27 Ağustos 2010

Red Bull'un Eksik Parçası

Hem geçen sene hem de bu sene, Red Bull ekibi Adrian Newey önderliğinde şahane bir araç yaratırlarken bir konuda ağlıyorlardı: Renault motoru. Motorların dondurulması ile beraber tedavüldeki diğer motorların, beygir gücü olarak arkasında kalan Renault ile yarışan Red Bull, açık veya kapalı kaç kere dert yansa da bir türlü istediklerini alamadılar. Istedikleri neydi peki? Kendi motorlarının da Mercedes'ler kadar güçlü olması. Veya Mercedes'in kendisi.

Geçen yaz takım bunu çok denemiş ama spora artık kendi takımıyla katılan Mercedes, yeteri kadar müşterileri olduğu için kendilerini reddetmişti. Muhtemelen ne kendisi, ne de en önemli müşterisi Mclaren, böyle bir durumdan memnun olabilirlerdi. Düşünsenize, RB6'nın Mercedes motorlu (ve bir bakıma geçilemez) olduğunu. Eminim seyirciler olarak biz de bayabilirdik.

Bambaşka bir hikaye... Dikkatinizi çekmiştir, Force India, sene başında bazı ödemelerini yapmadığı için icra tehlikesiyle karşılaşmış, ödemeleri geç de olsa yapmış ve dertsiz tasasız yoluna devam etmişti. Bir kaç aydır da rüzgar tüneli firması Aerolab ile hukuki yollardan savaş veriyorlar. Force India, Aerolab'i, kendilerinden elde ettikleri bilgileri Lotus ile paylaşmakla suçluyor. Aerolab de Force India'yı ödemelerini yapmamakla. Ikinci dava geçen hafta Force India aleyhinde sonuçlandı ve 1 milyon euro ceza ödemek durumunda kaldı takım. Diğer dava ise devam ediyor.

Peki iki hikaye ne alaka di mi? Şudur: Force India, ödemelerini yapmakta sıkıntı çekiyor. Ve ödeme yaptığı firmalardan biri, motorlarını tedarik eden Mercedes. Ve Mercedes, 2011 için Force India'ya motor vermeye çekinceli davranıyor. Bu da Mercedes motorlarının bir başka takıma daha verilebileceği anlamına geliyor. Red Bull? Neden olmasın, çok iyi bir araba, yıldız aerodinamist, yıldız pilot, muhtemel bir şampiyon takım/pilot.

Peki Mercedes, koynunda yılan beslemek ister mi? Ben olsam böyle bir yılanı besleyebilirdim. Böylece hem Mclaren, hem Mercedes hem de Red Bull takımlarının verileri elimde olurdu. Sakla samanı gelir zamanı. Ama Mclaren bunu ister mi? Kime ne aslında değil mi, herkes kendi işine baksın. En azından Christian Horner böyle derdi. Ama Mclaren'dekiler enayi olmadıklarından, geçen sene Mercedes ile yolları ayırırken (stratejik partnerlik olarak), Mercedes'in hangi takıma motor sağlayacağı konusunda veto haklarını ellerinde tuttular. Ve ben Martin Whitmarsh olsam, Red Bull'un Renault'dan Mercedes'e geçmemesi için elimden geleni yaparım.

Tabi bunlar hep söylenti, Force India parasını öder, motorunu alır belki de seneye. Ama RB7'nin Mercedes motorlu olduğunu düşünmek bile, bir daha ki senenin sıkıcı geçebileceğine işaret ediyor. Martin Whitmarsh, Vijay Mallya'nın elini ne kadar da sıkı sıkıya tutuyor değil mi?

25 Ağustos 2010

Spa'lar Kovalasın Bizi

F1 takvimi Hermann Tilke'nin not defterine dönmeden önce, eskinin şövalyelerine dönüp bakmakta yarar var. Eğer bir pistte 24 saat yarışları düzenlenebiliyorsa uzun yıllar boyunca, o pistte bir sihir vardır demektir. Eski Nordschliefe versiyonlu Nürburgring, pistlerin ağababası tabi ki. Yıllardır buraya binlerce fanatik toplanıp hala yapılan 24 saat yarışlarını izler. Aynı şekilde Le Mans da.

Ama Spa Francorchamps pistinin farkı, üstünde 24 saatlik yarış geleneği sürdürülen tek modern F1 pisti olması. Tabi burada ne kadar modern olduğunu tartışabiliriz ama yersiz bir tartışma olur bu. Sonuçta bir Shakir veya Sepang değil ama onlardan çok daha fazlası.

