09 Mayıs 2011

Istanbul Park'tan Izlenimler ve DRS


Bir daha Türkiye GP'si yapılacak mı yapılmayacak mı sorusu hala havada asılı dursa da biz kendi görevimizi yerine getirip paraları bayıldık, yarışı yerinden izledik. 1. virajdaki silver tribün, daha önce gittiğimde de bilet aldığım yerdi ve hiç bir zaman hayal kırıklığına uğramadım. Bir daha olursa arka düzlüğün oradaki tribünü de deneyebilirim ama.

Yarıştan önce ana tribünün arkasındaki takımların ürünlerinin satıldığı yerlere gittik. Ferrari, Mclaren gibi takımların yanında bu senenin en çok satanı muhtemelen Red Bull'du. Benim gibi Sauber ürünleri arayanlar ise hemen hemen bir hiç ile karşılaştılar. Sadece 2 tane şapka bulabildim, bir şapkaya 80 TL bayılmak gibi bir niyetim olmadığından onları da bıraktım. Tek aldığım şey kırmızı pit kulaklarıydı. Hiç fena değiller herkese tavsiye edebilirim. Tshirtler 75 ile 150 TL, bir bira 15 TL bu arada.

Yine bir çok yabancı vardı yarışta, hatta yine Türk'ten çok yabancı vardı da diyebiliriz. Rus, Bulgar, Yunan, Gürcü, Ingiliz ve Ispanyollar ilk göze çarpanlardı. Özellikle Ingilizler, yanlarına 3-5 yaşındaki çocuklarını alarak, onlara ufak yarış tulumları giydirerek gelmişlerdi. Biri motorsporları kültürü mü dedi? Muhtemelen bizden daha çok yabancılar üzülüyordur Istanbul Park'ın takvimden çıkmasına.

Yarış bitip arabaya bindikten 20 dakika sonra otobana çıkmış olarak ufak çapta bir rekor da bizim kırdığımızı düşünüyorum, Vettel-Kobayashi-Buemi'nin yanında haftasonunun iyi sürüşleri listesine geçebiliriz.

Ve yarış... Pistteyken yarışın kendisi izlemek her zaman biraz daha zordur, her ne kadar önümüzde devasa ekranlar olsa da. Bu seneki yarışların da gittikçe karışıklaştığını, hatta Türkiye GP'sinde bu karışıklığın had safhaya çıktığını da işin içine katarsak, 3. pitstoplardan sonra kimin nerede olduğunu anlamak ciddi sıkıntıydı. Vettel'in rahat olduğunu, Webber ile Alonso'nun, Mclaren'in ve Renault'ların kendi aralarında kapıştığını anladık ama Schumacher-Massa-Kobayashi-Buemi'nin nerelerde olduğunu çıkaramadık mesela. Bunun sebeplerinden biri değişik stratejiler belirlettiren Pirelli lastikleriydi belki ama önemli bir kısmı da DRS yüzündendi. Bir süre önce yazdığım gibi, DRS kullanıldığında öndeki sürücü fazlasıyla koyun oluyor ve geçilip geçilmeyeceği değil, ne kadar süre dayanabileceği tartışılıyor. Senna-vari güzel defansif hamleler yerine Prost-vari yarış okumalar ve akıllı davranmalar geçer akçe durumunda. Mühendislik mantıklarından biri, bir şeyin sonucunu görmek için onu alıp en uç seviyesine getirmektir. Bence Türkiye GP'si, DRS için uç örnek oldu. Bir süredir okuduğum yorumlara bakılırsa pilotlardan izleyicilere herkes, bu sefer de işin topuzunun öbür tarafa kaydığını düşünüyor.

Bana kalırsa, daha önce biraz bahsettiğim türden bir değişiklik, DRS'in çok efektif ve keyif verici olmasını sağlayabilir. Özetle tekrarlayayım: Bir F1 aracı, ilerlerken arkasında bir temiz hava koridoru bırakır. Bu sırada öndeki araca yaklaşmak daha kolaydır. Bu kısa koridordan sonrası ise karışık bir hava akımı olduğu için araçların birbirini takip etmesi daha zorlaşıyor. Daha önce de pilotlar, bu temiz hava koridorlarına girip geçiş yapıyorlardı. Pistten piste, araçtan araca değişmekle beraber bu hava koridorunun, 0.25 saniyelik mesafe olduğunu düşünelim. Kişisel düşüncem, pistin DRS bölgesi için iki araç arasındaki fark ölçüldüğü çizgide, o iki araç arasındaki fark eğer 0.25 saniye veya daha az ise DRS çalışmasın ve geçişin, doğal yollardan yapılması sağlansın. Yani örnek olarak DRS, iki aracın arasındaki fark 0.25 ile 1.25 saniye iken çalışabilsin; daha çok veya daha az iken çalışmasın. Bu, arkada araçların öndeki aracın hava koridoruna kadar girmesini sağlar ama öndekinin avlanmasını da biraz zorlaştırır. Takip etmesi kolay olmayabilir ama şu anda da yarışların kolay takip edildiğini söyleyemeyiz.

Bunun dışında Ferrari'nin kaydettiği aşama dikkate değerdi. Alonso, yarıştan önce, bu yarış için getirdikleri geliştirmelerin çok önemli olmadığını söylemişti ama ya elini göstermedi ya da kendisi de böyle bir şey beklemiyordu. Yine de Vettel, çok rahat bir galibiyet aldı. Bu seneki şampiyona, bu gidişle 2010'dan çok 2009'a benzeyecek gibi. Webber'in de pek formda olmadığını söyleyebiliriz, geçen seneki gibi takım arkadaşını zorlayamıyor. Bunun dışında günün en güzel sürüşleri sondan başlayıp puan alan Kobayashi ve 16. başlayıp 9. olan Buemi'ye gitti diyebiliriz. Mansiyon ödülüne de gittikçe gelişen Petrov'u aday gösterebiliriz bence.

Kaybedenlerin başında Mclaren'ler geliyordu. Hamilton, agresif sürüşü ve standart stratejisi sayesinde uzak ara dördüncü olabildi, Button ise kötü strateji kurbanı olarak ancak altıncı. Şimdiden söyleyeyim, Mclaren'ler bizim yarışmada baya birilerini yatırdı. Bunun dışında Massa ve Schumacher, adlarını Williams'ın yanına yazdırdılar. Williams içinse diyecek bir şey yok heralde. Sadece üzücü.

Böylece Istanbul Park'ın 7 yıllık kontratı da dolmuş oldu. Bundan sonra yarışların olup olmayacağını bilmiyoruz, umarım ki olur. Serhan Acar, olumlu gelişmeler olduğunu ama hiçbirşey netleşmediğini söyledi. Pistimiz güzel, Türk olmasa da yabancıların bolca geldiği bir yer. Ayrıca evden çıkıp F1 yarışına gitmek ve akşam eve dönmenin keyfi de paha biçilmez. WRC gibi elimizden kaçmasın bu yarış da. Umarım.

2 yorum:

sukullaci dedi ki...

Birbirini geçmeyen adam kalmadı valla yarışta. 2 aracın uzun süre yanyana çekişmesi şeklinde olunca güzel oluyor ama arkadan adam gelip löp diye anında öne geçincede geçişin hiç bir güzelliği kalmıyor. Eskiden 1-2 viraj olurdu herkes orayı heyecanla bekler erken fren geç fren derken geçiş ya olur ya olmazdı. Şimdi pist üzerinde sürekli bi geçiş var. Bence drs için sayı kısıtlamasıda getirilebilir. Mesela 10 saniyelik 10 kullanım hakları olsun ona göre her önüne gelen çatır çatır öndekini geçmesin. Ama ilk bahsettiğim uzun süren çekişmelerde çok güzeldi bu yarışta.

Umarım f1'i kaybetmeyiz. Okay Karacan bir ara hindistan örneği verdi. Adamlar pist yaptı takım aldı pilot yarıştırdı bir anda işin içine girdi. Bizde de artık bazı firmaların fedakarlık yapıp maddi yönden ağırlıklarını koymaları lazım. Her şeye spoonsor olan THY bence istese düşük seviyede bir takıma rahatlıkla sponsor olabilecek düzeyde. Tabi artık herşey için çok geç olmuş olabilir. Umarım 1 şans daha verirler.

Sinan Kolat dedi ki...

8. virajın yanında lastik lastiğe mücadele için takvimde pek olmayacak kadar özel virajlarımız var aslında (son 3 viraj). Dediklerin, orada çok güzel oldu. Bir de orada başlayıp ilk virajda biten çekişmeler vardı, sonuçta DRS dışında da keyifli mücadeleler oldu. Ama zaten yazdığım gibi bence de DRS pozitif bile olsa ayar gerekiyor.

THY, herhangi bir takıma değil de Force India'nın yaptığı gibi pilot yetiştirme programlarına sponsor/önayak olsaydı F1de uzun soluklu olmamızın dışında motorsporları kültürümüz de ciddi şekilde başlardı. Hindistandaki programla ilgili ciddi bir yazı yazmayı planlıyorum. Pist, takım, sponsor, pilot hepsi var adamlarda. Rusya da aynı yolda. Bize örnek olmaları lazım

Related Posts with Thumbnails