29 Mart 2011

Yarışma: Avustralya Sonrası

Evet, sonunda bu senenin ilk yarışı ve yarışmasını tamamladık. Gridde herkesin, tamam belki Red Bull hariç herkesin, performansı soru işaretleri ile dolu iken bizim yarışmamızda da gergin bir bekleyiş hakimdi. Tahminlere bakacak olursak Red Bull'lardan birini, genelde de Vettel'i pole yazanlar 2 puanı cebe indirdi. Ferrari hayal kırıklığı yaratırken Mclaren'leri Obiyah hariç kimse tahminlerine yazmamıştı bile. Ilk yarışın puanlarına bakacak olursak:

Keyser Soze: 6
Sukullacı: 4
Cihan: 3
Nazl_: 2
Obiyah: 2
Sinanko: 2
Mertcan Hekimoğlu: 0

Yeni yarışmacılarımızdan Keyser Soze'nin RBR inancı kendisine liderliği getirdi. Işin ilginç olanı, aramızdan Keyser Soze hariç kimse Vettel'e hem polü hem de galibiyeti yazmamış. Bir diğer çaylak Cihan da 3 puan ile podyuma çıkarken Mertcan, şanssız bir haftasonu geçirmiş Mercedes veya Williams gibi. Geçen sene Nazl_'nın gerilerden gelip ne canlar yaktığını kendisine hatırlatır tahminlerinin devamını bekleriz.

Soranlar için bir not, Mali Selışık bu sene ÖSS'ye hazırlandığı için hem kendi blogunu aylardır boşladı hem de tahminlerde yer alacağını zannetmiyorum. Bir başka not da son bir kaç yazıdır resim bulunmaması ile ilgili. Resim koymayı deniyorum ama bir türlü beceremiyorum. Muhtemelen bloglara giriş yasağı saçmalığı ile ilgili. Başka bir bilgisayardan tekrar deneyeceğim ama biraz tatsız tutsuz, Cumhuriyet gazetesi tadındaysak bu aralar kusura bakmayın.

Iki haftaya Malezya var, lastik aşınmasının, DRS mesafesinin ve yağmur ihtimalinin Avustralya'dakinden farklı olacağı şu Sepang yarışı. Tahminler daha güç olabilir.

28 Mart 2011

Rei Do Algarve: Ogier

Portekiz Rallisi, 2009'daki kazasından sonra her zaman Jari Matti Latvala ile beraber anılırdı. Fazla hızlı girdiği virajın ardından attığı yaklaşık 15 takla, tekrarlaması zor bir "başarı" olsa da bu sene Ken Block, henüz recce'de iddialı bir hareketle "ben de buradayım" dedi. Latvala'nın, uçurumdan inerken attığı uzun ve yavaş taklalardan farklı olarak hızlı, kısa mesafede ciddi yükselerek 5 takla attı Amerikalı ve yarışa başlayamadı bile. Eğlence meraklısı Block, twitter hesabı üzerinden "bir kaya ile yaşadığımız yanlış anlaşma yüzünden" yaşadığı kazanın ardından Ford ve M-Sport ekibine teşekkürü de tam anlamıyla boynunun borcu bilmiş. "Biz o kazadan nasıl yürüyerek çıktık bilmiyoruz" diye de sözlerini bitirmiş. Olayın videosunu ralliden önce yazdığım yazıda bulabilirsiniz.

Ama Latvala için iki senedir kabus olan ralli, bu sefer o kadar da kötü gitmeyecekti.

Algarve Stadı'ndaki seyirci özel etabından itibaren en başta olağan şüpheliler oldu ralli boyunca; Ogier, Loeb, Hirvonen, Latvala. Fabrika ekiplerinin sürücüleri dışında Petter Solberg, yaptığı zamanlarla cumartesi ve pazar günü oldukça dikkat çekti. Ama cuma günü patlattığı 4 lastik, onu çoktan ön gruptan uzaklaştırmıştı. Yine boşa giden bir performans sergilemek durumunda kaldı Norveçli eski şampiyon. Bu sene, bu tip şanssızlıkları fazlasıyla yaşıyor ve aslında rallileri kazananlarla aynı hızda gitse de, yaşadığı şanssızlıklar yüzünden hep geriden gelmek zorunda kalıyor. Kendi ralli takımı ile yarışan ve araç sürmek dışında sponsor ve bütçe gibi çok sıkıntılı işleri de üstlenen Solberg, umuyorum ki yakın zamanda hakettiği sıralarda bulunur.

Cuma günü Ford üstünlüğü ile geçilirken, Citroen'ler, daha iyi pozisyonda çıkış yapmalarına rağmen neyin yanlış gittiğini pek anlayamadılar. Yine de günün sonunda Ogier, ufak farkla liderken frene basarak ikinci güne dördüncü başlamayı seçti. Taktikler, taktikler. Ikinci gün bu seçim, oldukça işine yaradı genç Fransız'ın. Önce Hirvonen'in sorun yaşaması, daha sonra patlayan lastiğini değiştiren Hirvonen'in hemen arkasından gelen Loeb'ü toza boğarak şampiyonu geride tutması, ardından da Latvala'nın yaşadığı driveshaft problemi ile Ogier, muhtemelen savaşarak kazanacağı yarışı, beklediğinden çok daha rahat bir şekilde kazandı. Geçen sene kariyerindeki ilk galibiyeti de burada elde eden Ogier için, Meksika'da liderken yaptığı kazanın ardından önemli bir güven tazelemesi oldu bu. Takım arkadaşı Loeb, ikinci olarak Citroen'e duble getirirken Latvala üçüncü, Hirvonen dördüncü olarak Ford'un hasarını en aza indirmiş oldular.

Loeb, belki de Ogier'in en büyük rakibi olacakken Hirvonen ile yaşadığı yüzünden liderlik mücadelesi veremedi. Aslında olay şu: Hirvonen, patlayan lastiğini durup değiştiriyor ve yola kaldığı yerden devam ediyor. Ama tozlu etaplarda 8 saniye arkasından gelen Loeb var ve Hirvonen'in kaldırdığı toz yüzünden Loeb, önünü göremiyor ve ciddi zaman kaybediyor. Telsizden takıma, Ford'a haber verip Hirvonen'in çekilmesini istiyor ama Ford bunu kabul etmiyor. Etap sonunda finiş noktasına gelince de Loeb, Hirvonen'in Ford'una arkadan kasten çarpıyor sinirini göstermek için. Her ne kadar sinir bozucu olsa da daha sonra ilgili partiler, bunun bir yarış olayı olduğunu anlıyor, kötü niyet aranmıyor ve Loeb, Hirvonen'den özür diliyor. Yine de rallisinin içine ediliyor.

Bu senenin yükselen yıldızı Mads Ostberg, bu sefer pek parlayamayarak puan alamasa da onun yerini bir başkası doldurdu; Armindo Araujo. Production kategorisinde son iki senenin şampiyonu yerel kahraman, ilk defa aksiyon gören MINI ile önemli bir test verdi aslında. Prodrive'ın da gözü bu rallideydi o yüzden. Ilk gün aldığı sonuçlarla yedincilik seviyelerinde gezinirken daha sonra yaşadığı mekanik arızalar yüzünden yarışı bitiremedi ama MINI'nin gerçek debut'sunu yapacağı Italya Rallisi'nde neler yapabileceğini gösterdi. Üstelik Araujo'nun aracı, WRC değil S2000 spesifikasyonundaydı. David Richards ve ekibi, bu haftasonu huzurlu uyumuşlardır eminim.

Bir parantez de Kimi Raikkonen'e açalım. Geçen seneyi 25 puanla tamamlayan ve taklalardan bolca nasibini alan Flying Finn, bu sene iki rallisinden toplamda 10 puan çıkararak olgunlaşma sinyalleri veriyor.

Sürücüler klasmanında Loeb ile Hirvonen'in 58'şer puan ile zirvede bulunurken Latvala 48, Portekiz'in galibi Ogier ise 41 puanda. Bu seneki 3 ralliyi 3 farklı ismin kazandığını da belirtmeden geçmeyelim. Markalarda ise Ford, Citroen'in hala 10 puan önünde. Takvimdeki bir sonraki ralli 14-16 Nisan'daki Ürdün Rallisi ama gerçekleşip gerçekleşmeyeceği henüz belli değil. Komşusu Suriye'deki isyanlar yüzünden onların kaderi de F1 Bahreyn GP'si gibi olabilir. Bu durumda da Mayıs başında Italya Rallisi'ne kadar beklememiz gerekecek. Acaba son dakikada Türkiye takvime eklenir mi? Keşke...

Avustralya'nın Anlamları

Pazar sabahı erkenden kalkıp mahmurlu gözlerle yarış izlemeyi özlemiş olduğumla başlamam lazım galiba. Avustralya'nın ilk virajı her zaman benim için sezonun gerçek başlangıcı olmuştur, Bahreyn'de olanlardan sonra bunun pratiğe dönüşmesi gerçekten güzeldi.

Yarışı baştan sona anlatmaya gerek yok ama kendi çıkarımlarımı paylaşmam lazım. Geçen senenin sonunda James Allen'ın blogunda bir tartışma vardı; 2010, gelmiş geçmiş en iyi sezonlardan biriydi ama bunun sebebi dış faktörler miydi, yoksa yarışların kendisi mi? Bir sürü kural değişikliğinden sonra, 2011'i 2010 ile karşılaştırmak imkansız. Kendi başına bakınca, Melbourne Albert Park'taki yarış, ne inanılmazdı ne de sıkıcı. Ve hiç bir dış faktör yoktu; yağmur yağmadı, kazalar pek fazla olmadı, güvenlik aracı girmedi vs. Yani muhtemelen sezon boyunca göreceğimiz yarışların bir standardıydı dünkü yarış ve bence hiç de fena değildi. Lastik lastiğe çekişmeler, geçişler, taktiksel çekişmeler, sürprizler gördük. Bunların yanına yağmur, güvenlik aracı, mekanik arızalar koyunca sezon içinde son derece enteresan yarışlar bizi bekleyecektir diye düşünüyorum.

Bir de bu sezonun en kapalı kutu üçlüsüne göz atalım; DRS, KERS ve lastikler. DRS (Drag Reduction System, yani hareketli arka kanat) düşünüldüğü kadar kendi başına geçişler getirmedi, arkadaki araç için bir avantaj sağladı ama korkulan başımıza gelmedi. Ama bunun sebebinin Albert Park'tan da olabileceğini, sistemin kullanıldığı düzlüğün bitişindeki viraj daha geçişe elverişli olduğunda etkisinin artacağını tahmin edebiliriz. KERS ise beklediğimden daha etkisizdi. Red Bull'lar KERS'e ihtiyaç duymadan yarıştılar ve startta bile tehdit edilmediler. Birbirlerine yakın araçların da hepsinde KERS olduğu için pist üstündeki heyecana etki etmedi. Bu sistemin heyecan getireceği iki nokta bozuk KERS yüzünden yolda kalacak araçlar ve gittikçe yeşilleşen F1 olacaktır.

Lastikler ise bu seneyi domine edecek belli ki. Stratejiler, lastikleri ısıtmak, iyi kullanmak, son stint'e doğru zamanda girmek, sıralama turlarında Q1'i yumuşak lastiksiz geçmek, ani frenlerle lastikleri kitlememek, bunlar hep yarışın sonucuna direkt etki edecek şeyler olacak. Lastikleri doğru kullanan takımlar/pilotlar, bu sene çok ciddi avantaj elde edecekler belli ki. Çok kısa zamanda tam da kendisine sipariş edildiği gibi lastikler üreten Pirelli de bir alkışı hakediyor bence.


Bu haftasonunun en bahsedilmeyi hakeden takımı Sauber oldu. Sergio Perez'in doğaçlama gelişen tek stopluk stratejisi, baya bir ilgi çekti ve çaylak pilota (diskalifiye olmadan önce) ilk yarışında puan kazandırdı. Burada açıkçası genç Meksikalı'nın dedikleriyle olayı tartabiliyoruz ancak: "Yarışa sert hamur ile başladım, bir kaç kişi yumuşak hamurla başladığı için beni geçti ama istikrarlıydı turlarım. Yumuşak lastiklere geçince önümde Vettel vardı, geçmeye çalışıp lastiklerimi bitirmek yerine korumaya geçtim. Vettel, pite girdikten sonra da çok agresif değildim". Açıkçası bu kelimelerden sonra tek pitstop'un pek göreceğimizi bir şey olmadığını çıkardım. Hem Pirelli hem de Perez'in kendisi, bunun zor olduğunu söylüyor. Yine de Sauber'in, lastiklerine iyi bakan bir araç olduğu ortada. Kobayashi ile Perez'in, performansa etki etmeyen bir şeyden dolayı diskalifiye olmaları haricinde, bu yarışı iyi hatırlayacaklarını ve gelecek için umut verdiğini düşünüyorum.

Red Bull ve Vettel'in hızı, tabi ki önemli bir nokta ama kim beklenmedik diyebilir ki? Benim, bu haftasonu, Red Bull adına en hoşuma giden şey, diğer takımlar (ve belki de genel olarak bütün F1 camiası) üstündeki psikolojik üstünlükleri. Her an herşeyin beklendiği, zihni sinir fikirlerle bir anda dengeleri lehlerine değiştirebilecekleri herkes tarafından kabulleniliyor. Pilotlar sıralama esnasında KERS kullanmadıklarını açıkladılar, Horner "yarını bekleyip görün" dedi cumartesi akşamı. Ama bütün olay, KERS sorun çıkarabilir diye onu kullanmamalarıymış. Yine de bütün cumartesi akşamı herkes "ya sadece start için küçük KERS'leri varsa" diye düşündü durdu. Eminim Red Bull kampı, o sırada yazılara bakıp baya eğlenmişlerdir. Aslında start-only KERS de fena fikir değil. Aklıma gelen soru ise Webber'in bu sene kontratı bitiyor, seneye eğer emekli olmazsa başka bir takımda yarışma ihtimali yüksek. Takım içindeki bilgileri bu kadar yakından biliyorken Webber'i başka takıma yollamak Red Bull için ne kadar sorun olabilir? Sonuçta bilgi götürmek yasak ama insan, kafasının içindekileri istediği yere taşıyabilir.

Bir de Petrov durumu var elimizde. Kim beklerdi ki geçen senenin Kamikazov'u, bu sene ile podyuma çıksın. Heidfeld'in hiç bir varlık gösteremediği haftasonunda takımın liderliğine bürünüp bunu da podyumla taçlandırması, bir de bu takımda Kubica olsa neler olurdu dedirtiyor kesinlikle. Kendine güvenli duruşu, takım liderliğini kaldıracağını söylemesi, artık Ingilizce öğrenmesi ve basın toplantısında donanımlı olması, sanki bu sene farklı bir Petrov izleyeceğimiz izlenimi veriyor. Hızı hep vardı ama artık derli toplu sürüşler de çıkarabiliyor Rus pilot. Bu, aynı zamanda Türkiye GP'sine Rus turist çekme ihtimalini de güçlendiriyor, yani bizim için iyi haber. Ama Alonso ne kadar sevinmiştir bu işe onu bilemem.

Teker teker takım ve pilot analizine girmicem, ama son bir sözü de Avustralya GP'sine ayırıcam. Sezonun doğal başlangıcı olan bu yarış, umuyorum ki takvimdeki yerini devam ettirir. En olmadı Adeleide gibi başka güzel bir piste geçer. Ama tamamen yokolması ve Down Under'ın takvimden çıkması, eminim benim gibi dünya çapındaki milyonlarca F1 hayranını fazlasıyla üzer.

Bir sonraki yarış Malezya'nın Sepang pisti, iki hafta sonra. Bastırınca deli bastıran muson yağmurları da işin içine katılırsa o zaman Sepang, çok keyifli bir yarış sunabilir bize.

24 Mart 2011

Kazaların Rallisi: Portekiz

Dünya Ralli Şampiyonası, bu haftasonu Beşiktaşlı'ların memleketi Portekiz'de. Takvimin üçüncü ayağına girerken Isveç ve Meksika'ya kısaca bir göz atalım, sonra haftasonu hakkında konuşalım.

Yeni WRC araçlarının ilk rallisi de olan Isveç'te galibiyeti, geçen sene olduğu gibi yine Hirvonen aldı. Ikinci Mads Ostberg, üçüncü de Jari Matti Latvala oldu ve podyumu Ford kapadı. Peki bunun anlamı ne? Hirvonen, geçen sene de Isveç'i kazanmış ama sezonun geri kalanında hiç bir varlık gösterememişti, o yüzden onun hakkında iddialı açıklamalar yapmak için erken. Ford'un, özellikle kar rallilerinde Citroen'e karşı hep avantajı vardı, bunu yeni Fiesta ile DS3'e karşı devam ettirdiklerini gördük. Ama bence altı çizilmesi gereken en önemli nokta, yeni nesil S2000 tarzı WRC'lerle genç pilotların, deneyimli ve şampiyon pilotlarla daha rahat aşık attığını gördük. Mads Ostberg, ralliyi uzun süre önde götürdü ve Hirvonen'in sadece 6.5 saniye arkasında ikinci oldu. Şansa, bir iki etaptaki başarıyla veya öndekilerin kazasıyla gelmemiş bir başarı bu.

Aynısını Meksika'da da gördük. Meksika'nın önemi, yeni araçların ilk toprak rallisi olmalarıydı. Akla kara daha rahat seçilecekti. Nitekim Citroen, bu sefer bir adım öne çıktı, Loeb, Ogier ve Solberg ile rallinin ilk iki gününde bütün etapları kazandı. Solberg her ne kadar sorunlar ve cezalarla Ford pilotlarının gerisinde kalsa da Ogier ile Loeb, rahat bir duble yapmak üzereyken Fransızlar'dan genç olanı kaza yapınca Loeb, podyumda Ford'lar tarafından sarıldı. Hirvonen 2., Latvala 3. olurken Mads Ostberg 5. olarak yine önemli bir başarıya imza atıyordu. Ama Isveç'te Ostberg'in yaptığını bu sefer Rus Novikov yapmak üzereydi. Öndeki gruptan uzun süre kopmayan ve Latvala ile dördüncülük için çekişen Novikov, ikinci gün motorunun hararet yapması üzerine yarıştan çekilmek durumunda kaldı. Ama M-Sport'un iki genci, Ostberg ve Novikov, bu sene sürpriz gençleri yukarıda görmeye alışmamız gerektiği mesajını verdi.


Ve Portekiz... Latvala'nın spektaküler kazaları ile hatırladığımız ralli, daha başlamadan ilk kurbanını Ralli Tanrılarına hediye etti bile. Ken Block, recce'de yaptığı kaza ile hem yürekleri hoplattı hem de WRC'lerin ne kadar sağlam olduğunu hepimize (kendileri başta olmak üzere) hatırlattı. Amerikalı, aracındaki hasarlardan dolayı ralliye başlayamıyor bile. Iki tarafı ağaçlı dar yolların rallisi Portekiz, bakalım bu sefer nasıl rekabetlere ev sahipliği yapacak! Bu haftasonu Formula 1'de sezon açılışının dışında Portekiz'den de haberler geçeceğiz.

Not: Niye bilmiyorum resim koyamadım, ama neyse ki video var.

21 Mart 2011

2011 Sezonu Tahminleri: Avustralya Öncesi

Araçlar tanıtıldı, sezon öncesi testler yapıldı, takımlar-pilotlar herkes bir şeyler söledi, Bahreyn iptal edildi. Ve sonunda 2011 Formula 1 sezonu başlamak üzere...

Geçen sene katılımın gittikçe arttığı, hepimizin keyif aldığı yarışmayı yeni sezonda da bu post ile başlatıyorum. Sizlerden pol pozisyonu, yarış galibi, podyum ve en hızlı tur tahmini isteyeceğim. Yarış galibini bilene 3, pol pozisyonunu ve en hızlı turu bilene 2 puan, podyumdakileri bilene de her bildiği için 1 puan veriyor olacağız.

Şu anda maalesef tırt ülkemizin tırışka kanunları yüzünden bloglara erişemiyor olabilirsiniz, o yüzden bu yazının altına yorum yazamıyor ve tahminde bulunamıyor olabilirsiniz. Bu yüzden, yasaklar kalkana kadar sinanko@gmail.com adresinden bana tahminlerinizi atarsanız ben sizin yerinize bunları toplar ve bloga eklerim.

Geleneksel olduğu üzere önce kendimi ateşe atıyorum:

Pol pozisyonu: Vettel
Galibiyet: Alonso
Podyum: Alonso, Schumacher, Webber
En Hızlı Tur: Vettel

19 Mart 2011

2011 Başlamadan

Yeni sezon başlamadan adettendir, herkes düşüncelerini, gördüklerini yazar, işkembeden tahmin yapar. Soru şu, bizim neyimiz eksik?

Kural değişiklikleri ile beraber 2011, bolca kural değişikliği yapılan diğer yıllar kadar belirsiz başlıyor aslında. 2010 sezonunun da yükselttiği beklentilerle herkeste bir heyecan, herkeste bir coşku. Haftaya bu aralar fiziksel olarak dünyanın binbir tarafında da olsak ruhumuz Melbourne'de olacak.

Bu senenin en büyük olayı yeni Pirelli lastikleri olacaktır. Kimsenin tam olarak nasıl çalıştıracağını çok anlamadığı bu lastikler, Terminator-vari Bridgestone'ların yerine çok kısa sürede ciddi performans kaybına uğruyor. Bu yüzden çok farklı taktikler uygulayacak takımlar. Yeni lastikleri anlamak için en elzem şey, onları testlerde bolcana kullanmaktı. Mesela Ferrari, neredeyse hiç mekanik arıza yaşamadığı sezon öncesi testlerinde en çok kilometre kateden takım oldu. Ama Mclaren, yeni aracını piste geç sürme isteği ve egzost ısınma sorunlarını halledemediğinden bu konuda ciddi sıkıntı yaşadı.

Bunun dışında bir de arka kanat olayı var. Aslında onu uzun uzun yazmıştık, buradan ulaşabilirsiniz. Son derece karmaşık kuralları olan, açıldığında güvenlik sorunu çıkarabilecek, eğer işe yararsa geçişi fazla kolaylaştırma ihtimali bulunan, pilotlar açısından direksiyondaki kumandaları fazlalaştıran ve fanatik olmayan F1 izleyicisinin zor anlayacağı bir şey bu arka kanat. Şimdiden F1'in kemik takipçileri arasında da tepki topladı ve hayatına 1-0 geriden başlayacak. Bu sistemin tek artısı, mesela KERS gibi aracın etrafında kurulduğu bir şey değil. Takım patronlarının genel politikası "bekle ve gör", eğer sistem gereken etkiyi sağlamaz ve spora katkı vermezse eski arka kanatlara dönüş nispeten kolay olacak.

KERS ise bambaşka bir tren. 2013'te daha çevreci olacak F1 için, uzun vadeli bir çözüm ve bunu gittikçe daha iyi kullanan takımlar, diğerlerini yavaş yavaş geçebilir. Sistemin en önemli noktalarından biri, bu teknolojinin, araba üreticileri tarafından yol araçlarında da kullanılabilecek olması. Ama açılır-kapanır arka kanadı kendi arabamda göremiyorum, ne şimdi ne de gelecekte.

Aslında kimsenin tam bir şey anlamadığı sezon öncesi testlerde işkembelerin ortak görüşü, Red Bull'un yine sezona iyi başlayacağı. Webber bile "şu ana kadar geçirdiğimiz en iyi kıştı" dediğine göre, içi dolu bir tahmin bu. Ferrari de Red Bull'la aşık atabilecek tek takım gibi duruyor. Üçüncülük kürsüsü testler içinde el değiştirdi biraz. Renault, ciddi bir beklenti yarattı ilk testlerde. Egzost borularını sidepod'ların yanından çıkartıp geçen senenin blown exhaust'larının yasaklanmasının etkisini minimize etmişe benziyorlardı. Ross Brawn da 2009'da kendi takımına şampiyonluk getiren double diffuser'dan bile daha büyük bir etkisi olabileceğini söylemişti.

Tabi o günlerde Renault'da Kubica vardı. Sonunda şampiyonluğa oynayabilecek, dark horse pilotun altında dark horse bir araç olacaktı. Ama o şanssız ralli kazası ile kendi kendini baltalamış oldu. En son haberleri de verelim. Geçen hafta 4. kez ameliyat masasına yatan Leh pilotun gelişimi, bütün doktorları etkilemiş durumda. Elini ve kolunu kullanabiliyor ve bir kaç hafta içinde yürüyebileceği bile konuşuluyor. Umarız en yakın zamanda pistlere, eskisi gibi, geri döner.

Son testlere kadar Schumacher ve Rosberg'den yükselen "bu sene de bizden cacık olmaz" naraları, son teste gelen aerodinamik yenilemeler ve alınan hızlı tur zamanları ile "bakarsınız galibiyetlere oynarız, kim bilir"lere döndü. Sanki şu anda Red Bull ve Ferrari'nin arkasında Mercedes var gibi o yüzden. Bu senenin en kısa aracını üreten Almanlar, bunun avantajını belli pistlerde kullanacaklardır kesinlikle.

Bir yandan da ciddi aşama kaydetmiş Toro Rosso, Williams ve Sauber var. Force India'nın gittikçe gerilediği gridde bu üçlü "best of the rest" pozisyonu için ciddi şekilde çekişebilir. Burada genel kanı en büyük aşamayı Toro Rosso'nun kaydettiği. Ama bu sene aracın hızlı olmasının dışında lastikleri istikrarlı kullanması da fazlasıyla önemli olduğu için kişisel olarak bu 3 takım arasında bir sıralama tahmini yapmayı düşünmüyorum. Bir de Lotus, Renault motoru ve Red Bull arka tarafı ile ciddi atılım yaptı ama yaşadıkları sorunlarla henüz tam olarak dayanıklı olmadıklarını da gösterdiler. Bu sene Lotus'un puan almasını bekliyorum açıkçası. Lotus vs Lotus davası ise bir süredir harlanmadı, iki takım da konsantrasyonu piste verdi. Ama sezon ortasında bu konuyu yine binbir kere duyacağız.

Bu senenin kaybedenleri de var tabi. Mclaren ismini yukarıda anmadık. Egzost çıkışlarını bir türlü soğutamadıklarından araçla yeterli kilometre yapamadılar testlerde. Zaten bir hafta geç tanıttıkları yeni araçları, bu yüzden yeteri kadar Pirelli'lerle haşır neşir de olamadı. Mclaren, belki hızlı olma potansiyeli olan bir araç üretmiş olabilir ama şu anda o potansiyeli ortaya çıkaracak bir dayanıklıkları yok ve test eksikliğinden dolayı aracın baz setup'ı konusunda da diğer takımların arkasındalar. Her ne kadar Martin Whitmarsh, Avustralya'da sürpriz yapabiliriz dese de kafalarda heyecandan çok soru işaretleri var.

Force India, geçen sene Williams'a son yarışta bir puan ile geçilerek Markalar Şampiyonasında altıncılığı kaptırmıştı ama onları uzun dönemde aşağı sürükleyen sebepler önemli personellerini Lotus ve Sauber'e kaptırmaları ile Vijay Mallya'nın F1'e uymayan ciddiyetsiz yönetimi. 2011 için kontratı olmasına rağmen kışkışlamak istedikleri Liuzzi'yi napacaklarını bilmedikleri için bir türlü pilotlarını bile açıklayamamıştı takım. Bu kafa ile Force India'nın bir yere gideceğini düşünmüyorum, şu anda midfield'ın en arkasında gibi duruyorlar açıkçası. Bir de bu sene de sezon öncesi testlerde sıfır kilometre kateden HRT var. 2011'de de gridde olmaları başlı başına bir sürpriz zaten. Bu uzatmaların devam etmesi, parasız takıma herşeyi kiralayan Colin Kolles'e patlayacak gibi duruyor açıkçası. Bir de Marussia Virgin var. Kendi pilotları bile aracı yeteri kadar geliştiremediklerinden bahsediyorsa ortada bir sorun vardır. HRT ve Virgin, %107 kuralının geri dönüşü ile bu sene bazı yarışlarda cumartesiden tası tarağı toplayıp dönebilir geliyor bana.

Bu sene gözümün üstünde olacağı üç çaylak da pistlere çıkıyor: Pastor Maldonado, Paul di Resta ve Sergio Perez. Jerome d'Ambrosio da var ama onun Virgin ile neler yapabileceği meçhul olduğu için Genii pilot akademisi mensubu genci, ileriki yıllarda başka takımlarda daha iyi tartabiliriz gibi geliyor. Sergio Perez, testlerde elde ettiği iyi sonuçlarla dikkat çekti ve Formula 1 camiasına hızlı adapte olmuş gibi. Maldonado ise Williams'ın arızalarından bolcana etkilendi.

Hindistan'ın da eklendiği takvimde, son notu da sezonun Melbourne'de başlayacak olmasından ne kadar mutlu olduğumu belirtmeye ayırayım. Bahreyn'in ilk, Abu Dhabi'nin son yarış olmak için attıkları taklalardan geleneksel bir F1 seyircisi olarak mutsuzdum, neyse ki 2011 Melbourne'de başlayıp Interlagos'ta bitecek; olması gerektiği gibi!

Haftaiçinde yarışma postlarına tekrar başlayacağız. Bloglara erişimin kısıtlanmasından dolayı bana email atarak da tahminde bulunabileceksiniz, ben de onları post'ların alt kısmına yorum olarak koyarım toptan.

O zaman artık gözler Avustralya'da. Heyecanla 2011 sezonunun başlamasını bekliyoruz!
Related Posts with Thumbnails