Pist, 1920'lerin başında ilk kullanıldığında 15 km'lik bir konfigürasyona sahipmiş. Şimdikinin tersine La Source'tan sonra başlayan tur, Eau Rouge nehrinin üstünden geçen o efsanevi Eau Rouge-Radillion kombinasyonundan sonra sağa dönüp Ancienne Douane adlı yavaş bir bölüme geçermiş. Savaş sonrası yapılan değişikliklerle pist, bu yavaş bölümün de kaldırılmasıyla 14 km'ye düşürülmüş ve bu haliyle F1'de yer almış uzun yıllarca. 60'ların sonlarında, güvenlik sebebiyle takvimden çıkarılan pist, 7 km'lik uzunluğa düşürülürken aynı zamanda pistin en tehlikeli ve nefes kesici bölümlerinden biri de böylece tarih kitaplarına karışmış. "Masta", iki çok uzun düzlüğü ortadan kesen, süper hızlı bir şikan olarak pilotlara gözdağı veriyormuş.

1983'ten beri, aralıklarla da olsa, F1 takviminde bulunan Spa'da, hala ufak tefek değişiklikler olmakta. Mesela Bus Stop şikanı olarak belirtilen yer, eskiden gerçek bir otobüs durağı gibi, iki şikandan oluşan yavaş bir bölümdü. Şu anda o şikanlardan biri kaldırılarak tek bir fren noktası ve geçiş imkanına dönüştürüldü. Ben eski versiyonunu daha çok seviyordum açıkçası. Ayrıca La Source'dan sonraki bölüme eklenen kaçış alanları, artık start sonrasının eskisi kadar heyecan geçmemesi demek oldu maalesef. Aynı zamanda Bus Stop'un geri çekilmesi ve La Source'un ileri itilmesiyle start finiş düzlüğü de uzamış oldu.

Yine de karakterinden ve tehlikesinden vazgeçmeyen iki önemli viraj, hala modern Spa Francorchamps'taki varlıklarını devam ettirmekte. Biri, uzun uzun konuştuğumuz, yukarı doğru bir rampayı andıran, kör sonlu Eau Rouge-Radillion ikilisi. Öbürü de Bus Stop'tan hemen önce gelen, uzun, hızlı bir sol viraj olan Blanchimont. Turun sonlarına doğru, fark yaratacak bu güzel viraj, aynı zamanda lastik bariyerlere gömülen Luciano Burti'nin kaza yaptığı yer de.

Monaco, Monza gibi Spa da tam bir pilot pisti. Eğer bir pilotta yetenek var mı yok mu diye anlamak istiyorsanız Spa'da ne yaptığına bakabilirsiniz. Ilk yarışına 1991'de burada çıkan Michael Schumacher, tek yarışta kendini gösterdikten sonra Bernie Ecclestone'ın da çabasıyla Jordan'dan, şampiyonluklar kazanabileceği (ve kazandığı) Benetton'a transfer oluyor. Bugünlerde F1.com'da yayınlanan Bernie&Schumacher röportajında da bu noktaya değiniyorlar. Schumacher'in kazandığı ilk yarış da bir sene sonra 1992 Belçika GP'si oluyor. 6 kere de bu pistin en başarılı ismi oluyor daha sonra Alman pilot. Spa'da ikinci en fazla yarış kazanan isim ise yine tanıdık ve sevdik bir isim: Ayrton Senna. 4'ü arka arkaya olmak üzere 5 kere burada zafere ulaşırken yine bir 4'lü çeken ismin de rekorunu egale ediyor Brezilyalı efsane. O da 1960'ların ortasını domine eden Jim Clark. Son zamanların Spa fatihi ise, son 5 yarışın 4ünü kazanan Kimi Raikkonen. Iyi pilotların pisti dememin sebebini şimdiye kadar anlamayanlar için şöyle bir not ekleyeyim: Spa'yı birden fazla kazanan pilotlar arasında şampiyon olmayan yok (Schumacher, Senna, Clark, Raikkonen, Hill, Fangio, Lauda, Prost, Fittipaldi ve Ascari).

