21 Şubat 2011

Bahreyn GP'nin Iptali

Arap dünyasındaki isyan hareketi, bu durumlarla en alakasız görünen partilerden Formula 1 dünyasını da kalbinden vuruverdi. Bahreyn'deki politik isyan yüzünden Bahreyn Prensi, ülkenin içinde bulunduğu duruma odaklanmak adına bu seneki GP'den vazgeçtiklerini açıkladılar.

Bir süredir gelen haberler zaten içaçıcı değildi. Ilk önce ülkede yapılması gereken GP2 Asya serisi yarışı iptal edilmişti, ama daha sonra Bernie Ecclestone, ülkede durumun düzelmekte olduğunu ve kararı henüz vermeyeceklerini açıklamıştı. Dün gelen haberlerde de Bernie, GP hakkındaki kararı Prens'e bıraktığını söylemişti. Özellikle Ingiliz medyası tarafından bu hareket ciddi şekilde eleştirildi. Ama aslına bakınca durumun ne olacağı belliydi, bunu dünyaya Bernie kendisi açıklayıp Prens'i küçük duruma düşüreceğine söz hakkını Prens'e vermişti. Bugün de Prens kendinden beklenen açıklamayı yaptı. Şu anki durumda sezonun ilk yarışı 27 Mart'ta Avustralya'da olacak.

Kişisel olarak beni bir kaç açıdan mutlu eden bir haber oldu bu. En başta aslında genelde kendi içine kapanık ve para aşığı F1 dünyasının, dünyada olan diğer şeylere reaksiyon gösterdiğini, pilot ve takımlardan gelen bozuk seslerle bir şekilde muhalif yanda olduğunu göstermesi (en azından iktidar safında olmaması) önemli bir değişiklikti benim gözümde. Ayrıca Bahreyn GP'nin, F1 tarihinin altın yılı olabilecek 2010'daki en sıkıcı yarış olduğunu da unutmadık. Gönüllerin sezon açılışı olan Melbourne'e dönüyor olmak da ayrı bir güzel. Albert Park'ın ilk virajının yarattığı heyecanı iliklerimde şimdiden hissediyorum. Bahreyn'in ise yılın ilerleyen bir zamanına mı ertelendiği yoksa bu senelik tamamen iptal mi edildiği açıklanmadı. Kuvvetle muhtemel bu seneyi pas geçecekler.

Atlamadan ekleyelim, haftaya yapılması planlanan sezon öncesi son testler de Bahreyn'de olacaktı ve haliyle onlar da iptal edildi. Takımlar, bugün bitirdikleri Barcelona testlerine haftaya devam edecekler. Bu işe tek bozulan, daha sıcak havalarda test yapmak isteyen Pirelli oldu heralde.

Bugünlerde haliyle F1 medyası, bu gelişmeyi diline pelesenk edecek, Bahreyn aşağı Bahreyn yukarı diyecektir. Haber sitesi olmadığımız için muhtemelen bunları pek buraya da taşımayız (bknz yan taraftaki blogroll). Ama uzun vadede bakmak gerek bu gelişmeye bir yandan.

Formula 1 yarışları, artık hükümetler doğrudan finansal destek vermeden o ülkeye gitmiyor. Ciddi bir yarış düzenleme ücreti var ve yarışların yapıldığı çoğu yer, kafasında soru işaretleri ile hareket ediyor. En klasik örneği, yıllardır para kazanamayan ve son yıllarda bir kaç kez takvimden çıkıp geri gelen, takvimin en kemik yarışlarından Spa Francorchamps. Veya artık yapılmayan Fransa GP'si. Yarışların bir süredir paralı yerlere gittiği de yadsınamaz gerçek. Son 10 yılın yeni yarışlarına bakacak olursanız genel olarak hep Ortadoğu (ki bizi de öyle algılıyorlar, doğru veya yanlış) ve Uzak Doğu'dan çıkıyor yeni pistler.

Arap meydanlarının parasızlıktan, işsizlikten, aşsızlıktan kırıldığını ve temel yaşam hakları için savaştığını düşünürsek, yıllık maliyeti 30 milyon euro civarından başlayan yarışlar için bir soru işareti oluşabilir kafalarda. Açıkçası Bahreyn'in ileriki yıllar için takvimden çıkacağını inanmıyorum. Yine de unutmamak lazım ki yeni gelecek yönetimin öncelikleri arasında F1 yer almazsa, yeni yarışlara nereden yer açacağını şaşıran Bernie pek fazla üzülmez bence.

Burada Türkiye GP'nin eli güçleniyor tabi ki. Rus GP'sinin Olimpiyatlar dolayısıyla bir sene ertelenebileceği, Avustralya'da yerel otoritelerin F1 istemez tavırları, Spa'nın para yapmaması, Valencia'nın kötü bir pist olması ve sadece Alonso faktörü ile ayakta durması, bu pistleri hep takvimdışına atmak için sebep. Bizim de tabi ki bu sırada kıçımızın üstüne oturmak yerine yarışa gitmemiz, lokal heyecan yaratmamız lazım. Ülkemizdeki yarışın dolu olması ve para kazanması başta Bernie, bütün F1 camiasının istediği bir şey gerçekten. Çünkü Türkiye büyük bir market, Hermann Tilke'nin en iyi pisti, lojistik olarak da acısız ama Avrupa'da değil.

Tabi hep kendimizi düşünmenin bir anlamı yok, büyük resme de bakmak lazım. Açıkçası Bahreyn'in kısa vadede dengesiz olması veya uzun vadede takvimden çıkmasını en isteyen ülke Katar. Dünya Kupası düzenleme hakkını alan ve sporda çok ciddi yatırımlar yapan ülkenin, motorsporlarına ilgisi de uzun bir süredir biliniyor. Para bakımından sıkıntıları yok, üstelik bunu spora yatırmaktan da çekinmiyorlar. O yüzden gerçekten güzel bir pist yapabileceklerinden şüphe etmiyor kimse. Ayrıca her ne kadar pist üstünde bir kaç yıldır harikalar yaratamasa da lobi gücü devam eden Williams, Katar'a çok ciddi yatırım yapıyor. Uzun vadede finansal güç kazanmanın dışında, Katar'da bir Williams Technology Centre (alttaki resim) kurmuş durumda Frank Williams ve ekibi (daha doğrusu bu tip hamlelerin arkasında Adam Parr var). Porsche ile ortaklaşa yürütülen flywheel enerji sistemlerinin Ar-Ge'si de burada yapılıyor. Bunda Porsche'un %49.9'una Katar Emirliğinin sahip olmasının payı da var.

Ama bu kadarla da bitmiyor. Katar Emirliği aynı zamanda Volkswagen'ın da %17'sine sahip. Bu nokta çok kritik. Çünkü Bahreyn yerine takvime çekilecek bir Katar GP, yanında Formula 1'in ne kadar zamandır saflarına katmak istediği Volkswagen'ı da yanında getirebilir. 2013'teki motor değişikliği ile bu girişime sıcak bakacağını açıklayan VW, eminim yakın ilişkiler içinde olduğu Katar'ı da kollamak isteyecektir. Ve tabi ki dirsek temasında olduğu Williams'ı da. Almanlar, niyetlerini kesinleştirdikten sonra bile sorulacak çok soru var. En başta hangi marka ile girecekler? Porsche, Audi ve VW üzerinde duruluyor doğal olarak. Ama Grup, aynı zamanda devam ettirdiği Le Mans programlarını da düşünmek zorunda bu kararı vermeden önce. Bu arada Bugatti ve Lamborghini'nin de VW Grup çatısı altında olduğunu ve F1 tarihçeleri bulunduğunu hatırlatalım, şu anlık düşünülmeseler bile. Bundan sonraki soru fabrika takımı olmak mı yoksa motor üreticisi olmak mı? Takım olunacaksa yeni takım mı kurulacak yoksa bir takım satın mı alınacak? Yani uzun ve meşakatli bir yol ama herkesi yakından ilgilendiriyor.

Konu biraz dağıldı biliyorum, Bahreyn sokaklarındaki isyanı Volkswagen Grubunun Formula 1 planlarına bile getirdik Katar üstünden. Daha da dağılmadan burada duralım. Düşününce Avustralya'nın ilk yarış olması yine de çok heyecan verici!!! 27 Mart!!

10 Şubat 2011

Party Like Ken

Sonunda Dünya Ralli Şampiyonası 2011 sezonu bugün Isveç Rallisi ile başlıyor. Ufak notlarla genel bir bakış atmış, beklentilerimizi yazmıştık daha önce. Bu seferki niyet farklı.

Son bir kaç yıldır Loeb dominasyonu ve gittikçe azalan fabrika takımları ile birlikte WRC, Formula 1'in popülaritesinin çok gerisinde kalmıştı. Daha önceki yıllarda görmeye alıştığımız Youtube bazlı, gaz müzikli ralli videolarının sayısında da gittikçe azalma vardı.

