25 Kasım 2010

Henri Toivonen (1956-1986)

RoC hakkındaki yazının sonunda Henri Toivonen Special geleceğini müjdelemiştik dün, bugün de elimizden geldiğince, dilimiz döndüğünce bu enteresan adamı yazalım.

Jyvaskyla'da, rallici bir babadan doğan bir çocuğun mesleğinin ne olacağı zaten az çok bellidir. Ne de olsa Finlandiya Rallisi'nin merkezinde baba mesleği veya ata sporu denince akla bir tek şey gelir: Ralli! Yine de genç Henri, ilk önce pist yarışlarına merak salıyor. Asfalt üstünde küçük yaşından itibaren yarışlar kazanmaya başlıyor ama ailesi, pistlerin güvenli olmadığına inandıkları için oğullarını ralliye yönlendiriyor!!! Herkese böyle bir aile lazım. Henri'nin go-kartı'nı da Mika diye bir çocuğun ailesine satıyor Toivonen'ler.

Genç sürücülerin 50 km'yi geçmeleri yasak olduğu için Henri, 19 yaşına kadar rallilerde yer alamıyor. 1000 Göller Rallisi ise onun doğal başlangıç yeri. 1978 sezonuna Arctic Rallisi ile başlayan Henri, yarışı Ari Vatanen'in arkası, Marku Alen'in önünde ikinci bitiriyor. Citroen, Porsche ve Chrysler, ona bazı rallilerde yer alması için araçlar veriyorlar ve bu genç gittikçe dikkat çekmeye başlıyor. Dolu dolu geçen bir 1979 sezonundan sonra ise Talbot takımı, 1980 için ona tüm sezonluk anlaşma öneriyor. Ve ilk fabrika takımı anlaşmasını imzalayan Toivonen'in kaderi değişmeye başlıyor.

1980 sezonunda iddialı olmayan Talbot'unu, doğal hızıyla ileri taşısa da Henri, aynı zamanda bol bol kaza da yapıyor. Aynen F1'deki dönemdaşı James Hunt gibi, o da hızının potansiyelini, yaptığı kazalar yüzünden bir türlü gösteremiyor. Ta ki RAC Rallisi'ne kadar. Hannu Mikkola'nın önünde Talbot ile hiç beklenmedik bir zafer kazanınca hem yarış kazanan en genç ralli pilotu oluyor (Latvala, bu rekoru 2008'de kırdı) hem de Talbot, bir senelik anlaşma daha öneriyor kendisine.

1981'de Talbot, özellikle Audi Quattro'ların hakim olduğu ralli sahnesinde iyice rekabet gücünü kaybetmişti. Ama iki pilotu da aracın potansiyelini sonuna kadar kullandı; Toivonen, yarışdışı kalmadığı yarışlardan aldığı puanlarla pilotlar sıralamasında yedinci olabilirken takım arkadaşı Guy Frequelin (2000'lerde Citroen takım patronu Monsieur Guy), copilotu Jean Todt (FIA başkanı an itibariyle) ile Ari Vatanen'e (Todt'un FIA başkanı seçilirken yarıştığı diğer aday) karşı şampiyonluk mücadelesi vermiş ama yenilerek ikinci olmuştu. Yine de bu, Talbot'un markalar şampiyonu olmasına yetti.

82 ve 83 sezonlarında Opel'e geçen Tovionen, Grup B kategorisini Audi ve Lancia'nın domine ettiği bir zamanda kazanan bir araba ile yarışamadı. Avrupa Ralli Şampiyonasında elde ettiği galibiyetlere rağmen Dünya Ralli Şampiyonası'nda aynı başarıyı gösteremedi. Yine de 1982'de March F1 takımı için test yapan Henri, yeteneklerini göstererek takımın normal piltou Raul Bösel'i geçti.

1984'te iki cephede birden savaşacağını düşünen Henri Toivonen, aslında yanılıyordu. ERC için Rothmans Porsche, WRC için ise Lancia ile anlaşan Toivonen, ERC'de beş ralli üstüste kazanıp rahat giden liderliğini üçüncü cephede, kendi sağlık sorunları cephesinde kaybedecekti. Sırt ağrıları yüzünden sezonu yarıda bırakmak durumunda kalan Henri, ERC'de rahat elde edebileceği bir şampiyonluğu kaçıracaktı.

1985 için Porsche ile Lancia seçenekleri arasından Italyan markayı seçti Uçan Fin (hiç uçmayan Fin duydunuz mu bu arada?). Sürüş tarzına uymayan L037 ile sezona tabiri caizse bombok bir başlangıç yaptı Toivonen; Costa Smeralda Rallisi'nde duvara girip belini tekrar sakatlamış ve boynundaki omurgaları kırmış, felç kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Uzun bir süre iyileşme dönemi geçirdi, ama sezonun sonu, Lancia'nın, L037'yi, gelecek senenin aracı Delta S4 ile değiştirmesi sayesinde iyi geçti. RAC Rallisi'nde Henri ilk sırayı alırken takım arkadaşı Alen ise ikinci olmuştu. 1986, onun senesi olacaktı.

Ve hakkıyla bir giriş yaptı Henri. Monte Carlo Rallisi'ni, sezonun ilk rallisini, kazanarak şampiyonluğun en güçlü adayı olduğunu cümle aleme gösterdi. Isveç ve Portekiz'de podyuma bile çıkamaması, dördüncü raunt Korsika Rallisi'ne hırslı başlamasını sağladı. Henri o gün nezleydi, ve süper güçlü Lancia'yı Korsika'nın virajlı etaplarında sürmenin ne kadar yorucu olduğundan bahsediyordu 18. etaba başlarken. Zaten bazı pilotlar, Grup B araçlarının bu etaplar için fazla hızlı ve güçlü olduğunu, bazı yerlerde "tunnel vision" gördüklerini belirtiyorlardı. Henri, o ana kadar gerçekten bütün konsantrasyonunu toplamış ve aldığı etap galibiyetleri ile rahat bir liderlik yaşıyordu. Ama 18. etapta, korkulukların olmadığı bir bölümde yoldan çıkarak taklalar atmaya başladı. Kaza sırasında çarptıkları ağaçların, benzin deposunu delmesi yüzünden büyük bir patlama, Lancia'yı araba olmaktan çıkardı. Etrafta yarış hakemleri dahil kimse olmadığından dolayı kurtarma ekipleri olaya geç müdahale edebilmişti ama zaten Toivonen ve copilotu Sergio Cresto, patlama anında yanarak ölmüşlerdi.

FISA (şimdinin FIA'sı), kazadan bir kaç saat sonra Grup B ve bir sonraki sene kullanılması düşünülen Grup S araçlarını sezon sonundan sonra yasakladı. Çünkü fazla hızlı ve güçlüydüler, bunun gibi bir çok ölüme daha sebebiyet verebilirlerdi. FIA'nın bu kararının ardından Ford ve Audi, sezonun bitimini beklemeden yarışlardan çekildi. Bu kaza ile bir dönem sona erdi.

Kariyeri boyunca 40 ralliye katılıp 22 DNF gören, 3 de galibiyet alan Henri Toivonen, 1986 yılında kariyerinin en üst noktasına gelmişti ve şampiyonluk için yarışmaya hazırdı.

Korsika Rallisi'nde yoldan çıktığı virajda kendisi için bir lahit ve açılmamış bir Martini şişesi (yarıştığı takımın ana sponsoru olarak) bulunuyor.

1988'de tarihin en başarılı bayan ralli pilotu Michele Bouton tarafından, ralli pilotlarına özel olarak bir Race of Champions organize ediliyor, Toivonen anısına. O zamandan beri NASCAR, F1, motosiklet pilotlarının da katılımıyla genişleyen organizasyonu kazanana ise bir Henri Toivonen kupası veriliyor. Ve o yarışın 2010 versiyonu, bu haftasonu yapılıyor.

24 Kasım 2010

RoC Mevsimi

Sezonlar biter, sezonlar başlar ama motorsporlarında heyecan pek eksilmez. Bu kadar güzel geçen bir 2010 sezonu sona ererken, sezon sonu klasiği Race of Champions'ın da zamanı geldi. 27-28 Kasım'da, yani bu haftasonu, Düsseldorf'ta gerçekleştirilecek yarışa kimler katılıyor oradan bir başlayalım:

Formula 1'den yeni şampiyon Vettel, Schumacher, Kovalainen'in dışında Profesör Prost da geçmişlerden gelip yarışa katılacak. Zilyon kere ralli şampiyonu Loeb ve motorsiklet sihirbazı Avustralyalı Doohan, stuntman Tanner Foust, X-Games'in efsane ismi Amerikalı Pastrana, herkesten çok Le Mans kazanan adam Tom Kristensen, 3 DTM şampiyonluğu olan Andy Piraulx, Jason Plato, 2007 NASCAR şampiyonu Carl Edwards, genç pilotlar Alvaro Parente ve Filipe Albuquerque, Bertrand Baguette ve Jeroen Bleekemolen sahne alacak bu haftasonu. Bazıları çok iyi bildiğimiz, bazıları geçmişten gelen, bazıları geleceğe umutla bakan pilotlar.

Araçlar ise en az pilotlar kadar mükemmel: Audi R8 LMS, Porsche 911, VW Scirocco, RoC klasiği RoC car ve onun iki kişilik versiyonu, KTM X-Bow, FJ-Racecar, Buggy RX 150 ve Solution F Prototype.

Bu kadar özel pilot ve aracı biraraya getiren organizasyonu kalbimizde özel yapan asıl şey ise Henri Toivonen ve Michele Mouton. Yani kısaca ölümü sonucu hem ralli dünyasını değiştiren hem de bu yarışa ilham kaynağı olan Toivonen ile tarihin en başarılı bayan ralli pilotu ve bu yarışların başlamasına ön ayak olan Mouton. Onları da yarın bir başka yazıda detaylı olarak anıcaz.

22 Kasım 2010

Yarışma: 2010 Finali

Evet, vakti gelmişti. Bir hafta geç bile olsa artık açıklamak gerekiyordu. Abu Dhabi'de pist üstündeki şampiyonluk, geriden gelene giderken, bizdeki şampiyonluğu bütün sezon önde götüren aldı.

Sezonun çoğunda Mali zaten liderdi, ben son bir atakla son haftaya puanları eşitleyerek girmiştim. Ve ikimiz de hemen hemen aynı tahminleri yapmıştık, en hızlı turu atan hariç. Mali de oradan kazandı, Hamilton yazarak. Ballı piç :)

Sezon sonu puanları şöyle oluştu:

Mali Selışık: 56+5= 61
Sinan Kolat: 56+3= 59
Obiyah: 43+0= 43
Nazlı: 28+7= 35
Sukullacı: 32+1=33
Null: 14+5=19

Son hafta nefes kesen şampiyonluk mücadelesinin yanı sıra bir sürpriz de Nazlı'nın geriden gelip Sukullacı'nı geçerek dördüncülüğü kapması oldu. Yine çok iyi bir hafta geçirdi Nazlı, en iyi puanı da aldı Abu Dhabi'den. Obiyah ise ne inememe ne çıkamamanın verdiği rahatlık ile tahmin bile yapmamış.

Seneye inşallah herkesin baştan başladığı, daha çok katılımcının olduğu daha da iyi bir yarışma yaparız. Ama bu sene yarışmaya katılan, tahmin yazan ve bundan keyif alan herkese teşekkür ediyorum. Böylece bizim sezonumuz da resmi olarak bitmiş oluyor. Bundan sonraki yazılar 2011 altında olacak.

21 Kasım 2010

WRC 2010 Geçti Buralardan

F1'deki acayip mücadeleye, sezon bitmiş ve vaktimiz varken, daha rahat rahat giricez. Ama önce WRC. Çok şey vaad eden, biraz hayal kırıklığı biraz sürprizle bezeli, bir dönemin bittiği bir sezon oldu.

Mikko Hirvonen, 2009'da Loeb'ün dominasyonunu bitirmeye çok yaklaşmış ama 1 puan kısa kalmıştı. Sezon öncesi taktiği belliydi: "Attack, attack, full attack". Yani artık dikkatli değil, hızlı olucam. Ilk yarış Isveç'i de kazanınca herkes bir "yoksa" dedi açıkçası, Loeb bile. Şu an bakınca Fin pilot için o günler ne kadar uzakta. O galibiyetin ardından bütün sezon bir tek kere daha podyuma çıkabildi, o da Türkiye'de üçüncülükle. Loeb'ün dominasyonunu bırakın kırmayı, sezonu altıncı tamamladı.

Bir de mücadelenin öbür yanı var: Loeb. Japonya'daki 5.liği hariç her yarışı podyumda bitirdi, takvimdeki 13 yarışın 8ini ise kazandı. Yeni puan sisteminin de yardımıyla ikinciye sezon sonunda 100 puandan fazla fark attı. Kısacası baydı. Loeb, ralli parkurlarının gördüğü belki de en yetenekli pilot ama Schumacher ile aynı karşı-argümanlara maruz kalıyor (en azından bence). Aynen Alman pilot gibi, sporunun altın era'larında birinde yarışmadı, çok fazla rakibi olmadı. Petter Solberg ile yarıştı, bir kaybetti bir kazandı, Marcus Gronhölm ile kapıştı, sonra da Hirvonen ile. Ama her zaman sadece bir rakibi oldu. Aynen Schumacher'in rakiplerinin de tek tek geldiği gibi; Hill, Villenueve, Hakkinen, Barrichello (!?), Raikkonen ve Alonso. Onun ardından F1 kendine geldi, son dört sezondaki çekişmelerden bunu anlayabiliyoruz. WRC de yeni kurallar ve yeni takımlarla umarım bu heyecanı yakalayacaktır.

Bu senenin yıldızı hem benim için hem de muhtemelen çoğu insan için Sebastian Ogier oldu. Citroen Junior takımından patlayarak geldi, belki sadece iki yarış kazandı ama çoğu yarışı da tek bir hata yüzünden kaybetti. Loeb ile pist üstünde aşık atabilen bir tek o oldu. Ödülünü de toprak rallilerde fabrika takımına geçerek aldı. Dani Sordo eğer performansını yükseltmezse, ki pek yükseltebilecek gibi durmuyor, Citroen'in bütün yarışlardaki ikinci pilotu da olabilir yakın bir zamanda. O kritik hatalarını biraz daha az yaparsa Loeb'ü şu anda durdurabilecek tek pilot o olabilir. Ve bu hataları yapmamayı öğrenmek de o kadar zor değil...

... Sadece Latvala'ya bakın. WRC tarihinin en spektaküler kazalarını yapmaya and içmiş bir adamdı genç Fin. Yarışın son özel seyirci etabında kaza yapar ikinciliği verir, 20+ taklalar atar araba yokederdi. Ama öğrendi. Öğrendi ve seneyi ikinci kapadı. Hirvonen'in bu kadar rezalet geçirdiği yılda Ford'un sorumluluğunu üstüne aldı ve gerçekten çok iyi sürüşlerle iki yarış da kazandı. Ki bunlardan biri Hirvonen'in liderlikten kaza yaparak yarışdışı kaldığı, ev sahibi olduğu Finlandiya Rallisi'ydi (Hadi, tekrar Bingöller Rallisi diyelim buna). Son yarış Ingiltere Rallisi'nde de (hala RAC diyesim geliyor bu yarışa da) klasman ikinciliği için Ogier ve Solberg ile girdiği mücadeleden galip çıktı. Seneye şampiyonluğa oynayıp oynayamayacağı kendisinden çok Ford Fiesta'ya bağlı ama ondaki gelişimi görmemek ve takdir etmemek ayıp olur.

Ve sezonun Don Kişot'u... Rakipleri pist üstünde yarışıp virajlara konsantre olurken, yarışmayı sadece sponsor toplantıları arasında yapabilen, hatta sponsor eksikliği yüzünden son iki rallisini kendi finanse eden Petter Solberg. Kendi takımıyla bu sezon yarış kazanamadı belki ama aldığı 5 ikincilik, onun, altında doğru arabayla, eski günlerine dönebileceğinin en güzel işareti. Yaşadığı bütün zorluklara, altında olduğu bütün dertlere rağmen o efsane gülüşünü de hiç kaybetmedi. Bunların üstüne kariyeri boyunca beraber yarıştığı, kendisi kadar sempatik co-pilotu Phil Mills ile yollarını ayırmasını da eklemeyi unutmayalım. Seneye kendi takımıyla yarışmak istemediğini, başka bir takıma geçip yarışlara konsantre olmayı düşündüğünü açıkladı. Bu, hem kendisi için mantıklı, hem de Ford'un yapması gereken bir hamle bence. Hirvonen, aynen Massa gibi hızlı ama istikrarsız olduğunu, şampiyonluk için gereken o son adımı atamayacağını gösterdi. Latvala ise fazla genç, öğrenecek çok şeyi var. Solberg gibi tecrübeli bir pilot hem Fiesta'nın gelişiminde yardımcı olabilir, hem de Ford'un elinde hazır bir şampiyonluk adayı olur. Neden olmasın?

Iki pilot daha çokça dikkat çekti WRC sahnesinde: Ken Block ve Kimi Raikkonen. Amerikalı, gymkhana'daki başarısını etaplara taşıyamadı genel olarak, puan almak için son sıraları kovaladı. Bir çok pilottan daha yaşlı WRC sahnesine atılması ve her yarışa katılmaması da dezavantajlarıydı. Ama bu seride gittikçe düşen ilgiyi yükselttiği kesin. Her ne kadar sezonu iki puan ile kapamış olsa da spektaküler hareketleri ile ralliseverleri mutlu etmeyi başardı. Ayrıca hiç bir takım veya pilot onun kadar iyi PR yapamadı. Seneye umarım devam eder, ne de olsa bildiği ve sevdiği Fiesta'ya geçiliyor artık.

Raikkonen ise hızı ile şaşırttı aslında. Bambaşka bir disiplinden gelerek ve öğrenme senesinde güzel sonuçlar alarak 25 puan topladı. Tamam çok değil, ama az da değil. Eğer seneye WRC'de kalırsa (kalacak gibi duruyor ama henüz karar vermiş değil, bence sezon başlamadan önce de veremeyecek bu kararı, Guns'n'Roses'ın Chinese Democracy albümüne döndü) bu sene yaptığı yanlışların çoğunu yapmaz. Burada Kaj Lindström çok tecrübeli bir copilotun da etkisini de unutmamak lazım. Böylece de hangi takımla yarışırsa yarışsın, markalar şampiyonasında o takıma yardımcı olur. Kendi şampiyonluğu içinse daha var açıkçası. Ama söylemeden edemicem, ona, Ispanya'da daha yarış başlamadan yarışdışı kaldığı için kızgınım. Tam kendisine uygun yollarda koşulacak yarışta nasıl yapacağını çok merak ediyordum. Bir sene daha beklicez şimdi.

C4 ve Focus ise emekli oluyor artık, yerlerini küçük kardeşleri DS3 ve Fiesta'ya bırakıyorlar. Yepyeni bir era, herşey sil baştan. Bakalım bu değişimden kim avantajlı çıkacak. Citroen, senelerdir süren dominasyonunu devam ettirebilecek mi, yoksa Ford, son senelerde düşen performansını Fiesta ile yükseltebilecek mi? Peki MINI? 2011'nin bu seneden daha iyi olacağı şimdiden belli.

Not: Türkiye Rallisi'nden çektiğim çok özel fotoğraflar için sayfanın sağ tarafındaki galeriye tıklamanız, WRC eşrafı ile yaptığım exclusive röportajlar için de arşivden nisan kısmına gitmeniz gerekir, hatırlatayım.

16 Kasım 2010

Adu Dhabi'den Inciler

Tatilde olduğum için çok fazla yazamıyorum ve bu heyecanlı şampiyonluk mücadelesinin hakkını veremiyorum ama son yarış sırasında aklımdan geçen bazı şeyleri yazayım istedim. Inşallah haftaya daha fazla şey yazarım. Bu arada herkese iyi bayramlar...

- Herkes "acaba Vettel, Webber'e yardım eder mi" diye tartışırken hiç beklenmeyen oldu ve ilk 10 tur, Alonso dördüncü-Webber beşinci giderken Webber, Vettel'e şampiyonluk yolunda yardım edecek bir duruma düştü. Alonso'yu geçse takım arkadaşını şampiyon yapacaktı. Sonuçta Alonso'yu geçmedi ama dibe inerken onu da dibe çekti. Webber'in pitstopu yüzünden Alonso da defansif bir hamle ile pite girdi ve orada şampiyonluğu kaybetti.

- Yarıştan sonra podyuma, Red Bull'u temsilen çıkan kişinin Helmut Marko olması çok ironikti. Bütün sezon Vettel'i el üstünde tutan ve Webber'i bastıran birinci kişiydi Marko ve kendinin haklı çıkmasının keyfiyle podyumdaydı. Acaba Webber şampiyon olsa yine podyuma çıkar mıydı? Webber ile sarılırlar mıydı? Ne olursa olsun Helmut Marko'nun projesi, Vettel, başarılı oldu ve Red Bull, Webber'e yaptığı bütün haksızlıklardan doğruyu yapmış olarak çıktı. Hayat ironik!

- Ferrari, bütün sezon pist üstünde araç geçmekte zorlandı. Vettel veya Hamilton arkalara düştüklerinde rakiplerini vızır vızır geçmeyi başarırlarken, geriye düşen Alonso veya Massa hiç bir zaman, pist üstünde rakiplerini çıtır çerez geçemediler. Bu da son yarışta suratlarına vurulan tokatın başlıca sebebi oldu. Alonso'nun yarışın dörtte üçünde Petrov'u geçemediğinden şampiyon olamaması tam bir utanç kaynağı.

- Almanya, Vettel'in başarısı ile sevinçten uçarken Italya ise Ferrari'nin şampiyonluğu bu şekilde kaybetmesinden dolayı kızgın. Politikacılar bile Ferrari'yi suçluyorlar. Luca di Montezemolo ise lafı yapıştırmış resmi siteden: "Bakan Calderoli, hayatı boyunca, Ferrari'nin ülkesi için yaptığını yüzde birini yapmış olsaydı cevap vermeye değer bulurdum". Ağır gelmiş!

- Rosberg de sezonu, Kubica'nın 6 puan önünde bitirdi. Uzaktan takip ettiğim, şampiyonluk mücadelesinin yanında göz ucuyla kaçırmadığım bir rekabetti ikilininki. Brezilya'da Nico öne geçti, Abu Dhabi'de de "best of the rest" olmayı başardı. Iki pilotun da sezon boyunca çıkardığı işin gerçekten süper olduğunu eklemeden geçmeyelim.

- Takımlarda ise orta sınıfın 3 oyuncusunun rekabetini hevesle bekliyordum sene başında. Kubica etkisiyle Renault, bu oynu erken bitirdi, 5. oldu rahat rahat. Ama Williams ile Force India, son yarışa kadar dişediş geldiler. Force India sezonun ilk yarısında, Williams ise ikinci yarısında parladı. Ve sonunda Ingilizler, Hintlileri bir tek puan ile geçip ekstra milyon dolara kondular. Ilk yaptıkları iş ise 5 yıl aradan sonra kendilerine ilk polü getiren Hülkenberg'i sallamak oldu.

- Bu senenin en beğendiğim takımlarından biri de Lotus. Yeni takımların lideri olup önemli TV yayın hakları parası almayı başardılar. Ama seneye bu parayı alabilecekler mi, soru işareti. Çünkü Lotus adı ile ilgili sıkıntılar var, daha önce uzun uzun yazmıştık ve bu yüzden de kazandıkları parayı alamama ihtimalleri, az da olsa, var. Ama seneye siyah-altın renkleri ile yarışacaklarını açıkladılar ve içim şimdiden cız etti. Evet, Lotus klasik renkleri yeşil-sarı ama benim için Lotus hep John Player Special renkleri olmuştur. Ne mutlu bunları tekrar görecek bizlere!

- Yakın zamanda bizim yarışmanın sonucunu açıklıyor olucam. Ben de daha bakmadım ama bakan herkes de sonucu görecektir zaten. Yine de yazılmalı ve herkese teşekkür edilmeli. Bunun dışında biraz silly season yazar, sonra da genç pilot testine geçeriz haftaya.

12 Kasım 2010

Şampiyonluğa Bedel Bir Soru

On gündür hiç durmadan çıkan, aslında devamlı aynı şeyi söyleyen Red Bull'un takım emri uygulayıp uygulamayacağına dair haberleri okurken aklıma geldi bu sabah; bir senaryo yazsam size, siz de düşüncelerinizi söyleseniz...

Abu Dhabi GP, son tur. Vettel lider, Webber ikinci, Alonso üçüncü. En çok konuşulan, en çok tartışılan senaryo bu zaten. Bu durumda Alonso şampiyon oluyor, eğer Vettel, Webber'e yol vermezse. Peki Webber ile Alonso'nun arası 1 saniyeden az ise? Yani Vettel belki Webber'e yol vermek istiyor ama Alonso o kadar yakın ki, Webber'i geçirip Alonso'ya geçilmemesi çok zor...

O zaman nolacak?

11 Kasım 2010

Ruslar Sıcak Denizlerde

Rusların Formula 1'de yaptıkları hamlelerin, müfredata sokulup Türk yetkilileri ve halkına okutulması lazım.

Bugünkü açıklama ile Virgin'in çoğunluk hissesini Rus otomobil üreticisi Marussia aldı. Geçen sene de Virgin araçlarının ön kanatlarında isimleri olan Ruslar, seneye takımı yönetiyor olacaklar. Böylece yakın bir gelecekte Petrov'un dışında Aleshin ve Lukashevich de bir yarış koltuğu bulabilecekler kendilerine.

Virgin, bütün sezon Bernie tarafından topa tutuldu. Kısa dev, Richard Branson'ın bu işe para koymamasından yakındı durdu. Ki aslında haklıydı, sonuçta Virgin'in en büyük eksiği finansal destek oldu bütün sezon. Araçlarını pür CFD ile dizayn etmek çok cesurdu ama yeteri kadar para koyamadıkları için gerisini getiremediler. Marussia'nın ortaya ciddi para koyduğunun açıklanmasından sonra Virgin'in ilk yaptığı açıklama ne oldu? Takım, CFD kapasitesini ciddi şekilde arttırıp bu konuda F1'in lideri olacağını açıkladı. Çünkü artık bunun giderini karşılayabilecek. Orta-uzun vadede bu yaklaşımın, F1'in geleceği olduğunu düşünsem de Virgin'in bunu kanıtlamak için başarısız bir kaç seneyi göğüslemesi gerektiğini söylüyordum, Marussia'nın yardımıyla bunu da yapabilecekler artık. Bu kamptan sürprizler çıkabilir diyorum ben.

Haftasonu TRT'de, Türkiye GP'si hakkında konuşurken Bernie'nin dediklerine değinmiştim. Adam, sizin grassroots programınız yok demişti, "adam haklı beyler". Ne sponsorumuz, ne takımımız, ne pilotumuz ne de motorsporları kültürümüz var. Ruslar ise gümbür gümbür altyapıdan geliyorlar. Midland F1'i hatırlayan var mı? Ilk Rus takımı onlardı, belki bir şey yapamadılar ama niyetlendiler. Sonrasında Vitaly Petrov. Kanında bir Japonluk olduğundan şüphelendiğim Kamikaziov, buzdağının görünen tarafı aslında. Bu aralar adlarından sıkça bahsettiren iki pilotları daha var vodkacıların; Aleshin ile Lukashevich. Putin'in, Rusların yıllardır süregelen F1 pisti isteği konusundaki iradesine ne demeli peki? Renault ile test sürüşü yapacak kadar niyetini belli ediyor Rus başkanı.

Japonya'nın gittikçe F1 haritasından silindiği bu yıllarda onların yerini Hindistan ve Rusya dolduruyor. Ikisinin de hem pistleri, hem pilotları hem de takımları var. Iki ülke de Formula 1 takviminde kalıcı olmanın, motorsporları kültürünü alttan yaratmanın önemini biliyor ve bunu sonuna kadar kullanıyor. Biz ise Bernie'ye yalvaralım daha.

10 Kasım 2010

Yarışma: Son Viraj

Bu aralar blog hızını yavaşlattım, Eurosport'a da her gün haber yazınca aynı hızda giremiyorum özür dilerim. Özrü kabahatinden beter olacak ama Eurosport'a koyduğum bazı haberleri buraya da copy-paste yapmayı düşünüyorum.

Brezilya haftasonu, pist üzerindeki mücadele olarak iyiydi, her ne kadar şampiyonluk yarışının kendisi kadar iyi olmasa da. Bizim tahmin yarışması ise gerçek hayattaki gibi. Hülkenberg, hepimizi birden yatırdı kısaca, kimse bilemezdi. Şampiyonluk mücadelesi, Abu Dhabi'de de böyle bir sürpriz kaldırabilir mi, söylemesi zor.

Bizim puanlar da şöyle:

Mali Selışık: 52+4= 56
Sinan Kolat: 51+5= 56
Obiyah: 37+6= 43
Sukullacı: 30+2= 32
Nazlı: 26+2= 28
Null: 9+5= 14

Görüldüğü üzere bizim şampiyonluk yarışı da Abu Dhabi'nin son virajına kadar ilerleyecek belli ki. Puanlar eşitlendi, galibiyet sayıları da yazılmış değil bizde. Kılıçları çekiyoruz Mali.

Bir yandan Obiyah, bu hafta aldığı 6 puanla üçüncülüğünü garantiledi. Maksimum puanın 10 olduğu (eski güzel günlerdeki gibi) yarışmamızda Sukullacı'nın şansı kalmadı, Obiyah yarışdışı kalsa bile. Ama Sukullacı, hemen arkasından gelen Nazlı'yla mücadelesine devam ediyor. Sezona çok geç başlayan Nazlı'nın topladığı puanlar takdire şayan.

Null ise sezon biterken aramıza katılmanın sıkıntısını yaşıyor, HRT gibi onun da pistlerde olması kendi başına bir başarı aslında.

Ve genelde bir hafta aralı yarışlarda olduğu gibi, biri biter biri başlar diyelim ve Abu Dhabi'nin, şampiyonu belirleyecek son yarışın tahminlerine girişelim.

Pol: Vettel
Galibiyet: Webber
Podyum: Webber-Alonso-Vettel
EHT: Vettel

Kendi gönüllerimizdeki aslanlardan da bahsedelim artık bu hafta, herkes rengini belli etsin. Ben açıkçası Alonso'nun şampiyon olacağını düşünüyorum ama Webber'in kazanmasını tercih ederim. Bu sene aştığı o kadar engelden ve özellikle Monaco-Katalunya sırasında gösterdiği performanstan sonra, bir de şampiyonluk için son şansı olmasından dolayı, Mark Webber'in şampiyon olması lazım.

Bir de sizden, puan eşitliği durumunda nasıl bir kriterle kazananın belirlenmesi gerektiğine dair fikirler bekliyorum. Benim fikrim, hafta hafta bakılıp, en yüksek puanı alanın galip ilan edilmesi ve en çok galibiyeti olanın kazanması. Yemin ederim bakmadım, Mali bu durumdan avantajlı çıkabilir.

Herkese iyi şanslar

05 Kasım 2010

Team Lotus Racing Group

Hazır Lotus'tan bahsetmişken, Renault anlaşmasının niye ancak bugün açıklanabildiğinden de dem vuralım. Yalnız yavaş okumak ve yüksek konsantrasyon gerekecek. Bu paragrafta 3 farklı Lotus var: 1- Lotus, yani şu anki takım, 2-Lotus Group, yani Lotus'un yol araçlarını da üreten, Proton'un sahibi olduğu Malezyalı firma, 3- Team Lotus, yani efsanevi takımın ismi ve isim hakkı. Lotus, Formula 1'e girerken Colin Chapman'ın ailesi ile anlaşıyor ve efsane ismi kullanıyor. Yani, gibi gibi. Team Lotus olarak değil ama Lotus Racing olarak. Ama sene içinde, 2011'den itibaren efsanevi Team Lotus markasının da kullanımı hakkında anlaşıyorlar. Bunu duyan Lotus Group ise gelişmelerden memnun değil. Çünkü şirketin başındaki Isviçre-Türk asıllı Dany Bahar, bu ismin ne kadar yüksek bir marka değeri olduğunu biliyor ve bunu kendi kullanmak istiyor. Hele de vizyonu, Lotus yol araçlarını Ferrari ve Aston Martin'e rakip olarak lanse etmek olan biri için bu nokta çok kritik. Bu yüzden de Ingiltere ve Malezya'da davalar açılıyor ve Team Lotus markasının kendilerine ait olduğunu, bu konuda karar verme yetkisinin Chapman ailesi veya Lotus Racing'de olmadığını belirtiyorlar. Henüz bir karar verilmiş değil ama bu süregelen hukuksal süreçten dolayı Lotus Racing, Renault ile olan anlaşmasını bir türlü açıklayamadı.

Bugün Renault ile Lotus arasındaki anlaşma açıklanırken çok dikkat çeken nokta, iki takımın da Lotus ismini kullanmamasıydı. Renault, 1Malaysia Racing Team UK ile yaptığı anlaşmadan memnunmuş; Tony Fernandes ve Mike Gascoiyne ise seneye kullanacakları araçta Renault motoru görmekten. Sanki Fernandes ve ekibi, Lotus isim hakkını kaybediyor gibi algılanabilir bu gelişme. Yoksa niye kendi takımına adıyla hitap etmesinler? Lotus, 10. olarak güzel milyon dolarlar kazanacak olabilir ama ana sponsoru olmayan herhangi bir F1 takımının şu anki mücadelede varolması imkansız, özellikle de Lotus gibi küçük bir takımın. Burada Fernandes, kendi markası AirAsia'yı topa sokabilir. Veya bir başka ana sponsor bulabilir; sonuçta Renault ve Red Bull müşterisi olarak muhtemelen seneye sonlarda olmayacaklar ve bu anlaşmalarla elleri son derece güçlü.

Lotus Group'un ise başka planları var. Araçlarını dünyanın en iyi araçlarıyla aynı markette göstermek için bol bol reklam yapmaları ve bunun en kısa yolunun da F1'den geçtiğinin farkındalar. Halihazırda Lotus ile beraber hareket edecekleri noktada baskın taraf olmak istiyorlar ve Tony Fernandes'in ekibi ile hısım olarak başlamış bir ilişki ne kadar iyiye gidebilir? Eğer Malezya mahkemeleri, iki grubun tek çatı altında birleşmesine izin vermezse Dany Bahar ve ekibinin Lotus ismini alıp Renault'nun kapısını çalacağı söyleniyor. Zaten Gerard Lopez'in, Renault'ya para getirmekte sıkıntılı olduğu ve takımın likit sorununun açığa çıktığı bugünlerde, Renault'nun bir bölüm hissesini alarak hem onları kurtarabilir hem de kendini F1'in ortasına atabilir Bahar. Lotus-Renault; kulağa da hoş geliyor. Komplo teorisi üretirsek, aslında Lotus Group'un Renault ile, kağıt üstünde olmasa bile, bu konuda anlaştığını, şu anki Lotus takımına da Renault motorları vererek sus payı sundukları, bu yüzden de Lotus'tan kimsenin takıma ismiyle hitap etmediğini düşünebiliriz. Sanki herşey oturuyor.

Yine de heyecanlı giden bir F1 sezonunun ardından, bu enteresan hikayeye çok fazla yerde rastlayabileceğimize inanıyorum. Seneye bu iki takımı nasıl anacağız bakalım?

Lotus, Motorlar, HRT, Sponsorlar

Yeni takımlar F1'e girerken, beklentiler mümkün olduğunca düşüktü; diğer takımların tek isteği, pist üstünde blok gibi durmamalarıydı. Ilk sezonları sona ermeye yakınken ne harikalar yarattıklarını ne de beklenildiği kadar kötü olduklarını söyleyebiliriz.

Zaten kendi aralarında bir şampiyonaları var bu 3 takımın. Üstten ne kadar yarışdışı kalan araç olursa onlar yukarı çıkıyor ve en üstte yarışı bitirebilen (ki aslında bu bile baya başarı) bu şampiyonayı önde kapatıyordu. 3 takım da henüz puan alamasa da Heikki Kovalainen'in Japonya'daki 12.liği, Lotus'u diğer takımlardan bir adım önde tutuyor. Yani markalar şampiyonasında Lotus, 10.lukta bulunuyor. Bu sonuç, psikolojik olmanın çok ötesinde, çünkü halihazırda yürürlükteki Concorde Anlaşmasına göre TV gelirleri 10 takıma bölünüyor. Yani 10. olan yeni takım, milyon dolarları cukkalıyor.

Bir yandan finansal sıkıntılar yaşarken bu üçlü, bir yandan da gelecekte daha rekabetçi olmanın yollarını arıyorlar. Bu sene üçü de Cosworth motoru ve Xtrac vites kutus-hidrolikleri kullanıyorken, aralarındaki en büyük fark aerodinamiden kaynaklanıyordu. 2011'den itibaren bu durum değişecek.

Lotus, geçen ay, 2011'den itibaren Red Bull vites kutusu ve hidroliklerini kullanacaklarını açıkladılar. Yani iki senedir şampiyonluk için yarışan aracın parçalarını alıp kullanacaklar. Tabi bunun iki anlamı var: 1) Lotus, Red Bull arka kısmını da alıyor (difüzör mesela), 2) Lotus, Renault ile motor anlaşmasına vardı. Çünkü Red Bull da Renault motoru kullanıyor ve kendi tasarladıkları vites kutusu ve hidrolik sistemler de, çok doğal olarak, Renault motoruna göre tasarlanıyor. Yani Lotus, 2011'de Adrian Neweysiz bir Red Bull olacak diyebiliriz. Yani şampiyonluklara oynamak için bir Newey eksikleri var, iki de şampiyonluk seviyesindeki pilot tabi ki.

Bu sezonun tartışmasız en yavaş takımı HRT de, 2011'den itibaren Williams vites kutusu ve hidroliklerini kullanacaklarını açıkladılar. Hemen hemen her yarışta hidrolik sıkıntısı çeken takım için önemli bir adım tabi ki, ama peşinden de, her iki takım için soru işaretleri getiriyor sanki. HRT, Lotus gibi TV gelirlerinden yararlanamayacak büyük ihtimalle. Takımın sahibi Cabrante ailesi de pek para akıtmıyor. Yani ciddi bir finansal sıkıntıları var. Bu yoklukta nasıl Williams'tan bu parçaları satın alabildikleri ciddi bir muamma. Bir ihtimal, Cabrante'ler, takımdan ellerini ayaklarını çekmek ve takımı başkasına satmak istiyorlar, bu yüzden de paketi olabildiğince çekici yapmaya çalışıyorlar. Bakalım başarılı olabilecekler mi?

Williams tarafında ise biraz daha havada sorular var. Bir süredir Frank Williams ve ekibi, seneye Barrichello'nun yanında kimi yarıştıracakları konusunda kararsızlar. Hulkenberg'in iyi bir pilot olduğu ve F1 gridinde yer bulabileceğinden dem vuruyorlar; ama kendileri ile olacaklarını konfirme edemiyorlar. Sebebi de bu senenin GP2 şampiyonu Pastor Maldonado. Williams, arkasında Venezüela Ulusal Petrol Şirketi PDVSA'nin desteği ve milyon sterlinleri olan acemi Maldonado ile bir senedir takımla yarışan ve geleceğin şampiyonu gözüyle bakılan Hulkenberg arasında bir seçim yapmak durumunda. Seneye birden fazla önemli sponsoruyla yollarını ayıracak takım için önemli bir durum tabi ki. Acaba HRT'ye satacakları servisler ve alacakları para, bu seçimi ne kadar pür yetenek üstüne yapmalarına yardımcı olacak.

Ve elimizde Virgin kaldı. Xtrac'in çok da başarılı olmayan yürüyen aksamını seneye kullanacak tek takım olan Virgin. Richard Branson ortaya para koymamaya devam ettiği sürece Bernie'nin oklarını çekiyor ama durumları HRT'den iyi, orası kesin. Yine de klasmanda onların gerisindeler ve ileri adım atmak istiyorlarsa hızla bir şeyler yapmak durumundalar. Her ne kadar araçlarını tamamen CFD ile yarattıysalar da ilk senelerinde Lotus ile kıyasla sırıtmadılar. Ama uzun vadede bu yeterli değil ve CFD'den çok daha fazlasını çıkarmak durumundalar. Belki diğer takımlarla gidilebilecek bir ortaklık, bu yöndeki adımları hızlandırır.

03 Kasım 2010

Yarışma: Brezilya Öncesi


Son senelerde şampiyonlukların kazanıldığı, kaybedildiği, bol bol gözyaşının döküldüğü, Formula 1'in en çok dramatik sahnelerine ev sahipliği yapmış pistlerinden birine hoşgeldiniz: Karşımızda Interlagos.

Sezonun son iki yarışına girerken heyecan had safhada. Bir yandan Alonso'nun, şampiyonluğunu ilan etme şansı var, bir yandan bu sene, şampiyona lideri olan pilotun daha yarış kazanamaması var, başka bir yandan Massa'nın Brezilya'ya bir özür borcu var, Hamilton'ın kaybedecek hiç bir şeyi olmamasının verdiği çılgınlığı, bir yandan Vettel'in omuzlarında beklentinin yükü, bir yandan da Webber'in son şanslarını kullanma baskısı var. Var oğlu var kısaca ve bundan sonra hataya yer yok.

Hemen tahminlere geçelim:

Pol: Massa
Galibiyet: Vettel
Podyum: Vettel - Alonso - Massa
EHT: Massa

Belki biraz duygusallık var ama Massa'nın bu haftasonu ortaya ekstra bir şeyler koyacağına inanıyorum. Her ne kadar kendisini, bulunduğu koltuğu hakkedecek kadar yetenekli görmesem de kendi çöplüğünde öteceğini hissediyorum.

02 Kasım 2010

Eurosport Türkiye

Pit Girişi blogdan reklam kokan haberlerimiz var size bugün.

Eurosport'u bilmeyen duymayan yoktur, ünlü spor kanalı. Biliyorsunuz Türkiye'de Türkçe olarak da yayın hayatına devam eden televizyonun yanı sıra bugün itibariyle resmi olarak Eurosport Türkiye web sitesi de açılmış bulunuyor. Gitmek isteyen için adresi tr.eurosport.com, twitter adresi ise @eurosportTR.

Bir yandan da kendi reklamımızı yapalım. Eurosport Türkiye'nin motorsporları bölümünün editörlüğünü yürütüyor olacağım bugünden itibaren. Sitede görmek istediğiniz/istemediğiniz, hoşunuza giden/gitmeyen herhangi bir şey olursa, Eurosport'un kendi sitesi üzerinden olmasa bile bu blogdan bana erişebilir, düşüncelerinizi iletebilirsiniz. Hatta iletiniz.

Reklamlar bitti, herkese teşekkürler...
Related Posts with Thumbnails