Tamam çok keyifli bir yarış geçirdik, üstünde konuştuk konuşucaz ama yarış, "bizim mahallede" olunca anlatacak farklı hikayelerimiz de oluyor tabi ki. Eninde sonunda gittik, yerinde yaşadık, televizyondakilerden daha fazlasını gördük.
- Bridgestone, cumartesi günü Paddock Pass verip kendi lounge'unda ağırladı bizi. En başta teşekkür edelim, çok keyifli saatlerdi.
- Paddock Club'ın yemekleri inanılmaz güzel. Bir tek mutfakları var, bütün lounge'lara aynı yerden yemek çıkıyor diye gördüm. Ama herşey sıcacık ve inanılmaz lezzetli. Formula 1 camiası gerçekten keyfine düşkün kısaca.
- Pazar günü Silver 1 tribününden duyduğumuz motor sesleri ile paddock'tan duyulan motor sesleri çok farklı. Paddock tarafındayken, kulakları yırtıyor o sesler.
- Lotus ile Virgin'in arasında, diğer takımlarınkinden daha farklı bir rekabet var. Herşeyde sidik yarıştırıyorlar, ama bu rekabeti de ti'ye alıyorlar bir yandan. En güzeli, cumartesi pit yolundan aşağıya, kızaklara oturttukları araçlarını itme yarışlarıydı. Geriden gelen Virgin kazandı bu enteresan çekişmeyi.
- Pit Babes galerini nasıl yapıyorlar diye baya düşündüm. Aralarında 20 kare seçmek anlamında yani. Ayrıca güzel bir bayan olmak kesinlikle normalde açılmayacak kapılar açtırıyor F1'de de. Mesela sıralama turlarından hemen önce Virgin garajında takılmak isteyince, "sen sen, gel" diyorlar.
- GP3 yarışlarında, hangi ülkenin motorsporları kültürü var, hangisinin yok çok net görüyorsunuz. Mesela Amerikalılar. Sporcularına sponsor oluyorlar, genç pilot yetiştirme programları yaratıyorlar, Amerikalı pilotların arabalarının üstü logo ile dolu. Arkasından Danimarkalı bir pilot geçiyor, üstü bomboş arabasıyla. Türk pilot, takım veya sponsor yok tabi ki.
- Seyirci sayısında ciddi bir artış vardı, hem cumartesi hem pazar. Ama dikkat çeken, bu artışın Türk seyircilerle olmaması. Özellikle Ruslar, Bulgarlar, Yunanlılar ve Ispanyollar, ciddi akın etmişti Istanbul Park'a. Rus'lardaki artışın en büyük sebebi ise Petrov doğal olarak. Driver's Parade sırasında yapılan röportajlar en çok alkışı Schumacher ve Petrov aldı.
- Türkiye'de tifosi kadar Mclaren hayranı da var. Hele de Ferrari'nin varlık gösteremediği ve Mclaren'in coştuğu bir yarışta bu daha açık gözüküyor.
- 40. turda Vettel ile Webber çarpıştıktan sonra, 41. turun hemen başında Webber önümüzden geçerken, arkamdaki Alman turist kalktı ve bağıra bağıra ana avrat sövmeye başladı. Vay anasına dedirtti hakkaten. Ayrıca Ispanyollar, en sempatik seyirci ödülünü, o sıcakta giydikleri matador kıyafetleri ile aldılar.
- Cumartesi Virgin garajını gezerken, bizi gezdiren arkadaşa sordum "sen iyi para kazanıyo musun yoksa F1'i sevdiğin için mi buradasın" diye. "Ben iyi kazanıyorum ama bende, F1'de az bulunan bir özellik var" dedi, "ben takıma sponsor buluyorum". Ben de sponsor bulsam ben de iyi kazanırdım heralde. Arkadaş 1988'de Williams'ta başlamış işe, o gün bugündür bu işi yapıyomuş.
- Pilotlar, gerçekten başka alemde. Pek sempatik değiller, kimse ile alakaları yok. Hatta paddock'ta olmamıza rağmen F1 dünyası, yine de uzak ve mesafeli idi. Bridgestone'un takımlardan sorumlu "abisi" Hamashima ve Paul di Resta, Bridgestone lounge'unu ziyaret ettiler. Bu sırada kendilerine soru sorabileceğiz diye sevinmiştim. Geldiler, basın toplantılarından sesini bildiğim kişi, onlara önceden hazırlanmış soruları sordu ve toptan gittiler. Yani biraz kendileri çaldı, kendileri oynadı.
- En güzel motorhome Mclaren'in, açık ara hem de.
- Ve trafik. Ne bitmez bir çile o öyle. Pistten 1.5 saate ayrılabildik. Yine de bakınca süper bir deneyimdi, ikinci kere gitmeme rağmen. Seneye de kesin gideceğim heralde. Inşallah yeni anlaşma da imzalanır da uzun yıllar F1'i Istanbul'da izleyebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder