28 Mart 2011

Avustralya'nın Anlamları

Pazar sabahı erkenden kalkıp mahmurlu gözlerle yarış izlemeyi özlemiş olduğumla başlamam lazım galiba. Avustralya'nın ilk virajı her zaman benim için sezonun gerçek başlangıcı olmuştur, Bahreyn'de olanlardan sonra bunun pratiğe dönüşmesi gerçekten güzeldi.

Yarışı baştan sona anlatmaya gerek yok ama kendi çıkarımlarımı paylaşmam lazım. Geçen senenin sonunda James Allen'ın blogunda bir tartışma vardı; 2010, gelmiş geçmiş en iyi sezonlardan biriydi ama bunun sebebi dış faktörler miydi, yoksa yarışların kendisi mi? Bir sürü kural değişikliğinden sonra, 2011'i 2010 ile karşılaştırmak imkansız. Kendi başına bakınca, Melbourne Albert Park'taki yarış, ne inanılmazdı ne de sıkıcı. Ve hiç bir dış faktör yoktu; yağmur yağmadı, kazalar pek fazla olmadı, güvenlik aracı girmedi vs. Yani muhtemelen sezon boyunca göreceğimiz yarışların bir standardıydı dünkü yarış ve bence hiç de fena değildi. Lastik lastiğe çekişmeler, geçişler, taktiksel çekişmeler, sürprizler gördük. Bunların yanına yağmur, güvenlik aracı, mekanik arızalar koyunca sezon içinde son derece enteresan yarışlar bizi bekleyecektir diye düşünüyorum.

Bir de bu sezonun en kapalı kutu üçlüsüne göz atalım; DRS, KERS ve lastikler. DRS (Drag Reduction System, yani hareketli arka kanat) düşünüldüğü kadar kendi başına geçişler getirmedi, arkadaki araç için bir avantaj sağladı ama korkulan başımıza gelmedi. Ama bunun sebebinin Albert Park'tan da olabileceğini, sistemin kullanıldığı düzlüğün bitişindeki viraj daha geçişe elverişli olduğunda etkisinin artacağını tahmin edebiliriz. KERS ise beklediğimden daha etkisizdi. Red Bull'lar KERS'e ihtiyaç duymadan yarıştılar ve startta bile tehdit edilmediler. Birbirlerine yakın araçların da hepsinde KERS olduğu için pist üstündeki heyecana etki etmedi. Bu sistemin heyecan getireceği iki nokta bozuk KERS yüzünden yolda kalacak araçlar ve gittikçe yeşilleşen F1 olacaktır.

Lastikler ise bu seneyi domine edecek belli ki. Stratejiler, lastikleri ısıtmak, iyi kullanmak, son stint'e doğru zamanda girmek, sıralama turlarında Q1'i yumuşak lastiksiz geçmek, ani frenlerle lastikleri kitlememek, bunlar hep yarışın sonucuna direkt etki edecek şeyler olacak. Lastikleri doğru kullanan takımlar/pilotlar, bu sene çok ciddi avantaj elde edecekler belli ki. Çok kısa zamanda tam da kendisine sipariş edildiği gibi lastikler üreten Pirelli de bir alkışı hakediyor bence.


Bu haftasonunun en bahsedilmeyi hakeden takımı Sauber oldu. Sergio Perez'in doğaçlama gelişen tek stopluk stratejisi, baya bir ilgi çekti ve çaylak pilota (diskalifiye olmadan önce) ilk yarışında puan kazandırdı. Burada açıkçası genç Meksikalı'nın dedikleriyle olayı tartabiliyoruz ancak: "Yarışa sert hamur ile başladım, bir kaç kişi yumuşak hamurla başladığı için beni geçti ama istikrarlıydı turlarım. Yumuşak lastiklere geçince önümde Vettel vardı, geçmeye çalışıp lastiklerimi bitirmek yerine korumaya geçtim. Vettel, pite girdikten sonra da çok agresif değildim". Açıkçası bu kelimelerden sonra tek pitstop'un pek göreceğimizi bir şey olmadığını çıkardım. Hem Pirelli hem de Perez'in kendisi, bunun zor olduğunu söylüyor. Yine de Sauber'in, lastiklerine iyi bakan bir araç olduğu ortada. Kobayashi ile Perez'in, performansa etki etmeyen bir şeyden dolayı diskalifiye olmaları haricinde, bu yarışı iyi hatırlayacaklarını ve gelecek için umut verdiğini düşünüyorum.

Red Bull ve Vettel'in hızı, tabi ki önemli bir nokta ama kim beklenmedik diyebilir ki? Benim, bu haftasonu, Red Bull adına en hoşuma giden şey, diğer takımlar (ve belki de genel olarak bütün F1 camiası) üstündeki psikolojik üstünlükleri. Her an herşeyin beklendiği, zihni sinir fikirlerle bir anda dengeleri lehlerine değiştirebilecekleri herkes tarafından kabulleniliyor. Pilotlar sıralama esnasında KERS kullanmadıklarını açıkladılar, Horner "yarını bekleyip görün" dedi cumartesi akşamı. Ama bütün olay, KERS sorun çıkarabilir diye onu kullanmamalarıymış. Yine de bütün cumartesi akşamı herkes "ya sadece start için küçük KERS'leri varsa" diye düşündü durdu. Eminim Red Bull kampı, o sırada yazılara bakıp baya eğlenmişlerdir. Aslında start-only KERS de fena fikir değil. Aklıma gelen soru ise Webber'in bu sene kontratı bitiyor, seneye eğer emekli olmazsa başka bir takımda yarışma ihtimali yüksek. Takım içindeki bilgileri bu kadar yakından biliyorken Webber'i başka takıma yollamak Red Bull için ne kadar sorun olabilir? Sonuçta bilgi götürmek yasak ama insan, kafasının içindekileri istediği yere taşıyabilir.

Bir de Petrov durumu var elimizde. Kim beklerdi ki geçen senenin Kamikazov'u, bu sene ile podyuma çıksın. Heidfeld'in hiç bir varlık gösteremediği haftasonunda takımın liderliğine bürünüp bunu da podyumla taçlandırması, bir de bu takımda Kubica olsa neler olurdu dedirtiyor kesinlikle. Kendine güvenli duruşu, takım liderliğini kaldıracağını söylemesi, artık Ingilizce öğrenmesi ve basın toplantısında donanımlı olması, sanki bu sene farklı bir Petrov izleyeceğimiz izlenimi veriyor. Hızı hep vardı ama artık derli toplu sürüşler de çıkarabiliyor Rus pilot. Bu, aynı zamanda Türkiye GP'sine Rus turist çekme ihtimalini de güçlendiriyor, yani bizim için iyi haber. Ama Alonso ne kadar sevinmiştir bu işe onu bilemem.

Teker teker takım ve pilot analizine girmicem, ama son bir sözü de Avustralya GP'sine ayırıcam. Sezonun doğal başlangıcı olan bu yarış, umuyorum ki takvimdeki yerini devam ettirir. En olmadı Adeleide gibi başka güzel bir piste geçer. Ama tamamen yokolması ve Down Under'ın takvimden çıkması, eminim benim gibi dünya çapındaki milyonlarca F1 hayranını fazlasıyla üzer.

Bir sonraki yarış Malezya'nın Sepang pisti, iki hafta sonra. Bastırınca deli bastıran muson yağmurları da işin içine katılırsa o zaman Sepang, çok keyifli bir yarış sunabilir bize.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails