26 Ekim 2010

Yarışma: Kore Sonrası

Kore GP'si, hakkında olumsuz konuşanları utandırmak istercesine zevkli ve keyifli geçti. Ve şampiyonayı da tersine çeviriverdi. En büyük kaybedenler Red Bull ve Virgin olurken muhtemelen en büyük gülümseyenler Ferrari ve Alonso, en büyük "neyse ki" çekenler de Lotus ve Webber olmuştur. Evet, maalesef medyanın çok fazla dikkatini vermemesine rağmen yeni takımların arasındaki büyük mücadeleyi izlemek de bünyemi heyecanlandırıyor. Bu arada HRT'nin klasmanda hala Virgin'in önünde olduğunu da belirtelim.

Bizim aramızdaki yarış da son derece gerçek şampiyonaya benziyor sanki. Ilk önce puanları yazalım, alegoriyi sonra yaparız:

Mali Selışık: 47+5= 52
Sinan Kolat: 45+6= 51
Obiyah: 36+1= 37
Sukullacı: 27+3= 30
Nazlı: 21+5= 26
Null-PE: 4+5= 9

Itirazınız olmazsa kendimi Alonso gibi hissediyorum ama Mali'nin tahminlerinin Red Bull'un yarışından daha iyi olduğu gerçeğini de gözardı etmemek lazım. Obiyah ise Vettel gibi geride kaldı bu hafta, Sukullacı'nı heyecanlandırdı. Iki yarış var daha belli olmaz. Nazlı ise gerilerden gelip bu ikiliyi yakaladı, o da Button gibi biraz sanki. Null ise (abi isim çok uzun Null diye kısalttım kusura bakma) yine haftanın iyi sonuçlarından birine imza attı.

Brezilya ve Abu Dhabi kaldı bundan sonra sadece, bizim yarışma da gerçek şampiyona gibi oldukça zevkli. Abu Dhabi'nin son turlarına kadar bizde de kimin kazandığı belli olmayacak anlaşılan.

22 Ekim 2010

Kimi Raikkonen'in Geleceği

Herhangi bir analiz gibi yazılmıyor Kimi Raikkonen yazıları. Sırtı koltuğa dayayarak, uzun uzun "eveeet" çekerek başlayabiliyorum ancak. Çünkü bir analiz belli düşünceler, olaylar ve gidişatlara bakarak, yani somut verilerle uğraşılarak yapılabiliyor. Kimi'nin durumunda ise bunlar yok.

Dün Katalunya Rallisi'nin shakedown'ında yaptığı kazada takla atıp rollcage'ine hasar verince, yarışa katılmasına izin verilmedi. Kurallar böyle, yapacak bir şey yok. Bugünkü röportajına bakınca, koca koca iç çektim. Bir kere bu ralli, bütün takvimde pist yarışlarına en çok benzeyen, bu yüzden de Raikkonen'in muhtemelen en hızlı olacağı ralli idi. Kaçırdı. Citroen Junior takımını da tek kişi bıraktı (Ogier, an itibariyle Loeb'ün arkasında ikinci). Böylesine önemli bir hatadan sonra yaptığı yorum ise tam Kimi stayla: "Ben de Isviçre'ye geri dönerim, napiim!" Hasarlı aracının yanında cebinden dondurma çıkıp yememesine şükretmek lazım, ne de olsa yağmurdan iptal edilen Malezya 2009'da yapmışlığı var.

Bir yandan da geleceği hakkında yorumlarda bulunmuş Buz Adam. "Önümde opisyonlar var, bakıyorum, çok yakında bir karar vermem lazım, benim için iyi olur umarım" demiş. Bu "çok hızlı karar verme" olayı, 3 aydır devam ediyor galiba. Öncesi de olabilir tabi. Arada Renault ile F1'e ha döndü ha dönecek oldu. Bir aya yakın hem Kimi hem Renault manşetlerde kaldı. Sonra Kimi sıkıldı, gelmiyorum ben dedi. Çoğu F1 hayranının aksine, Kimi'nin F1'e geri dönmesini hiç istemedim. Her ne kadar nefes kesen bir yeteneği de olsa, motivasyonsuz Kimi gerçekten hiç çekilmiyor. Mızmız, zorla yarıştırılan biri oluyor sanki. Ve Ferrari'deki son zamanlarında da böyleydi. Massa'nın kazasından sonra takımı sırtlıyor ve bir el arabası kadar hızlı Ferrari'sinden galibiyet bile çıkarabiliyordu ama gitmek istediği belliydi. 2007'deki azim yoktu, açık ve net.

O yüzden de Formula 1'in elegant dünyasından WRC'nin daha rahat dünyasına geçmesine oldukça sevinmiştim. Yeni bir sayfa, yeni bir mücadele; hem de Finlandiya'nın ata sporunda.

Bu sezon gösterdiği performansı hiç de fena bulmuyorum. Loeb sonrası dönemde şampiyonluk adaylarından biri olabilir hatta Kimi. Doğuştan gelen hızını motivasyon ile birleştiriyor, umursamaz tavrı fazla kaza yapmasına sebebiyet verse de kendi (ve aracının) sınırlarını öğrendikten sonra eminim yukarılara hızla çıkacaktır. Ispanya'daki kaza, henüz o eşiği aşmadığını gösteriyor ama.

Peki bir türlü karar veremediği geleceğinde neler var Kimi Raikkonen'in? Bence Formula 1 yok, ve aslında hiç olmadı. Sadece ralli dünyasına blöf için, nabız yoklamak için, Kimi'nin menajerinin yem atması olarak görüyorum olayı şahsen. NASCAR dedi bazıları. Kimi gibi sıkılgan bir insanın, bir süre sonra sola dönmekten sıkılacağını ve bu sürenin çok kısa olacağını öngörmek zor değil. Le Mans için bir kaç senesi var, ayrıca sadece bir yarış ile sezon bitmez. Yani yine WRC'de gibi bakabiliriz Buz Adam'a.

Peki nerede? Citroen, şu anda en kuvvetli aday gibi duruyor. Fabrika takımına çıkacak bir performans sergilemediği aşikar. Zaten Loeb'ün yanına Ogier, bazen de Sordo'nun geldiği yerde henüz tutunacak istikrarda değil. Citroen Junior Team'de kalır. Hem de Red Bull sponsorluğunda olacak. Kimi için önemli bir şey bu, zira onun motivasyonunu en çok düşüren olayların başında PR programları var ve Red Bull'un PR programları, tam Kimi'nin isteyebileceği türden: çılgın, eğlenceli ve adrenalin yüklü.

Ama aynı tutkuyu yan kapıda da bulabilir. WRC tayfasında Kimi'nin en yakın arkadaşı Ken Block. Yani kendisi gibi hız ve eğlenceyi birleştiren ikinci adam. Block, Monster WRT'si için seneye, eğer finansmanı bulursa, ikinci bir pilot arıyor. Sene başında bunun genç Avustralyalı Chris Atkinson olacağı söyleniyordu ama bu aralar Kimi de olabileceği konuşuluyor. Neden olmasın, heyecan verici bir ikili olurlar. Sonuçta Ford'un fabrika takımında yer yok, diğer takımların da bütçeleri küçük ve yeteri kadar eğlenceli değiller. Bakarsınız Kimi, Ken ile beraber Gymkhana videosu bile çekebilir ileride.

Peki MINI? Bir ara bu dedikodular da çıktı ama açıkçası çok zor görüyorum bunu. Çünkü David Richards'ın ekibi için en önemli kriter, aracın olabildikçe kilometre yapması ve teste girmesi. Kimi, yaptığı kilometre başına az puan toplamasa da, aracı finişe getirmek konusunda çok başarılı değil (hatta bazen start'a bile getiremiyor bu haftasonu olduğu gibi). Ayrıca bu süre rallilerde yarışmış biri gibi feedback sağlayamayacağından aracın gelişimine yeteri kadar yardımcı olamaz; hele de S1600 kategorisindeki araçlarda hiç tecrübesi yok. Yani Kimi ile MINI'nin kimyası şimdilik uymaz (MINI, Kris Meeke'yi seçerek çok iyi bir tercih yaptı bence).

Yani Buz Adam'ın önünde bir opsiyon denizi yok, ama buna rağmen karar vermekte çok zorlanıyor. Açıkçası gelecekte, bu ayların sırlarının açıklanmasını bekliyorum; bakalım Kimi'nin aklından neler geçmiş!

20 Ekim 2010

Yarışma: Kore Öncesi

Geçen haftaya kadar yapılıp yapılmayacağı bile bilinmeyen, kocaman bir soru işaretine doğru yol alıyoruz. Pistin tanıtım videosunu, Red Bull sponsorluğunda göstermiştik. Söylenenler, burada hem Mclaren, hem Ferrari hem de Red Bull'un güçlü olacağı yönünde. O yüzden bu sefer ya işkembe görevi devralıcak, ya da şampiyonadaki favorilerimizi (bilinçli veya bilinçaltı) ortaya koyucaz.

Pol: Vettel
Galibiyet: Alonso
Podyum: Alonso, Webber, Vettel
EHT: Hamilton

Ben işkembe yolunu seçtim, üç takımı da bir yerlere serpiştirdim. Içimden bir ses sıfır çekeceğimi söylüyor yine de. Yarışın pazar sabahı 9'da olduğunu da tekrar hatırlatalım.

19 Ekim 2010

Bernie'den Türkiye Hakkında

Bernie Ecclestone, Formula 1'deki en önemli adam diyebiliriz. FIA Başkanı Jean Todt'tan bile daha önemli hatta. Ve Brabham patronluğundan girdiği Formula 1'de çok önemli değişiklikler yarattığını, iyisiyle kötüsüyle sporu bugünlere getiren kişi olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Bu bodur devin 80. yaşgünü nedeniyle hem F1.com'da hem de The Guardian iki farklı röportajı yayınlandı.

F1.com'daki röportajında, herşeyin şansla alakalı olduğunu, eline şans geçen insanın cesareti de varsa bunu değerlendirdiğini anlatıyor Bernie. Yani aslında hiç bişi demiyor. Tek dişe dokunur dediği şey, takımlara, 2013'te yürürlüğe girecek yeni Concorde Anlaşması öncesi gözdağı vermek. Evet önemli bir konu ama, biraz daha bekleyebiliriz onun için.

The Guardian'daki röportajı çok daha doyurucu ve enteresan buldum açıkçası. Iki röportajda da dediği "ölene kadar emekli olmayacağım" nidalarının dışında, Max Mosley, boşanması, yöneticilik yöntemleri, Spa ve özellikle de bizim yarışımızla ilgili bilgiler veriyor. Belçika'nın efsanevi Spa-Francorchamps pistinin, eğer devlet tarafından yardım edilmezse parasını ödeyemeceği ve takvimden çıkarılabileceğini rahatlıkla söylüyor. Bilindiği gibi Belçika GP, finansal zorluklar yaşıyor ve takvimden çıkmakla bir kaç kere tehdit edildi bile.

Röportajın başka bir bölümünde, Hermann Tilke dizaynı pistlerin, birbirlerinin kopyası olduğu iddiasına, "süper güvenli pistler inşaa etmeye çalışıyoruz, her zaman da inişli çıkışlı olmuyor bunlar. Olsa güzel olur, mesela Istanbul Park, inişli çıkışlı ve şu andaki en muhteşem pist o". Burada Bernie Ecclestone'ın pistin sahibi (böyle diyebiliriz heralde) olmasının katkısı ne kadar, bilemiyoruz tabi. Bir başka bizimle ilgili nokta da, Rusya ve Austin GP'leri ile beraber takvimin fazla uzun olup olmayacağı sorusuna Bernie'nin verdiği cevap: "20 yarışta durmanın yollarını buluruz gibi geliyor. Belki birileri ara vermek ister, mesela Türkiye. Muhteşem bir pist yarattılar ve belki şu an takvimdeki en iyisi bile olabilir ama halk pek heyecan duymuyor. Neden bilmiyorum".

Bilmediğimiz bir şey değil maalesef, bu sene her ne kadar seyirci ortalamaları yükselmiş olsa da, 2011'de son kurşunumuzu sıkıyor olacağız. Bir kaç gün önce Rusya GP'si hakkındaki yazıda, tam da bu konulardan bahsetmiş, hangi pistlerin gidici olabileceği üstüne kafa yormuştum. Belli ki Spa da, bahsetmediğimiz ama gidiciler listesinin üst taraflarında olabilecek bir pistmiş. Belki de Türkiye GP'sinin varlığına devam etmesi için şansı, böylece biraz daha artabilir.

Gönlüm hem Spa'nın hem de Türkiye'nin takvimde kalmasından yana ama bu çok zor gözüküyor.

16 Ekim 2010

Renk Renk MINI




Seneye MINI, parkurlara mücadele ve ikonik isminin yanı sıra, bolca renk getirecek gibi de gözüküyor.

15 Ekim 2010

2014 Sochi GP, Türkiye, Petrov ve Aleshin

Iki gündür Formula 1 dünyasında hiç durmadan bahsedilen haber, Bernie'nin yıllardır süren Rusya'da yarış isteğinin sonunda gerçekleşmesi oldu. Putin ile Sochi'de buluşan Bernie, 2014'ten itibaren bu Karadeniz kentinde yarışların yapılması için 5 yıllık anlaşma imzaladılar. 2014 Kış Olimpiyatları'nın da aynı şehirde yapılacağını hatırlatalım. Olimpiyatlar'a hazırlık yüzünden herhangi bir gecikme olursa pist, 2015 takvimiyle de hayatına başlayabilir.

Bu olaya en başta pist politikaları açısından bakalım. Bu sene Kore, seneye Hindistan, 2012'de de Austin pistlerinin ekleneceği kesinlik kazandı. 2013'te bir ihtimal Roma, 2014'te de Sochi. 5 senede 5 yeni pist. Şu anda takvimde 19 pist var. Seneye Hindistan da eklenince 20 olacak ve Bernie, takvimin daha uzatılmasının söz konusu olmadığını açık açık söyledi. Bu demektir ki şu an takvimde bulunan bazı pistler çıkarılacak. Maalesef gidici pistlerin başında bizim pistimiz var. Görünüşe göre 2010'da artan seyirci rakamları 2011'da da bu trendi devam ettirse bile, en fazla bir kaç sene içinde (ama kuvvetle muhtemelen seneye) Formula 1 takviminden çıkıyoruz. Bizimle birlikte diğer iki aday ise Valencia ve Sakhir.

Valencia, hiç bir zaman kimsenin favorisi olamadı, düzgün yarışlar izlettiremedi ve hali hazırda Ispanya'da bir yarış zaten var. Sakhir de aynı şekilde başarısız bir pist oldu ve özellikle yanındaki Abu Dhabi'nin Yas Marina'sına bakılınca fazlasıyla sönük. O yüzden muhtemelen F1 hayatına, kış testleri pisti olarak devam edecek Sakhir.

Eğer yukarıda bahsettiğim 5 pist de takvime eklenecekse ve halihazırda yarışılan 3 pistten biri takvimde kalacaksa, başka bir pistin çıkıyor olması gerek. Japonya'nın F1'de giderek azalan etkinliği ile beraber Suzuka/Fuji yarışı takvimden çıkabilir ama ciddi bir F1 kültürü olan ülkeyi kaybetmek, şahsi olarak beni çok üzer. Macaristan GP'si gitse sevinirim, ama yıllardır düşmeyen seyirci ortalamaları ile onları takvimden çıkarmak da zor olur. Başka bir aday da Malezya olabilir. Tilke'nin ilk pistlerinden Malezya'da seyirci sayıları gittikçe düşmekte. Ülke, yıllar içinde istediği düzenli ilgiyi yaratamadı. Malezya'nın avantajları ise Petronas gibi büyük bir sponsorları, Lotus gibi önemli bir ismi taşıyan takımları ve Fairuz gibi alttan gelen pilotlarının olması. Eğer Türkiye-Sakhir-Valencia'dan biri takvimde kalmaya devam edecekse, plase kaybedenlerim bunlar.

Bunun yanında Rusya'nın kendisine bakalım ve biraz da ders çıkaralım Türkiye olarak. Uzun vadeli planları ile Rus sporunun gittikçe ilerlediğini görmemek, körlüktür. Futbolda, çok para harcanıyor bile olsa, Rus ekipleri düzenli olarak yükseliyorlar. Hem yerli hem de ülkelerine gelen yabancı oyuncuları, Avrupa'ya pazarlayabiliyorlar artık. Bunun dışında Sochi'de kış olimpiyatlarını yapıyorlar. Şimdiden planlarını yapıp Formula 1 pistini de Olimpik Köyün içine koyuyorlar. Hatta üstteki resimde görebileceğiniz gibi bütün planlar çizilmiş. Bu tip bir plan program bizde imkansız, Türkiye olarak ev sahibi olma hakkını kazandığımız turnuvaların salonlarını bile son dakikada inşaa ediyoruz, ya da edemiyoruz. Ruslar, bir yandan F1 takviminde yer bulurken, bir yandan genç pilotlar çıkarıp bunları F1'e yollamanın yollarını arıyorlar. Ve sponsorları da, yarış koltuğu bulması gittikçe güçleşen F1 gridinde, onlara yardım ediyor. Midland F1'in de, ne kadar kısa süreli ve başarısız olsa da, ilk Rus F1 takımı olduğunu unutmayalım. Türkiye'de takvimden çıkarılmayı bekleyen Istanbul Park hariç bunların hangisi var?

Ve Renault... Raikkonen ile Reina çıkışında kolkola gazetecilere yakalansalar da sadece arkadaş olduklarını söylediler ve farklı taksilere binerek mekandan ayrıldılar. Raikkonen hakkında ayrıca bir yazı yazmak lazım ama bu olay, belki de Renault'nun işine geldi. Bir süredir ekonomik darboğazdan geçtiği, hatta Bob Bell gibi bir dehanın işine yüksek ücreti yüzünden son verdiği dedikoduları dolaşan Renault'nun, Petrov sayesinde artan Rus sponsorların tek ilgi odağı olacak olması, takımı orta vadede daha geniş kaynaklı ve müteakip olarak daha güçlü/hızlı kılabilir. Ayrıca Petrov, bütün bu fırsatları heba edercesine sürmüyor da. Takım arkadaşından en çok puan farkı yiyen pilot olsa da, tecrübe ile hızlanacak potansiyeli olduğunu gösteriyor aralarda.

Bir yandan da World Series by Renault'nun şampiyonu pilotu Mikhail Aleshin var. Renault için iki Rus pilot, getirebileceği sponsorlara rağmen, çok fazla. Hele de ellerinde, takımı etrafında kurabilecekleri bir Kubica (şimdilik) varken. Aslında Aleshin'in gitmesi gereken takım, bence, Williams. Hulkenberg'in beklenen performansı gösteremediği aşikar. Ama bir o kadar aşikar olan da Williams'ın ona, ve Barrichello'ya, potansiyellerini gösterebilecekleri araçlar da verememesi. Bunun sebebi de Frank'in cebinde veya takımın bütçesi olmayan para. Rubens'in F1 aşkı devam etse de, emekliliğinin çok da uzakta olmadığı belli iken Aleshin'i takıma katsalar, üstünde çok büyük baskı ve beklenti olmadan bu genç pilotu yarıştırıp, bir yandan sponsorlarından faydalansalar, orta vadede de bu gelir ile kazanabilecek bir araç yaratsalar, F1 gridindeki herkes sevinmez mi?


Not: Yazıyı yazdıktan bir kaç saat sonra James Allen'ın aynı şekilde pist politikaları konusuna eğildiğini ve maalesef Türkiye hakkında aynı eleştirileri yazdığını görüyorum. Yazıyı buradan okuyabilirsiniz.

12 Ekim 2010

Yarışma: Japonya Sonrası

Ilk turları (ve Kobayashi) dışında biraz da sıradan geçen, yine de "Suzuka, Suzuka'dır" dedirten, Ayrton Senna'nın gölgesinde (yeğeni Bruno, amcasının aracını kullanırken yukarıda), şampiyonluk mücadelesinin iyice kızıştığı bir haftasonu daha geçirdik.

Bizim yarışmanın da Kobayashi'leri vardı; Obiyah ve Nazlı, neredeyse tamamen bildiler sonuçları. Eğer Obiyah, Hamilton yerine Webber'e kürsüde yer verseydi, veya Nazlı en hızlı turu Alonso yerine Webber'e yazsaydı, ilk defa tam puan alan birileri çıkacaktı. Ama 3 yarış daha var, şans devam ediyor.

Mali Selışık: 42+5= 47
Sinan Kolat: 39+6= 45
Obiyah: 27+9= 36
Sukullacı: 27+0= 27
Nazlı: 13+8= 21
Null-Pointerexcepiton: 0+4= 4
Emre: 3+0= 3

GATA' da bulunduğum sırada yarışmaya bağlı kalıp tahminlerini yineleyen Sukullacı'nın bu hafta katılmaması bizleri üzse de, asıl üçüncülük mücadelesine etki etti. Nazlı ise sezon başından beri katılıyor olsaydı şimdi çok daha yukarılarda olacağını açık açık belirtti.

Sırada Kore var, iki hafta sonra. Herkesi bekliyoruz yine.

11 Ekim 2010

Kore'ye Hoşgeldiniz

Daha Japonya'nın dumanı tütüyorken gözler bir sonraki yarışa, tarihin ilk Kore GP'sine çevrilmiş durumda. Bir süredir gelen "inşaat tamamlanamayacak, yarış iptal edilecek" dedikoduları yerini iyi haberlere, konfirmasyonlara bıraktı. Hatta aşağıda gördüğünüz gibi Red Bull'un pisti tanıtıcı videosu bile var artık. Ama video ile dikkatimi çeken bir başka nokta da Webber ile Vettel'in, demo videoda bile fazla yakın yarışıyor olmaları!

07 Ekim 2010

Yarışmayı Toplama ve Suzuka Tahminleri

Internete ulaşımım olmadığı sıralarda iki yarış, yarışmasını yapamadan geçti. Bu yarışlarda (Monza ve Singapur) bazı arkadaşlar, daha önceki yarışma post'unun altına yorum yazarak yine de yarışmaya katıldılar. En başta Mali ve Sukullacı'na, yarışmaya bu bağlılıklarından dolayı teşekkür ediyorum.

Post atmadığım için yarışmayı hatırlamayanlar, hatırlamadıkları için de haksız olarak alabilecekleri puanları alamayanlar olmuştur. Kişisel olarak en adil tavrın, o hafta alınan minimum puanın, yarışmaya daha önce katılmış ama post'u olmayan yarışmalara katılamamış insanlara otomatik olarak eklenmesi olacağını düşündüm. Bu esasa göre de yarışmanın şu anki tablosunu sizlere sunmaktan gurur duyarım:

Mali Selışık: 39 + 1 + 2= 42
Sinan Kolat: 30 + 6 + 3= 39
Obiyah: 24 +(1) + (2)= 27
Sukullacı: 19 + 6 + (2)= 27
Nazlı: 10 + (1) + (2)= 13
Emre: 0 + (1) + (2)= 3

Sırası ile daha önceki puan+Monza+Singapur olarak yazdım, parantez içindeki puanlar ise tahmin yapılmadan alınan puanları gösteriyor. Arayı açmış giden Mali ile, özellikle de Monza sayesinde farkı kapamış bulunuyorum. 3.lük savaşında ise Obiyah ile Sukullacı, kıyasıya çekişiyorlar. Bizim yarışmanın da gerçek sezondan geri kalır yanı yok kısaca.

Ve Suzuka... Şimdi sıra onda, kendi tahminlerimle başlayayım.

Pol: Vettel
Galibiyet: Alonso
Podyum: Alonso, Vettel, Kubica
EHT: Webber

Bakalım, son 4 (Kore patlarsa 3) yarışta neler olacak?

Peter Sauber Akademisi

Önce bir not: Bir aydır hasta olmadan, askerlik işleri ile ilgili GATA'da yattığım ve internet başına geçemediğim için hiç bir şey yazamadım, özür diliyorum. Yakında o hikayenin tamamını kişisel blogum Random Defunct'ta yazacağım, oradan takip edebilirsiniz. Yarışma konusunda da, post yazmadığım için herkes tahminde bulunamadı. Tahminde bulunmayan yarışmacılara o hafta alınan en az puanı otomatik olarak vermeyi düşündüm. Yine de bir yorumunuz/fikriniz varsa söyleyin.

Gelelim Formula 1'e. Bugünlerde adı medyadan düşmeyen takımların başında Sauber geliyor. Ilk önce de la Rosa'yı sallaması, sonra da çiçeği burnunda Pirelli test pilotu Heidfeld'i aralarına katmaları ile sıkça adından söz ettirdi. Ve şimdi de seneye Kobayashi'nin yanında GP2'de an itibariyle 2. olan Sergio Perez'i yarıştıracağını açıkladı. Ayrıca GP3 şampiyonu Esteban Gutierrez'i de yedek pilot olarak kadroya kattılar. Bu iki Meksikalı'nın gelişinde yetenek tabi ki önemli ama Meksika'nın telekomünikasyon devi Telmex'in sponsorluğunun da bembeyaz Sauber'lere ilaç gibi geldiği kesin.

Perez'in F1'e ilk adımını Peter Sauber'in kanatlarının altında atıyor olması, Isviçreli'nin ne kadar büyük bir yetenek avcısı ve rookie-sever olduğunu bizlere bir kere daha hatırlattı. Biz de Formula 1'in önemli altyapılarından biri olan Peter Sauber Akademisi'nden çıkan pilotlara bir göz atalım dedik.

1970'lerden beri motorsporları ile iç içe olan Peter, 1993 sezonu için Mercedes'in desteğini alarak F1 takımını kurdu. 1994'te de ilk çaylağını seçti: Heinz Harald-Frentzen. Frentzen, Sauber'in en güvendiği isimlerden biri olarak, 2003'te bile gelip takımla yarışmaya devam edecek önündeki 10 yıl boyunca. Ama çaylak sezonu hem onun hem de takım için fazlasıyla zorlu oldu. Wendlinger'in o uğursuz 94 San Marino GP'sindeki kazasıyla Frentzen, takımdaki tek istikrarlı pilot oldu ve sezon boyunca 7 puan alabildi. Iki sezon daha Isviçreli takım adına yarışan Frentzen, 1997'de Williams'a gidecek ve ilk yarış galibiyetini de orada ulaşacak.

Ilk çaylak deneyimi başarılı geçen Peter Sauber, 1995'te Williams'a kontratlı Fransız Jean-Christophe Boullion'u takıma kattı. Ama Fransız, Frentzen'in hızına kesinlikle yetişemedi ve daha sezon dolmadan, yerine geçtiği Wendlinger'e koltuğunu geri kaptırdı.

Sütten ağzı yanan Peter Sauber, 2001'e kadar kısa bir mecburiyet periyodu hariç hiç çaylak pilot yarıştırmadı. 1997'de Johnny Herbert'a takım arkadaşlığı yapan Larini'nin sakatlanışı, Italyan Gianni Morbidelli'nin onun yerine geçmesini, Morbidelli'nin de sakatlanması 3 yarışlığına Norberto Fontana'nın onun yerine geçmesini sağlamıştı. Yedeğin yedeği çaylak Fontana da ilk fırsatta takımdan sepetlenmişti zaten.

Peter Sauber akademisinin gerçek çıkışı da 2000'li yıllarda oldu. 2001 sezonunda Sauber, öyle bir kumar oynamaya niyetlendi ki bütün Formula 1 camiası ayağa kalktı. Yarıştığı en ciddi kategori Formula Renault olan ve Sauber adına bir tek F1 testi yapmış genç bir Fin pilotu 2001 sezonunun tamamında yarıştıracağını açıklaması, Max Mosley ve çoğu pilot tarafından son derece tehlikeli bulunmuş ve FIA'nın süperlisans çıkarmaması için baskı yapılmıştı. Sauber'in rica minnet, bir kaç yarışlık süper lisans çıkarttırıp yarıştırdığı genç Kimi Raikkonen'den başkası değildi. Zaten böyle bir yeteneği Sauber, sadece bir sene elinde tutabilmiş, ertesi sene Mclaren'e kaptırmıştı. Geri kalan hikayeyi anlatarak vakit kaybetmiyorum.

Çaylak balı tekrardan ağzına çalınan Peter, ertesi sene için (2002) Brezilya'dan tıfıl bir genci daha çekip çıkarmıştı. Ve yine normal F1 öncesi adım olan Formula 3'ten değil, Euro Formula 3000'den. Felipe Massa, gösterdiği hızlı gelişimi Formula 1'e gelince devam ettiremedi ve ertesi sene Heidfeld'in yanındaki koltuğunu Frentzen'e kaptırdı. Tipik Massa; bir gün iyi, bir gün kötü. Bir adım ileri, bir adım geri. Yine de 2003'te Ferrari test pilotluğu ileride ona Şahlanan At'ın yolunu açtı.

2006'da Peter Sauber, takımı Alman devi BMW'ye emanet etmiş, operasyonlardan biraz geri çekilmiş ve danışman olarak yardım ediyordu takıma. Ama takım, teknik olarak hala Sauber ismini ve onun mirasını taşıyordu. O yüzden Robert Kubica'nın gelişini de buraya ekleyebiliriz. 2006 yılına test pilotu olarak başlayan genç Pol'e şans Macaristan GP'sinde güldü.Villenueve'den beklenen verim alınmayınca, Almanya GP'sindeki kazasından sonra kendisini, Kanadalı'nın itirazına rağmen, bir sonraki Macaristan GP'sinde yarışamayacak olarak açıkladı BMW, yerine de Kubica'yı yarıştırdı. Pol de beklentileri anında aştı. Sıralamada tecrübeli takım arkadaşı Heidfeld'i geçti ve 7. olarak aslında ilk puanlarını almıştı da yarışta. Ama aracı, minimum ağırlığın altında çıkınca diskalifiye edilmişti. Bu başarı, BMW'yi ikna etmiş ve Kubica, hem sezonun geri kalanı hem de bir sonraki sezon için takıma alınmıştı. O da teşekkürü, daha üçüncü yarışı olan Monza'da podyuma çıkarak yapmıştı.

Genç Pol, ertesi sene Kanada GP'sinde, yakın tarihin en korkunç kazasını geçirdi ama neyse ki sadece bileğindeki çürüklerle atlattı. Ama bir sonraki Amerika GP'sinde yarışamayacağı belliydi. O yüzden bu sefer bir yarışlığına yerinden olan Kubica'ydı, yerine geçen ise, yarışarak F1 tarihinin en genç pilotu olacak Sebastian Vettel idi. Sauber takımıyla beraber ilk yarış deneyimini yaşayan genç Alman pilot, yine Kubica'nın bir sene önce yaptığı gibi ilk yarışında son derece etkileyici bir performans ortaya koyarak puan almayı başardı (ve diskalifiye olmadı). Böylece tarihin en genç puan alan pilotu olma ünvanını da elde etti aynı haftasonu. Vettel'in kariyeri ertesi sene Toro Rosso'ya geçmesi ve 2008 Monza GP'sini kazanması ile hızlı bir yükselişe geçecekti.

Peter Sauber'in takımı BMW'den geri alıp kurtarmasıyla beraber ilk yaptığı işlerden biri Kamui Kobayashi'yi takıma katmak oldu. Geçen senenin sonunda pistlerden çekilen Toyota'nın evladı olan Kobayashi, son yarışlarda büyük potansiyel göstermesine rağmen Sauber olmasaydı muhtemelen (kendi deyimiyle) babasının suşi restoranında çalışacaktı. Çaylak olmasa da Japon pilota ilk full sezon deneyimi şansını veren de Peter Sauber oldu böylece. Hem de sponsorsuz yarışan ilk Japon pilot oldu böylece genç Kamui.

Ve seneye Perez. Frentzen, Raikkonen, Massa, Kubica, Vettel gibi önemli bir çok pilotun çıktığı akademiye girme şansını elde etti. O altyapıdan yukarı doğru adım atmayı başarabilirse başarısız olması son derece zor. Biz de Peter Sauber'e bir kez daha duacı oluruz böylece. Şimdiye kadar yaptıklarını hatırlamak/hatırlatmak da boynumuzun borcuydu tabi ki.

06 Ekim 2010

cCc Sebastian Loeb Reyiz cCc

Diyecek başka bir şey yok aslında, 7. kere üstüste şampiyon oldu Loeb. Beklenen, bilinen, şaşırılmayan, yine de büyüklüğü karşısında afallatan bir başarı.

(Bloga yeni yazılarla döneceğim, merak etmeyin, çok güzel yazılar hazırladım bile. Bir süredir olmamamın gerekçesini de yazıcam)
Related Posts with Thumbnails