25 Haziran 2011

Audi grrrrR8

Bir Audi R8 ile Istanbul Park'ta tur atmak... Bu yazı tamamen bununla alakalı. Kullanırken nasıl gülmekten duramadığımız, sırıtmaktan çenemizin ağrıması, beklerken nasıl heyecanlandığımız, aracın içinde nasıl mutlu çocuklar gibi olduğumuz, bittiğinde hala aklımdan kare kare bütün turu ve o motorun sesini tekrar düşündüğüm... Bu ve bunlar gibi bir sürü detay hakkında bu yazı.

Audi blogger'lar olarak beni, Akay Perker'i ve Yalçın Pembecioğlu'nu çağırdığından beri R8'i Istanbul Park'ta kullanacak olmanın heyecanı gün içinde hep yakalıyordu. Ve gün gelip çattığında, yaşadığımız deneyim belki de beklediğimizden de iyiydi.

En başta R8 ve organizasyon... Tek satırda anlatmak gerekirse kullanması kolay bir canavar! Ilk kullandığım arkadan motorlu araç, hem de bir V10. Sürerken araçtaki kameraya Jeremy Clarkson gibi konuşasım ve bir yandan da ¨ow this is incredible, just listen to that noise¨ diyesim geldi. Audi yetkililerinin bize verdiği kısa ama önemli brifingin ardından, işinin ehli eğitmenlerimiz eşliğinde Istanbul Park'a çıktık 3'erli gruplar halinde. Aynen F1'deki gibi pist, 3 bölgeye ayrılmıştı. Buralarda teker teker turlar attık, pisti öğrendik. Daha sonra da tam turlara çıktık. Yani Audi, bilgi ve sunumlarla boğmadan, gerçekten deneyim üzerine yoğunlaşan çok güzel bir organizasyon yapmış, en başta bunun için teşekkürler. Eğitmenlerimiz araçlarından telsiz ile bize an an müdahale edebildiler. Bu esnada apex'leri anlatmalarından, kullandıkları terimlerden, analizlerinden adamların ne kadar ciddi yarışçılar olduklarını anlayabiliyorsunuz. Hatta kendileriyle oturup viraj viraj Nürburgring Nordschliefe konuşabilmek bile kendi başına bir zevkti.

Direksiyonun arkasındaki kulakçıklardan birinci vitese attığınız an sanki araçla bir oluyorsunuz. Pitten çıkıp pistin yukarı çıkan ikinci virajına vardığınızda arkanızda sanki bir fırtına var, sizin kontrol ettiğiniz bir fırtına. Ve viraj için her vites düşürdüğümüz anda çıkardığı seslerle hayal kırıklığını ifade ediyor sanki; hani daha hızlı gidecektik, hadi hadi! Araçlardan çıktığımızda değişik safhalardan geçtik üç blogger olarak zaten. En başta konuşmadık, daha sonra sadece güldük, sonraki safhada ¨hahaha, süperdi, inanılmaz¨ diyebildik sadece. Aracın gücünün fiziksel etkilerinden bahsedersem belki daha açıklayıcı olabilir. Mesela aracın gücü o kadar yüksek ki attığım 12 turda lastiklerin performansının artıp azaldığını hissedebildim; aracın içinde sallanmamak için iki dizimi iki tarafa o kadar sert sabitlemişim ki akşam dizlerim ağrıyordu; Akay 4 hızlı turdan sonra mide bulantısından şikayetçi oldu; konsantrasyondan dolayı dişlerimizi sıka sıka hepimizin çenesi ağrıyordu gün sonunda. Ama yetti mi? Asla...

Ve Istanbul Park... Yıllardır en büyük hayallerimden biriydi ülkemizin F1 pistinde araç kullanmak. Eğer herhangi bir araç kullansaydım, pistin genişliğinden dolayı muhtemelen hiç bir şey anlamayacaktım. Ama arkanıza 525 beygiri oturttuğunuzda derin bir oh be çekiyorsunuz. Keşke çocuklar bizim kadar şen olsa... Mesela startın sonundaki iniş beklediğimden daha dik ve oradan burnunuzu indirmeden ilk virajın apeksini göremiyorsunuz. Yani oldukça kör ilk viraj, yıllardır nasıl bu kadar az kaza oldu startlarda, inanması zor. Hızlanmayla geçilen yokuş yukarı ikinci viraj, tam gaz alınıyor ve R8'in bütün gücünü hissediyorsunuz. Turun en teknik anlarından biri 3-4-5. virajlar. Aslında yavaş ama yükseklik değişimleri sert olan ve çıkışındaki düzlüklerden dolayı çizgiyi güzel oturtmak zorunda olduğunuz bir bölüm burası.

Ve sekizinci viraj. Ilk geçişimde özellikle baya yavaş geçtiğimiz için oranın 8. viraj olduğunu farketmesem bile sonradan kendini belli ediyor. Burayı dörde ayırırsak ilk iki bölümünün aynı derecede geçildiğini söyleyebiliriz, ilk apekse uzaktan ikinciye yakından geçiyorsunuz. Üçüncü bölüm nispeten daha düz, o yüzden direksiyon açısı daha düzleşiyor ama son bölümde apeksi öpmek gerektiği için bir anda dikleştiriyorsunuz açıyı. Buradan da 9. viraja kadar pedalın kapandığı bir yokuş aşağı bölüm var. 8. virajın niye gerçek bir efsane olduğunu buradan geçerken anlıyorsunuz. R8, lastikleri inim inim inletiyor, boyunlar sola yatıyor, her an koptuk kopacağız diye hissetsek de araç hep çizgide kalıyor, üçüncü bölümdeki tümsekli asfaltta bile.

11. viraj belki de pistin en keyifli anlarından biri. Arka düzlüğü ikiye ayıran bu çukur virajda, R8in sınırlarını zorlamamış olsak bile 190 km'deydik. O hızdaki yön değişikliğinin keyfini çok az şeyle açıklayabilirim. Arka düzlüğün sonundaki yavaş virajlar serisi ise aslında arabanın içinde bizi bir sağa bir sola sonra tekrar sağa sallıyordu. Ve oradan start finiş düzlüğü, arkadan koşturan 525 beygir ve sağ pedal. Galiba içimdeki yarışçı ortaya çıktı o gün.

Bol bol resim koyacağım zaten ama iki şeyi daha anlatmam lazım. Biri aracı paylaştığım Akay, kendi turlarını atarken ben de padok alanında yeni A6 ile slalom pistinde ¨asfalt ağlattım¨ biraz. Hiç de küçük olmayan araç ile konilere o kadar dengeli ama bir o kadar çılgın saldırıyordum ki eğer o gün kullandığım diğer araç R8 olmasaydı üstünde uzun uzun yazılabilirdi. Gerçekten yol tutuşu etkileyici, keskin virajlara giriş hızım ile çıkış hızımın sınırlarını aradım ve her turda daha da yukarı çekebildim.

Diğer not ise garajda uykuda bekleyen turuncu R8 V10 GT. Resimlerde de göreceksiniz zaten. Kendisini uykusundan uyandırmak ve kaslarını açmak isterdim.


Audi'ye bize verdiği bu fırsattan dolayı teşekkür ederim. Kendim de bir Audi kullanıcısı olarak oradan bulunmanın keyfi, markanın sosyal medyayı kucaklaması etkileyiciydi. Audi Türkiye'nin facebook sayfası da ayrı güzel, yaptıkları videoları buraya koyamasam da oradan kesinlikle bakmanızı öneririm. Bizimle de röportaj yaptılar ama heyecandan pek fazla bir şey diyememişim maalesef. Yalçın ise döktürmüş, siz onu dinleyin.

Resimlerin tamamı için buraya!




1 yorum:

raicem dedi ki...

Jeremy Clarkson Audi'den nefret etmesine rağmen r8'in direksiyonunu keyifle yalamıştı. Ben de kıskandım açıkçası. R8 keyfi...

Bu yorumla Top Gear'ın 17. sezonunun başlangıcını da kutlamış olalım.

Related Posts with Thumbnails