Her ne kadar satılan malın kalitesi satışı etkilese de, onu nasıl pazarladığınızın da en azından malın kendisi kadar önemli olduğunu unutmamak lazım. Mesela Ken Block... Amerikalı, yaptığı Gymkhana videoları ile dünya çapında ciddi bir fan kitlesi yarattı kendine. Ama Block'un kariyerini cidden takip eden, şu yarışlara katılıyor şu sonuçları alıyor diyebilen kaç kişi var? Ama adam ünlü, seviliyor. Geçen sene, normal bir kariyer için oldukça geç yaşta ilk defa WRC'de yarışmış olsa da her yarış raporunda onun hakkında bir iki satır olurdu; kendisi kadar az puan alan pilotlar bunun genelde hayalini bile kuramaz. Peki niye? Çünkü adam, kendisini, yarışını bir markaya dönüştürüyor ve bunu pazarlayabiliyor.

2 gün önce inbox'ıma bu video geldi. Kızlar, araba, yeni sezon reklamı... Ken Block sadece bir kaç saniye gözüküyor. Ama başka hangi takım, hangi pilot ve WRC serisinin kendisi böyle bir promosyonel video yapıyor? Yapılsa güzel olmaz mı? MINI'nin de gelişiyle oluşan pozitif hava, daha çok seyirci ve takibe dönüştürülemez mi? Eğer takvimin tamamına bile katılmayan bir adam böyle bir video ile gelebiliyorsa, eminim çok daha büyük bütçeli fabrika takımları çok daha iyileri ile gelebilirler.

Bu arada Ken, söylemeden edemicem. Video güzel, fikir güzel, takdire şayan. Ama senin gibi karizma adam, kız mı bulamıyor? Bu ne abicim, bundan kötüsü Şam'da kayısı. Uf!

07 Şubat 2011

Kubica'nın Kazası #2

Robert Kubica'nın yaptığı kazayı bir de hemen arkasından gelen ekibin on-board kamerasından izleyelim. Videonun sonlarında yer alıyor kaza yeri. Ama o zamana kadar ıslak zemin, dar yollar ortada. Bariyerlere dik girip aracın nasıl döndüğü de gözüküyor. 1 saat boyunca araçta yarı baygın mahsur kalan Kubica da video çekildiği sırada araçta.

Kubica'nın Kazası

Kubica'nın kazasından sonra ilk görüntüler
Yükleyen EurosportTurkiye. - Diğer spor videolarına göz at.

2011 sezonu için yeni Renault'su ile arkadan gelip işleri karıştıracak, belki de aracının potansiyeline kendi potansiyelini ekleyip şampiyonluk yarışına girecek diye beklediğimiz Robert Kubica, maalesef sezon başlamadan bariyerlere girmiş oldu. Yukarıdaki videoda aracın halini görebilirsiniz. Hızlı bir virajda yoldan çıkıp ilk önce yandaki kilisenin duvarına oradan sekerek öbür yandaki bariyerlere giren araç, ciddi hasar alıyor. Bu sırada da Kubica'nın sağ eli, ciddi şekilde yaralanıyor.

Dün akşam Italya'da yapılan 7 saatlik özel el ameliyatından sonra doktorlar, elin ısısını kazandığını ve bunun cesaret verici bir gelişme olduğunu ama 5-7 gün süresince yeniden dikilen ele giden damarların reaksiyon verebileceğini, bu yüzden de durumunun kritikliğini koruduğunu belirttiler. Dün akşam da iyileşme sürecine yardım etmesi için suni komaya sokulduğu haberi verildi. Şu an için iyi senaryo 1 sene sonra pistlere dönebileceği, kötü senaryo ise sağ elinin fonksiyonlarını kaybedebileceği.

Hastaneye, ziyarete ilk gidenin yakın arkadaşı Alonso olduğunu, takım patronu ve takım arkadaşının bugün Italya'ya gideceğini de not düşelim. Ve her ne kadar kişisel olarak Kubica'ya üzüldüğüne emin olsam da bu olayın, Bruno Senna için bulunmaz talih kuşu olduğunu da ekleyelim.

