30 Nisan 2011

True Hoonigan: Gigi Galli

Ken Block, son derece sevdiğimiz, ayakları yere basan biri. DC Shoes'un sahibiyken, hisselerinin bir kısmını satarak ralli kariyerine başlıyor. 2005'te, 40 yaşına merdiven dayamışken, geç kalınmış bir hamle olsa da bolca çalışıyor, WRC'ye kadar geliyor. Bir yandan da Gymkhana videoları yapıyor, bütün dünyayı kendine hayran bırakıyor. Yaptığı işleri güzel satıyor kısaca. Ayrıca son derece sıcakkanlı biri, en ufak bir kibirliliği yok.

Yaptığı çılgın hareketleri ve rahatlılığı ile gönüllerde taht kuran, kendine Hoonigan ismi koyan Block'tan önce biri daha WRC parkurlarında aynı özelliklerle kendine ciddi bir fan base yaratmıştı: Gigi Galli. Livigno'dan gelme bu adam, yaptığı spektaküler hareketlerle ralli hayranlarını zevkten uçururdu. Ken Block'un sponsorluktan yana olan şansı ise Italyan'da hiç bir zaman olmadı. Alt kategorilerde de kullandığı Mitsubishi ile WRC sahnesine atılan Galli, Japon'ların spordan çekilmesi ile Peugeot kullanmaya başladı. Arjantin 06'da ilk podyumunu elde eden Italyan, ertesi sene de Citroen Xsara kullandı. 2008'de de Stobart takımı ile Ford. Stobart gibi güzel bir altyapı takımıyla tam şansı dönmek üzereyken de Almanya Rallisi'nde yaptığı ciddi kaza ile uyluk kemiğini kırdığından beri kendisinden haber alınamıyor aslında bir bakıma. Ford takımının patronu Malcolm Wilson ile spora dönmek için görüşmeler yaptığını duyurmuştu bir ara kendi sitesinde ama bahsettiğim resmi websitesi bile bir senedir herhangi bir update görmedi. Gözlerimizin aradığını, parkurlarda onun spinlerini görmek istediğimizi bu satırlara not eder, kendisinden haber alanın bana veya ralliyle ilgilenen herhangi birine akıbetini iletmesini rica ederiz.

22 Nisan 2011

Rahatladık Toptan!

Ortada paylaşılacak bir pasta olduğu an, hem karnı doymaz birer aç kurt hem de mağduru oynayan birer oyuncuya dönüşmemiz kimseyi şaşırtmıyor artık. Türkiye GP'si de farklı olmadı; KKTC oynumuzla, pistin Bernie'ye devriyle, en son olarak CVC'ye ödenmesi gereken miktarı ödememeye karar vererek. Neyse ki 2011'den sonra yarışımız yok, pasta gidiyor. Herkes rahatlamış gibi. Gerçek F1severler hariç...

Hermann Tilke'nin tasarladığı en güzel pist olan, 8. virajıyla F1 literatürüne geçen güzel pistimiz hakkında eleştirilecek çok şeyimiz var. Bol bol da yazmıştım bu blogda. Halk olarak motorsporları kültürümüz yok, oluşturulması için ne kadar emek verildiği soru işareti... Bu işin nasıl yapılması gerektiğini Rusya ve Hindistan örneklerine bakarak anlayabiliriz galiba. Anlaşılan bunları uzun uzun yazmak zaruri artık.

Kendi adıma, üçüncü kere biletimi alıp yarışı izlemeye gittiğimden içim rahat. Joe Saward'ın yazısına bakınca F1 çevresinin de pek üzüldüğü söylenemez. Iyi ki gidiyoruz diyorlar, 8. viraj kaybolacak diyenlere de Joe'nun cevabı hazır: "merak etmeyin aynısını Austin'de yapıyorlar". Işte Türkiye'nin F1'deki yeri...

Kısa bile olsa bizi mutlu eden F1 maceramızda emeği geçen herkese teşekkürler...

20 Nisan 2011

Fotofiniş Ogier

WRC sezonunun dördüncü ayağı Ürdün Rallisi, daha start verilmeden bir zamana karşı yarışa dönmüştü zaten. Suriye'deki politik sorunlar, malzemeleri Türkiye ve Suriye üzerinden Ürdün'e geçirmeyi planlayan WRC takımları için öyle büyük bir sekte oldu ki, en başta Ürdün Rallisi'nin lojistik ve güvenlik sebepleri ile iptal edilebileceği konuşuldu. Güvenlik sorunu yetkililerin güvence vermesiyle aşılınca bu sefer lojistik bir yarış başladı. Ölüdeniz geçişinin de kapanmasından korkan takımlar, daha önce hiç WRC ile ilgilenmemiş Israil rotasını kullanmak zorunda kaldılar. Italya'dan çıkan gemi, Haifa limanına gelecek ve herşeyi gümrüğe bırakacaktı. Kendi başına bile ucu ucuna yetişen bu program, gemi yola çıktıktan sonra arızalanıp tek motora düşmesiyle imkansızlaştı. Yola cenabet çıkan gemi, Haifa'ya ulaştığında fırtınaya tutulduğu için limana yanaşamadı. Ertesi gün fırtına geçtiğinde de tek çalışan motoru da duran gemi, ancak çekilerek limana getirildi ve yükü boşaltıldı. Bu sırada Ürdün'de takımlar, FIA ve North One Sport kendi aralarında toplantı yaparak ilk günün iptal edilerek onların yerine recce ve ceremonial start yapılmasına karar verdi. Bu sırada hemen hemen bütün ekipmanlar gümrükten geçmiş ve Ürdün'e doğru yola çıkmıştı; kritik bir kamyon hariç, lastikleri taşıyan kamyon.

Sonuçta, normalde perşembe sabahı yarışın başlaması planlanırken çarşamba akşamı park alanında, uçakla gelen arabalar hariç hiç bir şey yoktu. Ne servis alanları, ne hospitality alanları, hiç bir şey. O gece ulaşan kamyonlardaki ekipmanları, normal süresi olan 4 gün yerine tek gecede kuran mekanikerlerin nasıl bir mucize gerçekleştirdiği heralde buradan anlaşılabilir.

Ve henüz yazmaya başlayamadığımız yarış... 3 günden 2 güne düşen rotasına rağmen en az yarış öncesindeki kadar heyecana sahne oldu. Hirvonen'in yoldaki ilk pilot olarak zaman kaybettiği cuma gününü Ogier, taktik dinlemeden ilk sırada bitirdi. WRC pilotlarının artık klasikleşmiş daha avantajlı start pozisyonu için yavaşladığı sırada Fransız genç pilot, gaza basarak ikinci Loeb'ün 31 saniye önünde ikinci güne başlayacaktı. Hemen arkasında ise Loeb, Latvala ve Solberg, 3 saniye içinde sıralanmışlardı.

Ikinci ve son gün Solberg'in kazası ile başladı. Podyum için savaşmayı bekleyen Norveçli eski şampiyon, yarışdışı kalarak sıfır puan çekmiş oldu Ürdün'den. Oysa ki aracının ayarlarından hiç haz etmeyerek yavaşlayan Loeb'ü geçebilirdi yolda kalsaydı. Hatta belki Latvala ve Ogier'i de.

Latvala ise bu yarışı kazanmaya yeminliydi adeta. Günün ilk loop'unda Ogier ile farkı 19 saniyeye düşüren Ford'un Fin'i, ikinci loop'taki etaplarda daha da gaza basarak herkesi şaşırttı ve son seyirci etabına gelirken, son bir gayret ile Ogier'in yarım saniye önünde liderliğe yerleşti. Ama son powerstage'de hem Ogier hem Latvala, sınırlarda yarışsalar da sonunda Citroen'in Fransız'ı, yarışı Latvala'nın sadece 0.2 (sıfır nokta iki) saniye önünde bitirerek hem yarışı kazandı hem powerstage puanları ile birlikte bir yarıştan çıkarılabilecek en fazla puanı aldı hem de WRC tarihinin en küçük farklı galibiyeti rekorunu kırdı.

Kısaca Ürdün Rallisi, öncesinden son saniyesine kadar nefes nefese geçti.

Podyumun son basamağına çıkan Loeb, Hirvonen'in dördüncü olmasıyla genel sıralamada liderliğe çıktı. Loeb'ün iki puan arkasında Hirvonen, onun 3 puan arkasında Ogier, onun 3 puan arkasında da Latvala olunca pilotlar şampiyonası hala çok karışık ilerliyor. Markalar Şampiyonasında ise Ford ile Citroen, aynı puandalar. Sıradaki yarış, Türkiye GP'si ile aynı haftasonu Italya Sardinya adasında koşulacak. Gilles Panizzi ile hafızalara kazınan günlerinde asfalt rallisi olan ama artık tamamen toprak olan Italya'da bir konuğumuz daha olacak: Parkurlarda ilk defa WRC versiyonuyla yarışacak olan MINI!

19 Nisan 2011

Avrupa Sezonu Öncesi Yeni Kurallar

Avustralya, Malezya ve Çin; birbirinden farklı karakteristiklerde üç farklı pist ile başladı 2011 sezonu. Bundan bir ay önce kafamızda cevaplamayı beklediğimiz bir çok sorunun dibine, yavaş yavaş o cevaplar ekleniyor. Avrupa sezonuna girmeden önce bu senenin üç büyük değişikliğine, üç yarışın perspektifinden bakmak için de doğru bir zaman sanki.

KERS: 2009'da kullanıldığında avantajdan çok dezavantaj olmuş, şampiyonluk için çekişen iki takım da (Brawn ve Red Bull) sistemi hiç kullanmamıştı. Hatta bu sisteme en çok yatırım yapan takım olan BMW, gittikçe yükselen grafiğini bir anda dibe düşürmüş, sezon sonunda da spordan çıkmıştı (tamam, sırf bu yüzden olmasa da tamamen alakasız diyemeyiz). Bu sene ise Red Bull hariç her takım KERS'i tepe tepe kullanıyor. Tam da bu yüzden aslında kimseye bir avantaj sağlamıyor. Herkes hemen hemen aynı anda butona basıyor ve KERS geçişleri yaşanmıyor. Peki niye KERS var ve yıllar boyunca da olmaya devam edecek? Çünkü KERS'in kısa vadede yarışlara yaptığı etki, birine avantaj sağlayıp diğerinin önüne geçirmekten çok (bknz Spa 2009, Kimi'nin Fisichella'yı geçip Ferrari'nin o seneki tek galibiyetini alması), beceremeyene vereceği dezavantaj. Red Bull gibi aracı mükemmele yakın olan bir takım bile, KERSsiz zor durumda kalabiliyor. Bir bakıma motor, vites kutusu gibi diyebiliriz yani: çalıştığı değil çalışmadığı zaman hissettiriyor kendini. Uzun vadede ise motor üreticileri için yol araçlarına aktaracak çok önemli bir deney ve Formula 1, olduğundan daha çevreci gösteriyor. Yani motor teknolojilerinin gittiği yöne bakan ve bu yüzden F1'i, başka motor üreticileri için de cazip yapan bir adım. KERS, uzun bir süre daha burada.

DRS: Geçen hafta yarışmada, DRS ile ilgili düşüncelerinizi sormuştum. Anlaşılan çok sevilen bir kural değişikliği değil bu blogun okurları arasında. Çin GP'sinden sonra düşüncelerinizde değişiklik oldu mu acaba? Arka düzlükte 15 km kadar hız farkı yaratan ve özellikle ilk turlarda birbirine yakın çok araç olduğundan acayip drag'ler yaratan değişik bir sistem DRS. Açıkçası ben, DRS'e çok karşı değildim. Geçişleri arttırıyordu, fena gitmiyordu sanki (Malezya yarışını izleyemediğimi unutmayalım). Ama Çin'de düşüncelerim değişti. Yarıştaki güzel geçiş hamlelerinin hemen hemen hepsi DRS bölgesinin dışında oldu, özellikle de DRS sonrasındaki son virajda. Benim de aklıma şöyle bir fikir geldi: sistem sadece arkadaki aracın öndekiyle farkı 1.5 ile 0.5 saniye olduğunda kullanılabilsin! Çünkü DRS aslında NBA'deki draft gibi, arkadakine yardım eden, aradaki farkları kapamaya yarayan güzel bir sistem. Ama olay geçişe gelince biliyorsunuz ki öndekinin geçilmekten başka şansı yok. O yüzden 1.5 ile 0.5 saniye arasında arkadaki aracın öndekine yaklaşması için kullanılsın ama fark daha kapandığında, yani gerçekten geçiş hamlesinin yapılacağı mesafe sağlandığında kullanılamasın ve geçiş, doğal yollardan yapılsın. Ne dersiniz?

Pirelli'ler: Lastikler, bu senenin açık ara en fazla fark yaratan unsuru. Italyanların geçen seneki Kanada GP'sini kaç kere izlediklerini bilmiyorum ama kendilerine verilen direktifleri çok iyi uyguladıkları kesin. Bu sebeple de eleştirilmelerine içim kesinlikle el vermiyor. 2011'de yarışların çok keyifli olmasında, geçişlerin artmasında, stratejinin fark yaratabilmesinde çok büyük katkıları var. Çin'i örnek alalım: Yarışın farklı turlarında Vettel, Massa, Button, Rosberg hatta sıkarsak Alonso'nun bile yarışı kazanma ihtimali vardı ama Hamilton kazandı. 18.likten yarışa başlayan Webber, strateji sayesinde podyuma çıktı. Daha önce yapılmamış bir şey mi, hayır ama yine de bu seferkinde lastiklerin getirdiği stratejinin oynadığı rol yadsınamaz. Her pilot, sıralama turlarında harcadığı lastiklerden geride kalanı kadar bir sprint barutu ile başlıyor yarışa adeta. En doğru zamanda bu sprint barutunu kullanan da galibiyete uzanıyor. Mesela Rosberg, barutunu fazla erken kullandı. Massa ve Button'ın barutları beklediklerinden erken bitti. Vettel ise neredeyse kafasındaki planı başarıyordu. Ama stratejisini, cumartesiden elinde diğerlerinden fazla barut kalan Hamilton başarıyla uyguladı ve yarışı kazandı. Insan, Türkiye GP'sinde, özellikle de 8. virajda sağ lastiklere binecek güçlerin yarışı nerelere çekeceğini görmek için sabırsızlanıyor.
Sizin, kural değişiklikleri ve bu seneki yarışlara (pozitif veya negatif) etkileri hakkında görüşleriniz neler?

18 Nisan 2011

Yarışma: Çin Sonrası


Sezon başı dedik, özledik dedik ama Uzak Doğu turları ve sabahın köründe yarışları (hele de artık gittikçe daha da dikkat isteyen yarışları) izleme sınırımıza yaklaşmıştık. Avrupa sezonunun ve Türkiye GP'sinin artık gelmiş olması ile yaşadığım sevinci burada hepinizle paylaşmayı boynumun borcu bilirim.

Hamilton, Vettel'in 4 yarışlık serisini sonunda kırarak 2011'deki ilk galibiyetini aldı. Yarış hakkında bol bol yazılası, düşünülesi, tartışılası şey var; onları ayrı bir postta yazıcam. Şimdi yarışmamız:

Keyser Soze: (10)+4= 14
Sukullacı: (10)+3= 13
Nazl_: (9)+4= 13
Sinan: (5)+6= 11
Çekirdekçi Tayfa: (3)+6= 9
Cihan: (8)+0= 8
Obiyah: (2)+0= 2
Apoiantes: (1)+0= 1

Zirveye oynayanlar arasında Cihan'ın tahmin yapmayarak kafalarda soru işareti bıraktığı haftada, nasıl olduysa ben gayet iyi puan alarak kendimi şaşırttım. Aynı zamanda Çekirdekçi Tayfa da televizyon karşısında sadece çekirdek çitlemediğini kanıtladı bizlere. Yarışmanın gediklilerinden Obiyah'ın da iki haftadır tahmin yapmaması üzücü, ulaşabilenler özlendiğini bildirebilir kendisine. Ama 3. yarış sonunda liderliği ele geçiren Keyser Soze'nin sezon sonunda hem MVP hem de en iyi çaylak ödülünü alıp alamayacağını hep beraber görücez. Adeta bir Perez, bir di Resta kendisi.

Bundan sonra Türkiye GP! 6-8 Mayıs'a hazır olun!

13 Nisan 2011

Yarışma: Malezya Sonrası ve Çin

Itiraf edeyim, yarış sırasında uçakta olduğum için Malezya GP'sini izleyemedim, o yüzden sadece okuduklarımı biliyorum. Ama sıkılan birini görmedim. Güzel bir yarış kaçırmışız galiba. 

Malezya GP'sinin geleceği hakkında sorular sormuştum sizlere, cevaplarınız için teşekkür ederim. Ben de kendi cevabımı vereyim. Açıkçası ben de gece yarışı + yağmur olunca nasıl olacağını merak ediyorum. Ama bizde olduğu gibi Malezya'da da halkın bir motorsporları kültürü yok ve bunun gelişmesi çok zaman alır. Açıkçası ben, Sepang pistinin 5-10 yıl arası daha takvimde kalacağını, gittikçe eskiyen fasiliteler ve yeni gelecek pistlerle beraber Güney Afrika, Arjantin veya Avusturya'nın yanında tarih sayfalarına geçeceğine inanıyorum. 

Ve tabi ki puan durumumuz:
Sukullacı: (4)+6 = 10
Keyser Soze: (6)+4 = 10
Nazl_: (7)+2 = 9
Cihan: (3)+5 = 8
Sinan: (2)+3 = 5
Çekirdekçi Tayfa: (0)+3 = 3
Obiyah: (2)+0 = 2
Apoiantes: (0)+1 = 1

Bu hafta en çok puanı Sukullacı toplayarak Keyser Soze ile beraber liderliği paylaştı. Ama ilk dördü sadece 2 puanın ayırdığı düşünürsek, her an herşey olabilir. Nazlı, geçen seneki performansını devam ettiriyor, yeni gelenlerden Cihan ile Keyser Soze ise yarışmamıza şimdiden ciddi renk kattı. Bu hafta ilk tahminlerini yapan Çekirdekçi Tayfa ve Apoiantes'e de selam çakar, tahminlerini bizden esirgeyen Obiyah'ı sevgiyle de anarız bir yandan.

Ve Çin... Mclaren'in hem yarışlar hem sıralamada iyi gözüktüğü, Red Bull'un KERS hariç mükemmel olduğu bir ortamda Ferrari, bir hafta içinde sıralama sorunlarına çözüm bulabilecek mi acaba? Lastiklere daha nazik olan, bu yüzden yarış sırasında avantaj elde edebilen Ferrari'nin sıkıntısı da aynı şey aslında; lastiklere çok nazik oldukları için bir tur içinde ısıtamıyorlar ve sıralamalarda geride kalıyorlar. Peki Renault, podyum serisini devam ettirecek mi? Bu senenin iki büyük hayal kırıklığı Mercedes ve Williams, bu yarışta kendine gelebilecekler mi?

Çin hakkındaki soru da şu: Iki yarışta DRS sistemini gördük ve inceledik. Bu yarışta DRS sisteminin nerede kullanılacağı henüz açıklanmadı ama arka düzlükte kullanılacağı düşünülüyor. Sizce bu sistem, yarışları daha zevkli hale getiriyor mu, yoksa sezon başında korkulduğu gibi gereksiz mi? Ya da belki henüz bir fikir oluşturmak için erken de diyebilirsiniz. 

Son olarak da Çin tahminleri:

Pol: Vettel
Galibiyet: Vettel 
Podyum: Vettel, Alonso, Hamilton
EHT: Webber

05 Nisan 2011

Yarışma: Malezya GP

Avustralya, rüzgar gibi geçti ve sizi bilemem ama bana yetmedi. Neyse ki bu haftasonu Malezya GP'si var ve çok daha fazla heyecan vaad ediyor. DRS sisteminin daha fazla etki yapması ve lastiklerin daha çabuk parçalanması, herkesin aklındaki sorular. Tabi ki Malezya deyince akla muson yağmurları da geliyor.

Bunun yanında Ferrari, test formuna geri dönebilecek mi, Mercedes setup sorunlarını halletti mi, Petrov ve Heidfeld nası bir performans gösterecek soruları da var. Orta sıraların en zayıf takımı olarak gösterilen Force India, Avustralya'da iki pilotuyla da (Sauber'in yardımıyla da) puan aldı ama rakipleri ciddi. Williams henüz elini gösteremedi, Sauber'in şakası yok, Toro Rosso takım içi kavgalara sürüklenmezse iyi gidiyor. Lotus ise hala geride.

Ve HRT ile Virgin yarışabilecekler mi?

Bu soruların yanında, bundan sonra yarışma postlarına bir soru ilave etmeye karar verdim. Fikirlerinizi öğrenmek amaç. Malezya için aklımdaki şu: Sizce Malezya, bir süredir niyetlendiği gibi gece yarışlarına geçmeli mi? Burada yağmur, ışıklar için yapılacak yatırımlar, F1'in Malezya'daki geleceği ve Malezya halkının ilgisinin beklenen seviyede olmaması gibi kriterler var.

Her hafta olduğu gibi yine ateşe ilk ben atlıyorum.

Pol Pozisyonu: Vettel
Galibiyet: Button
Podyum: Button, Vettel, Webber
En Hızlı Tur: Hamilton
Related Posts with Thumbnails