırlısı olabilir.

Peki bir süredir bekleyen bu post'u yazmamı sağlayan nedir? F1 Fanatic'te yayınlanan bu anket. Bernie'nin "yeni yarışlara yer açmak için bazı yarışları bırakabiliriz" sözünden çıkarak, okuyucularına hangi pistler gitsin diye sormuşlar. 3 pist seçebildiğiniz cevaplar arasında Bahreyn %67 ile liderken, Valencia %60 ile ikinci, %38 ile Türkiye üçüncü. Monaco'nun gitmesini isteyen 6 kişi varken Montreal, Spa, Monza, Suzuka ve Interlagos'a kimse oy vermemiş. Benim oylarım ise Bahreyn, Valencia, Macaristan şeklinde oldu. Enteresan sonuçlardan biri, henüz hiç yarışılmayan Kore GP'sine 9 kişinin oy vermesi.

Madem daha önce F1'e Geri Dönmesinin Istediğim 5 Pist ve Geçmiş Zaman Amerikan Pistleri'ni yazdık, onları hatırlatıp biraz da istemediklerimize dönelim.

Macaristan:
Takvimin açık ara en sıkıcı pist Hungaroring aslında. 1986'dan beri her sene düzenlenen yarışın, ilk senelerindeki en büyük özelliği, Demir Perde ülkelerinde düzenlenen ilk GP olmasıydı. Virajlı, dar, geçme noktaları olmayan bu pistin şu anda takvimde bulunmasının heralde en büyük sebebi girişinde yükselen Bernie Ecclestone heykeli ve piste çıkan yolun adının Bernie Ecclestone Caddesi olması. Halk arasında yalakalık dediğimiz bu numaralar yüzünden, takvimin bir ayağı bu piste heba ediliyor maalesef.

Yine de Sezar'ın hakkını Sezar'a verelim. 2006'da Jenson Button'ın kariyerindeki ilk galibiyeti aldığı yarış, piste ilk defa yağmur yağmasıyla beraber zevkli geçmiş ve 3 sene sonrasının Dünya Şampiyonu 14. cepten kalkıp yarışı kazanmıştı. Ama bu kadar yıldan beri tek heyecanlı geçen Macaristan GP'siydi bu. Bununla beraber Kovalainen, Alonso ve Damon Hill'in de ilk galibiyetlerini burada aldığını not düşelim.

Valencia:
2008 sezonu başlarken takvimde iki yeni pist vardı: Valencia ve Singapur. Ikisi de cadde pistiydi. Singapur, tarihin ilk gece yarışı da olmasıyla dikkatleri üstüne çekerken Valencia bir adım geride kalmıştı. Yapılan ilk yarıştan sonra da adı bir daha iyi bir şekilde anılmadı.

Sokak yarışları, Monaco'dan desturlanınca hep zevkli geçecekmiş gibi gelirdi. Valencia, anormal sıkıcı geçen, araçların sadece birbirlerini takip ettiği yarışı ile bu algıyı kırmayı başardı. Ayrıca Valencia gibi aslen güzel bir şehrin, nehir kıyısındaki Arts&Science Center yerine gidip çirkin limanında yapılması, yarışı daha da zevksiz kıldı. Zaten herkes buradan olabildiğince çabuk gitmek istiyor. Yerine en büyük aday da Roma GP'si.

Bahreyn:
Ortadoğu'daki ilk F1 yarışının evsahibi Bahreyn, aslında belki de bu sezona kadar sessiz sedasız, şikayetsiz koşuluyordu. Evet, hiç bir zaman çok zevkli yarışlar çıkarmadı ama tesisleri çok modern, hizmeti iyi, gerektiğinde kış testlerine de ev sahipliği yapmasıyla iş görüyordu. Ne olduysa bu sene oldu.

Daha sezon başlamadan, ilk yarış özelliğini parayı bastırıp satın alan Bahreyn, sırf benim değil bir çok yarışseverin antipatisini kazanmış oldu. Avustralya, demek ki bizimle bile enteresan bir bağ kurmuş. 2006'da da takvimin ilk yarışı olmuştu Bahreyn ama bunun sebebi Avustralya'daki Commonwealth Games idi. Bu sefer sezon açılışı yeri, tam anlamıyla satın alınmıştı (aynen Abu Dhabi'nin sezon finali yerini Interlagos'un elinden çalması gibi).

Zaten bizi üzen bu gelişmeden sonra, Bahreyn yetkililerinin piste yeni bir bölüm eklemesi ile ikinci şaşkınlığı yaşadık. Bu bölüm, sıfırdan yaratılan, virajlı ve kısa zamanda yapılmanın da etkisiyle oldukça tümsekliydi. Pilotların çok sıkıntı çektiği, herkesin bir o yana bir bu yana sallandığı bir bölüm oldu 5. ve 6. virajlar.

Burada Bahreyn'in şanssızlığı da, çok büyük beklentilerle başlayan sezonda yarışların sıkıcı geçeceğinin ilk göstergesi olmasıydı aslında. Muhtemelen sezon içinde yeni kurallardan dolayı bir çok sıkıcı haftasonu geçirecekken, bunların ilkinin Bahreyn'e denk gelmesi, artık F1severler arasında Shakir pistinin kötü bir imajla yer almasını sağladı.

Yakında, takvime dahil olmaya aday pistler hakkında da bir seri yaparız. Bunu da buraya not düşmüş olalım.

08 Nisan 2010

WRC Fail

Ralli denince akla ne gelir? Sert araziye dayanıklı şahane araçlar, onları süren gözükör pilotlar, üstünden geçilen etaplar ve en kısa zamanda bitirenin kazandığı yarışlar. Ama en son Ürdün Rallisi'nde artık pilotlara bile gına getirten bir şekilde, bu basit gerçek yaşanmıyor artık WRC'de.

Araçlar tamam, etaplar da var hala. Ama artık taktikler, gereğinden çok daha fazla bir şekilde WRC'de rol almaya başladı. En iyi pilotları, ellerinden gelenin en iyisini yapar şekilde görmüyoruz. Takım patronları tarafından (belki de mecburen) yavaşlatılıyorlar. Çünkü günü önde bitiren, ertesi günkü etaplara ilk başlıyor ve toprak rallilerde bu çok büyük bir dezavantaj. Yoldaki toz toprağı süpüren pilot, çok az yere tutunabiliyor, yavaşlamak zorunda kalıyor ve yolu temizleyerek arkasındakilere bunun avantajını kullandırtıyor. Kimse de bunu istemediği için günü neredeyse lider veya ikinci bitiren bir pilot, son etapta takım emirleri ile kasten yavaşlatılarak 5.-6.lığa döndürülüyor.

Uzun süredir Loeb ve Ford'dan bir rakibi (Gronhölm'dü eskiden, şimdi Hirvonen) şampiyonluk için çekişirken ikinci pilotlar ve artık ikinci takımlar, daha kötü yol pozisyonlarını alıp şampiyonluğu kovalayan pilota yardım etmeye çalışıyorlar. En son Ürdün Rallisi'nde artık o kadar fazla taktikle oynandı ki iki takım tarafından, ne izleyiciler, ne pilotlar bir şey anladı olanlardan. 3 gün boyunca yapılan şey, ralliden çok satrançı andırdı açıkçası. Hatta Loeb'ün dediği gibi: "3 günlük rallide iki gün taktik oynuyoruz, son gün pozisyonlar belli olunca da korumaya çalışıyoruz". Bunun yarış ruhu ile bağdaşmadığı, hatta taban tabana zıt olduğu aşikar.

Zaten son yıllarda eski popüleritesinden kaybeden, marka değeri düşen ve başta Subaru gibi klasikleşmiş bir markayla beraber Suzuki'yi, Mitsubishi'yi kaybeden bir seri, ne yapıp bu hatasından dönebilir? Öneri çok. Pilotlar, recce zamanını aynı zamanda bir sıralama turuna çevirip, önde bitirenin yol pozisyonunu seçmesi fikrini attılar. Ford patronu Malcolm Wilson, bunun, en iyi pilotu en iyi yol pozisyonuna koyup yarışların galibinin cuma akşamından belli olması anlamına geldiği söyledi. Belki de. Ama Citroen patronu Quesnel, Hirvonen-Latvala ikilisinin en az Loeb kadar hızlı olduğunu, bu yüzden de Wilson'ın dediklerinin doğru olmadığını belirtti. Onun da haklılık payı var.

Bir fikir de ben vereyim. Takvimdeki her yarışta, WRC ile beraber Production Car gibi başka seriler de yarışıyor. Onlar önden gidip yolu temizlese ve arkasında WRC'ler, önceki günkü sıralama ile temiz yolda yarışsalar. Bunun için, örneğin Production serisinin son aracı ile WRC'nin ilk aracı arasında normalden fazla bir zaman koymak gerekiyor ama şu andaki sıkıntıları bitirmek için fazlasıyla küçük bir değişiklik bu.

Ürdün Rallisi'nin Malezya GP'si ile, Türkiye Rallisi'nin Çin GP'si ile aynı haftasonuna gelmesi, zaten WRC için dezavantajken, bu şekilde karmaşık ve aslında manasız olaylar, serinin altına dinamit koymaktan farksız.

04 Nisan 2010

Yarışma: Malezya Sonrası

Malezya'da pilotlar arasında mücadele çok zevkli geçmedi, aynı zamanda tahmin yarışmasında da genel olarak herkes çuvalladı. Bir tek Mali Selışık, puanları ciddi şekilde topladı, farkı açtı.

Ilk önce pist üstünde kazananlara bakalım. Pol pozisyonunu Webber aldı, yarışı Vettel. Podyumda Vettel, Webber ve Rosberg vardı. En hızlı tur da Webber'e gitti.

Böylece Mali 7 puan almış oldu. Yani bu hafta 1 puanı geçen tek kişi oldu aynı zamanda. Bizim aramızdaki puan durumu da şöyle:

Mali Selışık: 2+7=9
Sinan Kolat: 2+2=4
Sportman: 0+1=1
Sukullacı: 0+1=1
Yağmur-Mehmet: 0+1=1
T.G: 0+0=0

Mali Selışık ve T.G'yi tebrik ediyoruz :) Kendi adıma bugün pistteki mücadelemden memnun kalmadım ama sezon uzun, bunu telafi edeceğime inanıp önümüzdeki yarışlara bakıyorum.

Malezya GP: Sonunda Red Bull

Yağmur gelmeyince, aslında beklediğimiz heyecanı bulamadık diyebiliriz. Neyse ki dünkü yağmurla Mclaren'ler ve Ferrari'ler geriye düştü de biraz zevklendi yarış. Yine de 3 yarışta 3 farklı pilot ve 3 farklı takım galibiyet aldı ve puanlar iyice birbirine yakın.

Red Bull'lar sonunda bekledikleri ve çoktan hakkettikleri galibiyeti elde ettiler duble yaparak. Burada Vettel'in ilk virajdaki mükemmel atağı ile liderliği almasına dikkat çekelim, o olmasa muhtemelen Webber yarışı kazanırdı. Aslında diyecek çok bir şey yok haklarında Malezya özelinde, bir Red Bull yazısı ise tek başına lazım.

Rosberg, Gümüş Oklar adına ilk podyumu yakalamış olsa da hala belli ki 4 Büyükler arasında son sırada onlar var. Kopan lastik bijonu Schumacher'i yarışdışı bırakmış olmasaydı da performans olarak çok ciddi bir tehdit olmadı hiç bir zaman eski şampiyon. Rosberg de hiç bir zaman Red Bull'ları zorlayamadı. Brawn-Haug ikilisi bunun farkında olduklarını söylüyorlar zaten, aradaki performans farkını kapatana kadar gelen bu puanlar, onları eminim mutlu etmiştir.

Mclaren-Ferrari savaşında ise bu sefer kazanan Mclaren oldu. Hamilton, 20. başladığı yarışta daha ilk virajda tırmanmaya başladı ve bir kaç tur sonra kendinden 4 sıra önde başlayan Toro Rosso'ları bile geçmişti. Aynı Toro Rosso'ları Ferrari'lerin geçmesi ise son derece uzun sürdü. Bu sırada Hamilton, ilk 10'a girmiş, pirana gibi turluyordu.

Daha sonra Jenson Button, Avustralya'daki gibi yine dominant taktiği belirleyen pilot oldu. Bu sene pitstoplar, belirli bir taktiktense diğer takımlara reaksiyon şeklinde olduğundan, hemen arkasındaki turlarda bir çok pilotu pite girer gördük. Geçen yarışta yumuşak lastiklerle 50 tur atan Button, bu sefer sert lastiklerle 50 tur atarak yarışı 8. bitirdi. Arada Massa'ya uzun süre direndi ve Alonso'yu arkasında tutmayı başardı. Hamilton ise çok büyük bir hızla yaklaştığı Sutil'i geçmeyi başaramadı ve 6. oldu.

Bu noktada Force India'lara da değinmek lazım. Ilk defa sıralamada iki araçlarını birden ilk 10'a soktular. Ama pazar günü ilk iki yarışta olanın tersi oldu; Liuzzi bu sefer şanssızdı, Sutil ise Hamilton'a, 300 Spartalı'nın Acem Ordularına yaptığı türden bir savunma yaparak 5. oldu. Seneye koşulacak Hint GP'sinde bu ikiliye verilecek desteği şimdiden merak ediyorum.

Ve Ferrari. Cumartesi gününün en beceriksiz gözüken takımı, pazar günü de kaderini pek değiştiremedi. Yarışın başında uzun süre Toro Rosso'ları geçemeyen kırmızılar, daha sonra Jenson Button'ı geçerken çok zorlandı. Massa, geç de olsa güzel bir hamle ile geçerken, Alonso, tam atağının ortasında motoru patlayınca yarışın bitimine 1 tur kala yarışdışı kaldı. Çok ciddi bir hayal kırıklığı. Ama Red Bull'un ilk iki yarıştaki hayal kırıklığından sonra bugünü yaşadığını varsayarsak, uzun sezonda Ferrari, yine çok avantajlı. Sonuçta hala iki pilotları sıralamada 1-2.

Bu yarışta dikkat çeken diğer bir nokta, bir çok pilotun dayanıklılık sorunu çekerek kaza yaşamadan yarış dışı kalması oldu. De La Rosa daha yarış başlamadan yarışdışı kaldı (hidrolik), Kobayashi çok iyi gittiği yarışta vites kutusu sorunu yaşadı, Schumacher'i yazdık, Alonso motor patlattı, Liuzzi ve Petrov da yarış sırasında araçlarını yana çekmek zorunda kaldılar. Uzun zamandır bu kadar mekanik sorunu bir arada görmemiştik.

Yeni takımların çekişmesi de sonunda eğlenceli bir hale geldi. Henüz eski takımları yakalayamasalar da en azından kendi aralarında güzel çekişiyorlar. Bu yarışta üstün olan taraf, net bir şekilde Virgin'di. Peki dizayn sorunu yüzünden yarış bitirecek kadar büyük bir deposu olmayan araç bunu nasıl yaptı? Ben bilmiyorum, bilen beri gelsin. HRT'ler de ilk defa pist üzerinde bir araç geçtiler, Lotus için büyük bir utançtır bu heralde. Yine de yeni takımların performansının ve dayanıklılıklarının her yarışta farkedilir derecede arttığı gözüküyor. Lucas di Grassi, sadece 3 tur geride bitirdi yarışı :)

Yarıştan hemen sonraki reaksiyonlarımızı böyle belirtelim ama hafta içinde yazılacak, konuşulacak çok şey var. Bir yandan da Ürdün Rallisi'nde olan olaylar var, onları da yazmak için sabırsızlanıyorum. 18 Nisan'da Çin GP'sini izleyemeyebilirim, Türkiye Rallisi'nde olmayı planlıyorum, bu sefer siz izleyin bana anlatın.

03 Nisan 2010

Malezya Sıralama Turları - Heyecan Yağmur Oldu Yağıyor

Ingilizce'de bir deyiş vardır, "sorting the boys from the men". Bebelerle adamları ayırmak diye çevirebiliriz. Yağmur, Formula 1'de tam olarak bu işi yapıyor. Malezya'nın geleneksel muson yağmurları, sezonun en büyük meydan okumalarından biri oluyor böylece.

Q1, hafif yağmur ile başladı. Araçlar geçtikçe pistte en azından yarış çizgisinin kuruyacağını uman Ferrari ve Mclaren, iki pilotunu birden garajda tutmayı tercih ederek nasıl bir hata yaptığını 20 dakika sonra anladı. Bu sırada bütün takımlar araçlarını hemen piste yollayıp zaman turlarını atlamalarını sağladılar. Q1 devam ettikçe yağmur azalacağına çoğaldı, pist kuruyacağına daha da ıslandı. Ve Massa, Alonso, Hamilton üçlüsü, ciddi yağmur altında yoğun yağmur lastikleri ile Q2'ye kalma savaşı vermek zorunda kaldılar, doğal olarak da başaramadılar. Böylece 3 şampiyonluk adayından Alonso 19, Hamilton 20, Massa 21. olarak sıralanacaklar yarınki yarışta. Tabi bu, aynı zamanda 2 tane yeni takım aracının da ilk defa Q2'ye kalması anlamına da geldi: Virgin'den Glock ve yerli takım Lotus'dan Kovalainen. Bir sürpriz daha oldu bu sırada. Zaman olarak Q2'ye kalan geçen yarışın galibi Button, aracını kum havuzuna saplayınca Mclaren, cumartesi gününü erken bitirmek zorunda kaldı.

Q1'in bebeleri listesinin başında Domenicali ve Whitmarsh yer aldı. Benim tavsiyem, bu iki arkadaşı Ross Brawn'ın yanına staj yollamak.

Q2'de sonuncu, tur atamayan Button oldu. Onun önünde Glock, onun önünde de Kovalainen yer aldı. Böylece yeni takımlar yarışında galip şimdilik Lotus olmuş oldu. Zaman zaman ağırlaşan, zaman zaman rahatlayan yağmurda Vitaly Petrov, ilk dakikalarda Michael Schumacher ile en hızlı zaman için mücadele etse de, son anda 11. kalarak Q2'den son elenen oldu. Yine de Rus pilotun, potansiyelini yavaş yavaş ortaya çıkarması sevindirici.

Bütün sürprizlerin ardından Q3'e 1 Sauber, 2 Force India, 2 Red Bull, 2 Mercedes, 2 Williams ve 1 Renault kalmış oldu. Enteresan bir bilgi: Q3'te pilotların yarısı Alman. Son seans başlamak üzereyken ciddi bir yağmurun yaklaştığı ve zaman turlarının hemen atılması gerektiğini söyleyen telsiz konuşmalarını dinledik fakat anlaşılan o ki onlar bile işin ciddiyetini anlayabilmiş değillerdi. Force India, ilk iki araç olarak yola çıkmaya niyetlenmiş ve pit çıkışında beklerken Kubica'nın yandan gelip onları geçmesi son derece enteresandı, buna ceza gelecek mi, kurallara uygun mu ben emin değilim. Ama muhtemelen uygundur (bknz 2008 Kanada pit çıkışında yanyana duran Kubica ve Raikkonen ile Raikkonen'e arkadan bindiren Hamilton). Ama o tur içinde aşırı yağmurdan seans, kırmızı bayraklarla durdurulunca bunun bir önemi kalmadı tabi ki. Yaklaşık 15 dakika sonra yeniden seans başlatılırken bu sefer Force India'ları arka arkaya değil yan yana gördük böylece, eğlenceli bir not olarak onu da geçelim. En başta Sutil ile Kubica'nın atışmalarına tanık olduk fakat sonra asıl favoriler sahne aldı. Webber, 2. Rosberg'den 2 saniye daha hızlı bir turla pol pozisyonu yakalamış oldu. Rosberg ise Mercedes'i ilk defa ilk çizgiye taşımış oldu bu sonuçla, aynı zamanda 3. kere üstüste Schumacher'i (the Rainmaster'ı) geride bıraktı. Vettel ise takım arkadaşının arkasında 3. cepten kalkacak. Onların arkasında Force India'nın cumartesileri iyi, pazarları şanssız olan pilotu Sutil var. Bakalım pianist ruhlu Alman, bu sefer şanssızlıklarını kırabilecek mi? Bir başka genç Alman Hulkenberg, 5. olarak sonunda hakkettiği şekilde dikkatleri üstüne çekebildi. Yanında da Kubica olacak. Kubica'dan bir sürpriz bekliyorum kesinlikle, 6. kalmayacaktır. Onların arkasındaki çizgide ise bir rakı sofrası kurulup muhabbetler dinlenebilir çünkü yılların takım arkadaşları Barrichello ve Schumacher, 7. ve 8. olarak sıralanıyorlar. Onların hemen arkasında Sauber'in sürprizi Kobayashi ve son olarak da Force India'nın cumartesileri yavaş pazarları istikrarlı pilotu Liuzzi var.

Böylece sıralama turlarında Ferrari ve Mclaren, yaptıkları hatalarla rakipleri Mercedes ve Red Bull'a ciddi avantaj vermiş oldular. Bu sefer Webber ile Vettel'in bu hediyeyi kaçırmayacaklarını düşünüyorum. Aynı zamanda genç ve potansiyelli pilotların da günü oldu bugün. Petrov, Kobayashi, Hulkenberg ciddi performansları ile ileride ne yapabileceklerini gösterdiler. Yine de kendini kanıtlamak isteyen Rosberg, yağmur ustası Schumacher, Kubica ve arkalardan gelip olabildiğince zararlarını azaltmaya çalışacak Alonso-Hamilton-Massa üçlüsü, yarınki yarışta izleyecek çok şey verecek bize. Ama en çok garanti verebileceğim şey, yarınki yarışının yıldızının yine yağmur olacağı.

Yarın sabah 11'i iple çekiyorum, muhtemelen çoğunuz gibi.

02 Nisan 2010

Ürdün Rallisi'ne Bakış

Aslında FIA, iki amiral gemisi serisini özellikle aynı haftasonlarına koymamak için çabalıyor ama gittikçe genişleyen takvimler yüzünden bazen şu anki gibi çakışmalar olabiliyor. Bu haftasonu, hem Malezya GP'si hem de Ürdün Rallisi koşuluyor. Malezya GP'sinin antreman turları yapılıyor ve henüz asıl aksiyon başlamamışken, biz Ürdün'e çevirelim gözlerimizi.

Ürdün'e gelirken Citroen, Meksika'daki 1-2-3'lerinden dolayı özgüven dolu idi. Ford ise Isveç Rallisi'nden sonraki formunu Meksika'da bulamamış ve Ürdün'ü hevesle bekliyordu. Ilk gün (dün), Loeb ve Hirvonen, ilk başlayan ekipler oldukları için sahneye ikinci pilotlar çıkmıştı. Jari Matti Latvala, Solberg ve Sordo'nun 3-5 saniye önünde ciddi bir savaş veriyordu. Hirvonen ve Loeb ise onların arkasında, günü minimum hasar ile kapatmaya çalışıyorlardı. Bu sırada Solberg ve Latvala'ya, etaba geç geldiklerinden dolayı ceza verilmesi gündeme geldi fakat pilotlar, yol bölümleri için kendilerine yeteri kadar zaman verilmediğini ve ellerinde bir şey olmadığını savunuyorlardı. Bunu dikkate alan yarış direktörleri, ceza vermemeye karar verdiler.

Gün sonunda yine taktikler ortaya çıktı doğal olarak. Meksika Rallisi'nin ilk gününü lider bitirip, ikinci günkü yollarda süpürücü görevini yapan Solberg, bu kez ders alıp yavaşladı ve günü 4. bitirdi. Sordo da takım emirlerine uyarak yavaşladı ve 6.lığa kadar indi. Latvala ise rakipleri yavaşlarken son gaz gitmeye ve ikinci gün için zaman farkını maksimuma çıkarmaya oynadı. Böylece ilk gün sonunda, ikinci Ogier ile arasında 30 saniye fark vardı. Burada Latvala ile ilgili şunu unutmamak lazım: Ilk gün de zaten yolda 3. sıradaydı. Yani elde ettiği liderliği, nispeten az bir avantaj ile yakalamıştı.

Lider pilotlar Hirvonen ve Loeb ise yavaşlayarak daha da vakit kaybetmek yerine arayı kapatmaya çalıştılar. Hirvonen 5., Loeb ise 3. bitirdi günü.

Fakat asıl bomba ikinci günün ilk etabında yaşandı. Yol pozisyonunun avantajını görmek ve liderlerle arayı hızla kapamak için atak pozisyonunda olan Hirvonen, ilk etapta taşa çarpıp süspansiyonunu kırdı ve yarışdışı kaldı. Yarın her ne kadar Superally kurallarıyla tekrar yarışacak olsa da, ciddi bir dezavantaja sahip. Görünüşe göre sezon başında aldığı "all-attack" kararı, Isveç Rallisi'nde birincilik getirse de şu anda sıkıntı yaşatıyor Finli'ye. Günün ikinci etabını ise sürpriz bir şekilde Nasser Al-Attiyah kazandı. Hem de etap ikinicisi Solberg'e bir dakika fark atarak. Solberg ise, an itibariyle Loeb ve Ogier'i geçerek 2.liğe oturdu. Latvala'nın ise 21 saniye gerisinde hala.

Rallinin bundan sonraki heyecanı, 2-3-4. sıradaki Citroen pilotlarının hem kendi aralarındaki mücadele hem de Latvala ile aralarını ne hızla kapayacakları olacak. Eğer bugün içinde genç Ford pilotunu yakalayamazlarsa, yarını daha konservatif ve finişe ulaşmak için kullanabilirler. Rallinin kaderinde, bugün iki kere koşulacak 25 km'lik Ürdün Nehri etabının fazlasıyla etkisi olacaktır.

Gelişmeler oldukça sizinle paylaşmaya devam edeceğiz.
Related Posts with Thumbnails