7 Aralık 1984 doğumlu, hala aslında çok genç olan ve henüz şampiyonluk kazanabileceği bir araca binmemiş bu sempatik ve inatçı Leh'in, hakettiği şansa kavuşmadan sağ elinin fonksiyonlarını yitirmesi gerçekten çok üzücü olur. Umalım ki bu yaşanmaz ve her ne kadar 1 sene pistlerden uzak kalacak bile olsa 2012 için şimdiden beklemeye koyulalım. Bütün F1 dünyası gibi, bizim de umutlarımız onunla.

02 Şubat 2011

Stratos - Hayali Bir Geleceği Gerçekleştirmek

Geçen gün içki yasağını protesto etmek için efsanevi Martini Racing Lancia'larından dem vurmuştuk, kısmette Lancia ile devam etmek varmış. 1983'te doğmuş ve çocukluktan beri (teknikleri ile olmasa da) arabaların kendisine meraklı biri olarak, bilinçaltımda hep ikonik bazı arabalar olmuştur. Mesela Renault 5. Muhtemelen benim gibi küçük olmasından ziyade idi sevgim. Gidip gidip Renault 5'lere sarılırmışım sokakta...

Ve tabi ki motor sporları. Rothmans Williams, JPS Lotus, Alesi döneminin Ferrari'si, Marlboro Mclaren'lerin kırmızı beyazı, Martini Racing Lancia Delta, Castrol Toyota ve Alitalia Lancia Stratos (ilk resim). Bu ikonik arabaları unutmak, hafızamdan silmek imkansız. Her yarış aracı sponsorun rengine göre şekil değiştirir ama bunlar, belki de en iyi örnekler. Bilmediklerinizi google'a sorarsanız o da aynı şeyi söyler eminim.

Yukarıdaki markalar, öyle veya böyle, yarışmaya devam ediyorlar. Biri hariç: Lancia. 10 Markalar Şampiyonluğu ile ralli dünyasının istatiksel olarak hala en başarılı markası olan Lancia, 1993'ten beri etaplarda boy göstermiyor. Hatta Italya dışında ciddi bir satışları bile olduğunu düşünmüyorum. Asıl patron Fiat, Lancia'yı Chrysler ile beraber Amerikan pazarına sokmaya çalışsa da işleri zor.

Lancia Delta, geçtiğimiz yıllarda yenilenerek tekrar yollarda boy göstermeye başladı ama eskisinin güzelliğinin çok uzağındaydı. Ama Stratos için hiç böyle bir niyet yoktu açıkçası. Ya da ben bilmiyordum. Ta ki bugün Top Gear'daki habere kadar...

Michael Stoschek. Tanır mısınız? Ben tanımıyordum. Chris Hralabek? I-ıh. Hikaye kısaca şöyle. Hrabalek, Stratos manyağı bir insan. Hatta şu anda 9 farklı Stratos'u var kişisel koleksiyonunda. Neyse, zamanında kendi şirketinin hisselerinin bir kısmını satarak boşa çıkan Stratos'un isim haklarını alıyor. Sonra da kapı kapı yeni Stratos'u yaptırmak için dolaşıyor. Pagani, Koenigsegg, Prodrive... Ama ciddi bir finansal destek bulamayınca bu sefer yakın arkadaşı iş adamı Michael Stoschek'e yıllarca yalvarıyor. Ve Stoschek, parayı çıkınca Pininfarina ile anlaşıyorlar. Amaç şu: 1 (yazıyla bir) adet, one off, yeni Stratos yaratmak. Geleceği olmayan, eski bir geçmişte Zeus gibi heybetli duran Stratos'u gökten yere, 2011'e indiriyorlar. Sonuç ise inanılmaz.

Çekiçbalığı burunlu, mağrur farlı, çok kısa wheelbase'li, alamet-i farikası olan yanlara doğru uzayan ön camlı, eskisi gibi Ferrari motorlu, ama herşeyden önemlisi yepyeni bir Stratos.

Yakında sınırlı sayıda (baya sınırlı sayıda, 25 adet) üretimi tasarlanan yeni Stratos, olmayan geleceğini iki adamın hayallerine ve aşkına dayandırıp yeniden canlanmış durumda. Beni ortaokul yıllarındaki geek heyecanlara götürdü. Sizi?

01 Şubat 2011

Arka Kanat Mevzuu #2

Arka kanat mevzuu hakkında konuşmuşken bu videoyu koymak olmaz. Sauber, senenin ilk test gününde arka kanat hareketini kabak gibi ortaya koyan güzel bir video yayınladı. Batının en hızlı silah çeken kovboyu geyiği vardı eskiden, kanadın oynama hızı bana onu hatırlattı.
Related Posts with Thumbnails