17 Şubat 2010

F1'e Dönmesini Istediğim 5 Pist

Mastürbatif bir şekilde kendini "pinnacle of motorsports" olarak açıklar F1 camiası. Haksız da sayılmazlar. Ama sorarlar o zaman, niye senelerdir yarışları daha heyecanlı hale getirmeye çalışırsınız? Demek ki bir yerlerde bir şeyler eksik.

Genelde Formula 1'in sorunu, geçişlerin azlığı denilerek geçiştirilir. Ama galiba Imola 94'ten beri bazı şeyler değişti. Güvenlik bakımından geliştirilmesi gereken çok şey vardı, ama bunları Formula 1 tarihini hiçe sayarak yapmak doğru muydu, başka yollar bulunur muydu? Geçen geçmiş zaten, ama dönüp tarihin yazıldığı o efsane pistlere bakmadan olmaz. Neyse ki Spa ve Montreal geri döndü de bu listede değiller artık.

Adeleide:
Adeleide ile ilgili kafamdaki ilk anı, Formula 1'in piste son kez uğradığı 1995 yılına ait. Damon Hill'in, ikinci olan Panis'e iki tur fark atması, o an bana ne kadar inanılmaz gözüküyorsa, şu an hala o kadar inanılmaz gözüküyor. Düşününce zaten, eski yarışlarda yarışdışı kalmalar çok daha fazlaydı, o yüzden sürprizler daha çok olurdu.

Adeleide, kendine özgü karakterlerini çok bariz bir şekilde gösteren bir pistti. Fazlasıyla keskin hatta 90 derecelik dönüşleri bol olan şekli, yarışın bir doğal park içinde yapılmasından dolayı aslında. Bununla beraber, yağmurları ile de akıllarda kalmış bir yer burası. Özellikle 1991'de, 14 turun ardından kırmızı bayrak ile durdurulan yarış, Formula 1 tarihinin en kısa yarışı hala. Kırmızı bayrakların sebebi ise yağmur.

1993, 1994 ve 1995 Adeleide yarışları ise hafızalarda hala taze. 93 sezonunun son yarışı, Alain Prost'un şampiyon olarak pistlere veda ettiği yarış. Yarışı kazanan ezeli rakibi Senna ise, Prost'un emekli olmasıyla önünün açıldığını düşünmüştür muhtemelen. Ama bu yarış galibiyeti, tarih sayfalarına Senna'nın son galibiyeti olarak geçti. 94 Adeleide'in iki aktörü ise Hill ve Schumacher'di. 1 puanla şampiyon olanlar yazısında değinmiştik bu yarışa uzun uzun, tekrarlamanın alemi yok. 95'te ise Hill, yukarıda anlattığım gibi 2 tur farkla kazanırken, asıl akıllarda kalan, Mika Hakkinen'in antremanlarda yaptığı kaza olacaktı. Jones Düzlüğü ile Brabham Düzlüğü arasındaki süper hızlı Brewery virajında aracının kontrolünü kaybeden Flying Fin, gerçek anlamda havalanarak bariyerlere bindirmiş ve hayatını kurtarmak için görevlilerin, Hakkinen'e pist üzerinde acil trakeostomi uygulaması gerekmişti.

Avustralya GP'si, 1996'dan itibaren Melbourne'de, genelde sezonun ilk yarışı olarak, yapılıyor. Onu da seviyoruz ama Adeleide'i de hasretle anıyoruz. Modern güvenlik talimatları, bu hasretin bitmesini neredeyse imkansız kılıyor.

Fuji Speedway:
Aslında NASCAR'ın Japon versiyonu yapılması için niyetlenilen pist, yıllar boyunca şahane Japonya GP'lerine ev sahipliği yapmıştı. Yakın bir tarihe kadar F1 takvimindeydi de. Ama 2009'dan itibaren yerini Japonya'nın diğer medari iftiharı Suzuka'ya kaptırmış durumda. Bana kalsa ikisini de takvime koyarım ama Suzuka Honda'nın, Fuji Toyota'nın olunca, Japonlar için F1 yarışının hangi pistte yapılacağı farklı boyutta bir tartışma oluyor.

Adeleide gibi Suzuka'nın da en belirgin özelliklerinden biri yağan yağmurları. Mistik Fuji Dağı'nın eteklerindeki pistte, fazlasıyla yarış yağmurdan etkilenmiş ve sonuçları değişmişti. Bunların muhtemelen en dramatiği, televizyondan canlı yayınlanan ilk Formula 1 yarışı da olan 1976 Fuji yarışıydı. Niki Lauda'nın, yarışılamayacak kadar tehlikeli bulduğu yarışı 5. bitiren James Hunt, kariyerinin ilk ve tek şampiyonluğuna, gök yarılmışçasına yağan yağmur altında erişecekti.

2007'de şampiyonluğu endirekt etkileyecekti Fuji. Yine göz gözü görmeyen şekilde yağan yağmurda koşulan yarışta Alonso, lider giderken kaza yapıp yarışdışı kalacaktı. Hamilton yarışı kazanırken Raikkonen, David Coulthard'a ilk virajın dışından inanılmaz bir hamle yapıp geçecek ve sene sonunda tek puanla şampiyon olmasının ilk adımını atmış olacaktı.

Ilk versiyonundaki eğik duvarı hala duran ama kullanılmayan, pistin uzak köşesindeki hızlı bölümü zor bir şikan ile yavaşlatılan ve 1.5 kilometrelik start-finiş düzlüğü ile akıllara ziyan bu pist için Toyota yetkililerine sesleniyorum: Takımı çektiniz, bari pisti geri verin!

Montjuic Park:
Bundan bir kaç sene önce, her tarafı park olan ve içinde bir de Joan Miro müzesi barındıran bu tepeyi yürürken, o yollarda bir zamanlar Formula 1 yarışı yapıldığını bilmiyordum. Şimdi biliyorum ve geri dönmesini çok istiyorum. Virajlı yokuş aşağı kısmı ve öncesindeki hızlı tırmanışı ile, modern F1 pistlerinde görmediğimiz bir karakter sergiliyor aslında Montjuic. Aynı zamanda Barcelona'nın da tam içinde.

Ama Montjuic'in park statüsü ve yer sorunu, o günkü güvenlik sorunlarının hiç bir şekilde iyileştirilmesine imkan vermediği için bu pistin takvime dönmesi imkansız gibi. Biz o zaman geriye dönelim ve eski yarışları analım. Madrid'deki Jamara ile Ispanya GP'sini paylaşan Montjuic'in efsanesi Jackie Stewart'tı. 69'daki ilk yarışı Chris Amon, Graham Hill ve Jochen Rindt'in önünde bitirirken, 71'deki ikincisinde kurbanı Jacky Icxx idi. Iki sene sonranın galibi ise Fittipaldi'ydi. Güvenlik sorunlarından dolayı Montjuic için zaman daralıyordu aslında, ama 1975'te olanlar, bu yarışı takvimden final şekilde çıkardı. Rolf Stommelen pistten çıktığında 15 seyirci ve kendisi hayatını kaybediyordu. Formula 1 de bir daha Montjuic'e dönmüyordu.

Imola
Şu anda Ferrari'nin ev sahibi olduğu yarış Monza sayılır ama eskiden tifosilerin asıl mekanı Imola idi. Çünkü bir aralar San Marino GP'sinin koşulduğu yer ile Maranello arası sadece 80 km. Hatta pistin asıl ismi Autodromo Enzo e Dino Ferrari.

Imola'nın en belirgin karakteri, Monza gibi uzun ve hızlı bir pist olmasıydı. Özellikle Tamburello ve Villenuve virajları, uzun düzlükler arasında hafif açılı olmaları ile çok tehlikeliydiler. Zaten Formula 1'deki güvenlik devrimi de 1994 San Marino GP'sinden sonra yaşandı. Daha cuma gününden kötü başlamıştı haftasonu. O zamanların genç pilotu Barrichello, bir kerb'den hızlı geçince havalanmış ve bariyerlere konmuştu. Kaza sırasında bilinci kapanan Rubinho, hala olayı hatırlamıyor. Cumartesi ise Avusturyalı Roland Ratzenberg, Villenueve virajında kafadan duvara girince olay yerinde hayatını kaybetmişti. Ayrton Senna pol pozisyonunu kazanmış olsa da Ratzenberg'in kazasından çok etkilenmişti ve bunu bir şekilde göstermek istiyordu. Pazar günü Tamburello'da kaza yapıp direksiyon mili göğsünü deldikten sonra, görevliler ağır yaralı Senna'yı araçtan çıkarırken, koltuğunun altında Avusturya bayrağı bulmuşlardı. Kazansaydı, Roland'ın anısına onu gösterecekti. Onun yerine, ertesi yarış Monaco'da yanyana Avusturya ve Brezilya bayrakları vardı gridin başında.

Bu olaydan sonra Imola, Formula 1'in kendisi gibi, bir daha eskisi gibi olmayacaktı. Hem Tamburello hem de Villenueve virajlarına şikanlar eklenmişti. Bu haliyle 2006'ya kadar San Marino GP'sine ev sahipliği yapmaya devam etti pist. Ama takvimde bulunması, fasilitelerin yıkık dökük halinden çok, Ferrari'nin politik gücü sayesindeydi. Ama 2007 civarında, pitlerin ve binaların hali o kadar harabeydi ki Ferrari bile bir şey diyemedi Imola'nın takvime alınmamasına.

Nürburgring Nordschleife:
Pistler, kullanıldıkça doğal olarak eskir. Devamlı gelişen güvenlik kurallarına göre yenilenmeleri, kendilerini geliştirmeleri gerekir. Geliştiremeyenler de gider. Yukarıdakilerin hepsinin de kaderi böyle olmuştur. Nürburgring'in de kaderi değişik değil belki. Ama bu efsane pist, hiç bir zaman devrilmedi bir bakıma. Diğer pistler eskiyip sephia rengine bürünürken Nürburgring, hala dünyadaki bütün pistlere yukarıdan bakmaya, alevli gözleri ile pilotları uzaktan korkutmaya devam eder. Start-finiş düzlüğünde motorların piste meydan okuyan yırtıcı sesleri değil, pistin pilotlara meydan okuyan Wagner tarzı klasik müzikleri duyulur. Nürburgring pistinin kuzey konfigürasyonu, Nordschleife, ölmedi, kalbimizde yaşıyor.

23 kilometrelik Nordschleife, bir çok karakteristiği bünyesinde barındırıyor. Uzunluğu, bitmek bilmeyen virajları, iki tarafındaki ormanları, darlığı, kaçış alanlarının azlığı ve ufuklara uzanan arka düzlüğü ile başka hiç bir pist ile kıyas kabul etmez Jackie Stewart'ın Yeşil Cehennem dediği pist. Ama o cehennemi yeşilden çok alev kırmızısı şeklinde yaşayan, tarihte pisti 7 dakikanın altında bitirebilen tek kişi olan Niki Lauda olmuştu. Bücür Avusturyalı, 1976'daki yarışın ikinci turunda, full depo ile yoldan çıkıp neredeyse tamamen yandığından beri, şu anki (itiraf edelim) çirkin halinde.

Gittikçe kısalan, tribünler eklenen ve televizyon yayınına uygun pistlerin Formula 1 takvimini domine etmeye başladığı yıllarda Nürburgring için de yolun sonuna geliniyordu. Etrafındaki dağlardan ve ormanlardan dolayı pisti değiştirmek neredeyse imkansızdı. Niki Lauda'nın kazasından hemen sonra pist kapatılmış ve yeni bir Nürburgring yaratılmaya başlanmıştı. Şu anda da Nordschleife'nin yakınında, yepyeni modern bir pistte iki yılda bir Almanya GP'si koşuluyor. Ama bu dev, hala hayranlarına hizmet ediyor. Yolunuz düşerse aracınızla girebilir ve virajlarında o eski rüzgarları yakalayabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails