26 Temmuz 2011

Pitgirisi.com

Bir süredir, hatta aslında gereğinden fazla uzun bir süredir, bu blogu daha derli toplu bir platforma taşımak, ülkede saçma internet yasaklarından kurtarmak ve sizlere daha güzel bir platform sunmak için çalışmalar içindeydim. Sezon daha başlamadan başlayan çabalarım, bir süre önce gayriresmi, dün de resmi olarak meyvelerini vermiş bulunuyor. Artık bu blogun asıl adresi www.pitgirisi.com

Burada bana çok çok önemli katkılar yapan, hatta onlar olmasa bu aşamaya gelemeyeceğim iki insana da gani gani teşekkürü borç bilirim. Birincisi Pit Cafe'nin yazarı ve sahibi, sevgili arkadaşım Akay Perker. Uzun pizza geceleri, bol bol hüsran ve geyikten sonra dün gece artık son 100 metreyi de yanımızda bir kova tavukla geçirdiğimiz insan. Kendisinin güzel blogunu da herkese tavsiye ederim, Blog Ödülleri'nde de ikinci olmuştu en son yanılmıyorsam.

Akay ile takıldığımız noktalarda ise bize en kritik teknik yardımları yapan, bizden önce aynı temayı kendisi yüklemesiyle bizim geçtiğimiz yollardan şu an dönen ve kişisel olarak Türkiye'nin en iyi Formula 1 blogu/sitesi diyebileceğim efBir'in sahibi Ali Ünal'a buradan sonsuz teşekkürler. Kendisi olmasa bizim daha 40 kova tavukluk işimiz vardı. Tekrar tekrar teşekkürler.

Bir süre önce teknik aksaklıklarla da olsa yayına aldığımız ama kendine gelene kadar resmi açılışını yapmadığımız siteye artık hepinizi bekliyorum. Bu blogu silmeyeceğim, her zaman kalacak ama asıl yer artık orası. Sizlerle Pitgirisi.com'da görüşmek üzere...

22 Temmuz 2011

Yarışma: Almanya GP

Biraz geç kalmış da olsam Almanya GP'sinin yarışması ile karşınızdayım. Kusura bakmayın, işlerin ciddi yoğunluğundan dolayı kafamı kaldıramamış ve yazıyı yazamamış bulunuyorum. Antreman turlarından ilki de zaten şu dakikalarda koşulduğu için "antreman turlarından önce tahmin yazın" kaidesi geçerli değil :) Siz yine de elinizi çabuk tutun, sıralama turlarının başlangıcına kadar tahminleri yapın.

Benim tahminlerim şöyle:

Pol: Vettel
Galibiyet: Vettel
Podyum: Vettel, Alonso, Hamilton
EHT: Alonso

Vettel'in kendi evindeki yarışı, bir önceki yarışı kazanamamış olmanın verdiği hırsla alacağını düşünüyorum. Yine de Ferrari'nin gelişim hızını ve eski difüzör kurallarına dönülmesiyle Mclaren'in hızlanacağını da göz önünde bulundurmak lazım. Eğer bir de hava yağışlı olursa Kanada GP misali tırnak yediğimiz bir yarış olabilir.

Bu arada sizlere bu vesile ile bir kaç hafta önce yaşadığım Nürburgring maceralarını da hatırlatmak isterim, buradan buyrun.

15 Temmuz 2011

Audi Le Mans

Motorsporları, güzel anlatıldığında bütün Hollywood filmlerinden daha iyi olabiliyor. Bu da Audi'nin, bu seneki zorlu Le Mans zaferini derlediği videosu. Gerçekten çok güzel olduğu için, çok yaptığım bir şey olmasa da kısa bir post atıyorum. Videoyu dikkatimize getirdiği için Yalçın Pembecioğlu'na da bol teşekkürler.

13 Temmuz 2011

Yarışma: Ingiltere Sonrası

Valencia'dan sonra ilaç gibi geldi Silverstone gerçekten; Alonso'nun geliştirilmiş Ferrari'si ile aldığı sonuç, Massa ile Hamilton'ın çekişmesi ve geleneksel hale gelen Silverstone sonu Red Bull radyosu mesajları... Ama belki de bu haftasonunun en büyük olayı egzostlar hakkında hiç durmadan değişen kurallar oldu. FIA, kaş yapayım derken neredeyse göz çıkarıyordu. Henüz videosunu bulamasam da bu konu hakkında Christian Horner ile Martin Whitmarsh'ın atışmasını izlemek isterim açıkçası, bu tip şeyler çok fazla vuku bulmuyor. Neyse ki antreman turları arasında gidip gelen kural değişiklikleri, karşı çıkan son takımlar olan Ferrari ve Sauber'in de oluruyla Valencia'daki seviyesine çekildi ve sezon sonuna kadar öyle kalacak. Bu da demek oluyor ki egzost beslemeleri var ama sıralama ile yarış arasında "engine mapping" değiştirmek yok. Bunun şampiyonaya etkisini görücez önümüzdeki yarışlarda.

Bizim yarışımamıza girmeden önce ameliyat olduğunu beyan eden Çekirdekçi Tayfa'ya geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Bizim yarışmada Alonso galibiyeti ve Webber polü, hemen hemen herkesi yatırdı. Kilit nokta Alonso'nun EHT'yi yapacağını tahmin etmekti, onu da Keyser Soze ile Nazlı yaptı. Onun dışında puanlar oldukça yakın.

Keyser Soze: 37+4=41
Sukullacı: 31+2=33
Sinanko: 29+3=32
Çekirdekçi Tayfa: 29+2=31
Nazlı: 24+5= 29
Cihan: 25+0= 25

Görüldüğü üzere ikincilik yarışında puanlar oldukça yakın. Keyser Soze ise adeta bir runaway bride gibi puanları kapıp kaçıyor. Tahmin yapmayı unutan Cihan ise maalesef bir adım geride kaldı.

Bir sonraki yarış 24 Temmuz'da Nürburgring'de (o küçük F1 pistinde, diğerinde değil).

11 Temmuz 2011

Die Grüne Hülle!

F1.com'da Fantasy Formula diye bir bölüm var, takip ediyorsanız görmüşsünüzdür. Burada Formula 1 pilotlarına bazı enteresan sorular soruyorlar, cevaplarını alıyorlar ve siteye yüklüyorlar. Sorulardan biri ¨hayatınız boyunca bir tek pistte araç yarıştıracak olsanız dünyanın hangi pistini seçerdiniz?¨. Bir sürü cevap var tabi ki ama bana garip gelen şey bir tek pilotun Nürburgring Nordschleife dememiş olması. Çünkü eğer bu soru bana sorulsaydı cevabım çok net bir şekilde o olacaktı.

Geçen hafta Rock Werchter festivalini izlemeye Belçika'ya, oradan da yakın bir arkadaşımı ziyarete Köln'e gittim. Ve hazır buralara kadar gelmişken, bir hayalimi daha gerçekleştirmeye karar verdim. Köln'den arabaya atlayıp yaklaşık 90 km güneydeki Nürburgring Nordschleife pistine gitmeye karar verdik Andreas ile.

Andreas'ın kız arkadaşının Nissan Micra'sını alıp yola koyulduk. Alman autobahn'ları, hız limiti olmamasıyla gönülleri alsa da nedense beni pek etkilemedi. Herhangi bir asfaltı düzgün otoban gibilerdi. Ama piste yaklaştıkça, pistin ruhunu her tarafta varlığını hissediyorsunuz. Otobanın üstünde Nürburgring tabelaları, kocaman panolarda pistte her hafta neler olacağı yazılı. Çıkıştan çıkıp Alman kırlarına girdiğinizde ise bir anda manzara değişiyor. Göz alabildiğine yeşil tonlarıyla bezeli pastoralliklerin arasında bir gidiş bir gelişlik yol ve yol üstünde binlerce modifiyeli Porsche'lar, Caterham'lar, BMW'ler ve niceleri. Bir anda araç skalası, bir yarış pistini andırmaya başlıyor.

Nürburgring, adını içinde bulunduğu (aslında çevrelediği de diyebiliriz) Nürburg kasabasından alıyor. Kasabanın geçim kaynağı pist. Evlerin yarısı otel ve her duvarda yarış arabaları çizimleri var. Ayrıca kasabanın hemen çıkışında Aston Martin, Jaguar, Dunlop, Bridgestone gibi önemli markaların büyük test merkezlerini görüyorsunuz. Buradan araçlar, piste geçiyolar ve test yapıyorlar. Ve görüyorsunuz ki herkes motorspor aşığı.

Biz buralardan geçip kasabanın öbür tarafındaki Rent Race Car adlı firmaya gidiyoruz. Bir sürü yer gibi, burası Nordschleife'de kendi aracını kullanmak istemeyenlere yarı-yarış otomobilleri kiralıyor. Nissan Micra'yı severiz, bir sıkıntımız yok o konuda ama oralara gidip Nürburgring'in hakkını vermek için farklı bir şey kullanmamızın elzem olduğu ortada. Kısa bir tanıtım ve kurallar toplantısından sonra yeni bebeğimizle tanıştırılıyoruz: VW Scirocco. 220 beygir, semi slick lastikler, yarış frenleri (seramik değil ama maalesef), roll-bar, aerodinamik eklemeler. Yani bir R8 olmasa da bildiğiniz Scirocco da değil.

Ilginç bir kaç noktayı burada belirtmeliyim. F1 pistine değil ama orjinal, Yeşil Cehennem denilen Nürburgring'in Nordschleife versiyonuna parayı basıp girebiliyorsunuz. Bu, genel olarak dünyadaki diğer efsane pistlerde çok kolay olacak bir şey değil. Bu yüzden her gün saat 5'ten sonra Touristfahren (Tourist Ride) denilen bir olay oluyor. Bizim de kullandığımız okazyon buydu. Ama bunun dışında yarım günlük paketler de alabiliyor ve istediğiniz aracı kullanabiliyorsunuz. Hatta araç kiralamanıza gerek yok, kendi aracınızla da piste çıkabiliyorsunuz. Bu sırada size kask vermiyorlar, isterseniz veriyolar. Ama kamera çekimi yasak. Daha önce isteyen istediği gibi kameraya çekebiliyormuş ama bazı kazaların Youtube'a koyulmasından sonra böyle bir yasak getirilmiş. Mantıklı, ama buralara kadar gelmiş bizi durduramazlar tabi ki.

Devam. Araca biniyoruz, daha Rent Race Car'dan çıkmadan ilk farkettiğimiz şey frenlerin çıkardığı ses. Hayatımda ilk defa yarış freni takılı bir araç kullandığımı farkediyorum o anda. Ama yine de herşeyin doğru olduğundan emin değilim, frenler inanılmaz yüksek bir ses çıkarıyor sanki. Kilometreler ilerledikçe hem ben alıştım hem de sürüş sırasında çok keyifli bir his verdi bu frenler.

Nordschleife'ye hakim olanlar için açıklayayım, bir tur başlangıcı pistin kısa start-finiş düzlüğünde değil, arkadaki uzun düzlüğün ortasında. Bu demek oluyor ki arka düzlüğünün tamamını kullanamıyorsunuz, ortasında sağa girip sıraya yerleşip manyetik okuyucuya kartınızı okutmanız ve tekrar piste konilerin arasından dönmeniz lazım. Belki de Nordschleife deneyiminin en tatsız tarafı buydu. Ama o kadar da olacak.

Pisti viraj viraj anlatmayacağım, onu aşağıdaki videoda yapıyorum zaten. Ama Gran Turismo'da bol bol oynadığımdan dolayı ezbere bildiğim pisti, oyun ile karşılaştırayım biraz. Itiraf etmem gerekir ki GT ekibi, pisti inanılmaz bir gerçeklikle oyuna yansıtmışlar. Herşey çok doğal geldi. Bir kaç farklılık da yok değil tabi ki. Mesela pistteki irtifa değişimleri, oyundakinden çok daha dramatik. Muhtemelen oyun, o kadar iniş çıkışlarla yapılsa oynaması ciddi zor olabilirdi. Özellikle pistin 3. sektöründeki inişler çıkışlar insana bir roller coaster yaşatıyor sanki. Bunun dışında oyunda bazı kaçış alanları, gerçeğinkinden çok daha fazla. Hızlı virajların dışlarındaki o çakıl havuzları yerine minik boşluklar ve kocaman armco'lar görmek biraz tırstırdı.

Bu kadar laftan sonra aslında videoya geçmek lazım. Önce uyarılar: Videoyu izleyince hayal kırıklığına uğradım çünkü kesinlikle yaptığınız hızı göstermiyor. 200 km civarına çıktığınızda bile pek anlaşılmıyor. Onun dışında ben aracı kullanırken videoyu Andreas çekiyor. Biraz sarsmış kendisi, o yüzden çok süper görüntüler olmadığını itiraf edeyim. Ben bir yandan sürerken bir yandan pisti anlatıyorum elimden geldiğince. Ama Andreas'a ayıp olmaması açısından Ingilizce anlatıyorum affınıza sığınarak.



Izlediğiniz video attığım ilk tur. 4 turluk paketlerden aldık, Andreas bir ben üç tur kullandım. Son turumda da zaman tuttuk. 9' 30''lik turumla aslında hiç fena da yapmadım. Rent Race Car'a geri döndüğümüzde bir kıyaslama yapmak açısından onlara altımdaki araçla iyi bir tur derecesinin ne olacağını sordum. Ilk defa çıkmamı göz önüne aldıklarında 11-12 dakikanın iyi sayılabileceğini belirttiler. Kendi zamanımı söyleyince ¨bize böyle şeyler sölemeyin ama bir yandan da baya iyi bir tur olmuş¨ demelerini egomu yükseltti itiraf ediyorum. Çünkü her ne kadar videosunu görmeseniz de son turda gerçekten sınırlara yakın gidiyordum. Hatta bir viraja fazla hızlı girdim ve yusuf yusuf duvara gidiyorduk, neyse ki girmedik. Aracın yapabileceği en iyi zaman 8 buçuk-9 dakika civarıymış. 9 dakikanın altına inmek için fazlasıyla risk almak ve pistte binlerce tur atmak gerektiğini söyledi oradaki Herr Eğitmen. GT'de yeteri kadar tur attığımı ve virajların hepsini bildiğimi kendisine iletmekten geri kalmadım. Bir dipnot daha: Dün Top Gear'in Nürburgring videolarını izledim. Jeremy Clarkson, bir Jaguar ile 10 dakikada pisti dönüyor.

Itiraf ediyorum, inanılmaz bir deneyimdi. Turlar bittiğinde kan ter içinde kalmış ama başka bir insana bürünmüştüm. Bundan sonra araç kullanmaktan aynı zevki alabilir miyim bilmiyorum, eğer bunu geçecek bir deneyim varsa muhtemelen daha fazla para biriktirip Nürburgring'de daha dehşet bir araç kullanmak olabilir. Ama beynimin bir kısmının Alman asfaltlarında kaldığını ve hala gün içinde bazen attığım turları kafamda döndürdüğümü söyleyebilirim.

Nordschleife seferinden diğer resimleri görmek için buyrun burdan...

10 Temmuz 2011

En Yakın Düşman

(Yazıyı iki hafta önce yazdım ama ancak bugüne bitirebildim kusura bakmayın, konu zamansız olduğu için yine de ekliyorum.)

Motorsporlarında bir pilot olarak kendini kanıtlamanın en önemli kriteri, senle (genelde) aynı ekipmanı kullanan takım arkadaşını geçmektir. Ve pilotlar, bunu başarmak için Makavelist olmaktan hiç bir zaman geri kalmazlar. Tarihin en kanlı bıçaklı takım arkadaşları muhtemelen Alain Prost ile Ayrton Senna'ydı. Aralarında 7 şampiyonluk bulunan iki muazzam pilot, özellikle şampiyonluk için başbaşa kaldıkları zaman birbirlerine karşı bazen gerçek anlamda öldürücü darbeler vurmaktan çekinmediler. Suzuka 89 ve Suzuka 90, böyle bir hikayenin ulaşabileceği en epik noktalar da diyebiliriz.

Montreal'de Button ile Hamilton'ın çarpışması ve Hamilton'ın yarışdışı kalması son derece yumuşak bir şekilde atlatıldı diyebiliriz Mclaren kampında. Ne yumruklaşmalar, ne konuşmamalar. Herşey tatlıya bağlandı (gibi duruyor), Button'ın galibiyetini Hamilton da kutladı vs. Bunun önemli sebeplerinden biri Jenson ile Lewis'in insan olarak da iyi anlaşıyor olmaları. Ama kişisel olarak, bu olayın büyümemesinin en büyük sebebinin, şu anda Mclaren'in şampiyonluk kazanacak durumda olmaması olduğu düşünüyorum. Eğer şampiyonluk iki Mclaren pilotunun arasında geçseydi, bu çarpışmayı hiç bir dostluk müessesi kaldırmazdı. Burada akıllara hemen Istanbul Park 2010 geliyor doğal olarak. Başa oynayan ve şampiyonluk mücadelesi veren iki pilot, takım arkadaşı olsa da, artık arada dostluk pek kalmıyor. O kadar şampiyonluk olarak da düşünmeyin sadece. Toro Rosso pilotları, bu senenin başındaki testlerde aracın iyi olduğu ve her yarış puana oynayabileceği anlaşıldığı an kavga etmeye başladılar. Onların arkasından ateş gibi gelen Ricciardo faktörü de önemli tabi ki. 

Ve daha yeni bir hikayeye gelicem aslında. Bir nevi Prost-Senna hikayesi, bu sefer ralli parkurlarından. Sebastian Loeb. Tanımayanınız yok. Rallilerin efsanesi, son 7 senenin şampiyonu, bu senenin de şampiyona lideri. Sebastian Ogier ise Citroen'deki takım arkadaşı. Geçen sene Citroen'in Junior takımından fabrika takımına yarı zamanlı adım atmıştı, bu sene ikinci pilot oldu. Aynen Prost'un Senna geldiğinde halihazırda şampiyon ve en iyi pilot olması gibi biraz. Geçen sene Loeb, Ogier'in en büyük destekçilerinden biri iken ikilinin arası, Ford'un Ogier'e sezon arasında yaptığı teklif ile hafif bozuldu. Loeb, Ogier'in teklifi kabul etmesi gerektiğini düşünüyordu. Yani bir bakıma genç Fransız'ı istemiyordu. O günden beri Citroen içindeki kaynaklar, iki vatandaşın çok iyi geçinmediğini söylüyor.

2011 sezonunda, kural değişiklikleri de Citroen'i durduramadı ve Isveç Rallisi hariç bütün yarışların ardından Fransız milli marşı çalındı. 3 zafer Loeb'e, 3 zafer Ogier'e. Loeb kazanamadığı yarışlardaki istikrarından dolayı hala Ogier'in 22 puan önünde olsa da (ve aralarında Hirvonen de olsa), bir gün Loeb'ü tahtından indirecek biri varsa o da Ogier gibi geliyor bana ve ralli camiasındaki bir sürü insana. Bu yüzden de takım içindeki gerilim gittikçe artıyor. Ve en son Akropolis Rallisi'nde de bu gerilim had safhaya çıktı.

Ikinci günün sonunda lider giden Ogier, Loeb'ün son günde de yolu süpürmesi için son saniyede yavaşlayarak taktik yaptı. Buraya kadar çok enteresan bir şey yok çünkü rallilerde son yıllarda taktik kullanmak standart oldu. Ama Loeb 'ün isyanı, hem takım arkadaşı olarak Ogier'in bunu yapmasına hem de Ogier'e hedef zamanlar verip ona yardım eden ama kendisine yardım etmeyen takımına. Böylece Akropolis Rallisi'nin son gününde de yol süpürmek zorunda kalan Loeb, sabah etaplarında Ogier'e dayansa da öğleden sonra avantajını yitirerek geçildi.

Loeb, yaş olarak da artık pek genç sayılmaz. Bütün kariyerini Citroen'de geçirdikten sonra bu sene emekli olacağı konuşuluyor. Bir başka dedikodu da ralli parkurlarına uzun bir aradan sonra geri dönecek Volkswagen takımına geçmesi. Prost-Senna benzetmesine dönecek olursak, o sırada daha tecrübeli olan Prost ilk önce takım değiştirip Mclaren'den Ferrari'ye gitmiş, oradan da bir senelik ara vermişti. Ama Williams ile yaptığı geri dönüş, 1993 yılında ona son şampiyonluğunu getirmişti. Loeb'ün vereceği kararlar bakalım ne olacak...

04 Temmuz 2011

Yarisma: Ingiltere GP

Sevgili okurlar, bu sefer gecen sefer yaptigim gibi yarismayi unutmuyorum ve baslatiyorum. Kusura bakmayin, su anda yurtdisinda oldugumdan dolayi cok uzun yazamiyorum ve Turkce karakterler yok ama bu sefer boyle olacak, tekrar kusura bakmayin.

Pol: Vettel
Galibiyet: Vettel
Podyum: Vettel, Webber, Alonso
EHT: Vettel

Silverstone'da, butun engellere ragmen, Red Bull'larin kolay kolay gecilecegine inanmiyorum gordugunuz uzere.

Umarim sizler de iyisinizdir, yakinda bir suru yazi ile gelecegim karsiniza; sadece memlekete donmem lazim once. Kendinize iyi bakin.
Related Posts with Thumbnails