Biraz da bu seneye dönelim. Yarışmada düşüncelerimi yazdım. Red Bull pilotları özellikle düzlüklerden çekiniyorlar. Eau Rouge sonrasındaki yokuş yukarı Kemmel düzlüğünün onlara yaramayacağı kesin. Hem F-Duct eksiği hem de Renault motorunun Mercedes motoruna olan dezavantajı, burayı, ve hemen sonrasındaki Les Combs virajının frenaj noktasını, Red Bull'ların aşil tandonuna dönüştürüyor. Ama Red Bull'ların hızlı virajlardaki avantajları, onları Mclaren'lerin önüne taşıyacaktır diye düşünüyorum. Eau Rouge-Radillion, Pouhon ve Blanchimont'ta Red Bull'ların taşıyacakları hız, onlara Kemmel'de kaybettikleri avantajlarını geri verecektir. Tabi bir de son bir kaç yarıştır kendine gelen Ferrari var. Geliştirme yarışına tekrar dahil olan Şahlanan At, en son Red Bull çok avantajlı olduğu pistte Vettel ile Webber'in arasında podyuma çıkmayı başarmıştı. Domenicali ve Alonso, tatile çıkarken bile kafalarının durmayacağını, daha iyisi için kafa patlatacaklarını açıklamıştı. Onu da görücez.

Spa'nın hızlı doğası, takvimin ikinci yarısına daha hakim olan diğer hızlı pistlerle örtüşüyor. O yüzden bu haftasonu çıkacak sonucun, şampiyonanın geri kalanı için de önemli işaret vereceğini düşünebiliriz. Gelsin artık haftasonu da Spa'lar kovalasın bizi!

Yarışma: Belçika Öncesi

Formula 1 eşrafı tatiline gitti, dinlendi, eğlendi, kafaları rahatlattı geldi. Muhtemelen bol bol ıstakoz gibi insanlar görücez Belçika gridinde.

Ben ve Bloggaraj'daki blogger arkadaşlar, bu pazar TRT stüdyolarında olacağız. Yanık değiliz (en azından ben değilim) ama Formula 1'i, icra edenler kadar özledim. Yarışmamızı da...

Benim takvimde en sevdiğim pist için ekstra kafa yoruyorum, inşallah yüzüm kara çıkmaz. Hazırsanız geliyor:

Pol Pozisyonu: Vettel
Yarış Galibi: Vettel
Podyum: Vettel-Alonso-Hamilton
En hızlı tur: Hamilton

Hatırlatmak açısından, Macaristan sonrasındaki yarış durumuna şuradan bakabilirsiniz. Herkese iyi şanslar!

23 Ağustos 2010

The Asphalt Kings

Haftasonu, WRC takviminin en dişli asfalt rallilerinden Almanya koşuldu ve sonuçlar, hiç şaşırtıcı değil. Loeb, yine bu yarışı kazandı ve aynı ralliyi 8 defa kazanan ilk pilot olma rekorunu kırdı. Daha önce bu rekor Finlandiya Rallisi'ni 7 kez kazanan Marcus Gronhölm'e aitti. Iki notu da ekleyelim: 1- Loeb, kariyerinde katıldığı bütün Almanya Rallilerini kazandı, 2- 2004 Ispanya Rallisi'nden beri hiç bir asfalt rallisini kaybetmedi Fransız. Twitter tabiriyle #bokuçıktı!

Peki geri kalanlar ne yaptı? Aslında haftasonu boyunca ilgi çekici sürüşler de oldu. Bunların başında Dani Sordo geliyor. Bu sene formunun dibinde olan, fabrika takımındaki yerini toprak rallilerde Sebastian Ogier'e kaptıran ve bu yarış öncesi co-pilot değiştiren Sordo, asfalttaki başarısını ikinci olarak gösterdi. Her ne kadar Loeb'ün 50 saniye gerisinde kalsa da, Loeb insan olmadığı için sorun yok. Eminim, bu sene baya azalan özgüvenini yerine getirmiştir bu ikincilik.

Sordo, ikinciliği biraz da Petter Solberg'e borçlu. Kendisinden bütün haftasonu daha hızlı olan Solberg, cuma günü lastik problemlerinden 4 dakika kaybedince zaten baya geri kalmış oluyordu. Ama Norveçli, Loeb'den sonra en hızlı pilot oldu haftasonunun geri kalanında. Hatta kendisi de Phil Mills'den sonra yeni copilotuyla yarışırken Panzerplatte etabını kazanarak, ciddi bir başarı da elde etmiş oldu. Hatırlayacaksınız, 2004 Almanya Rallisinde, gözgözü görmeyen yağmur altında çok ciddi bir kaza yapmıştı Solberg bu etapta. Bir şekilde rövanşı da almış oldu. Ilk gün kaybettiği o kadar zamandan sonra 5.liğe yükselmesi, Solberg'in bu sene ne kadar kendine geldiğinin kanıtı adeta.

Ogier ise rallinin sessiz galiplerinden sayılır. Podyumun son basamağına çıkarken hiç bir etap kazanmadan, öndeki ikilinin 80 saniye gerisinde, arkadaki Latvala'nın 20 saniye önünde temiz bir iş çıkarıp asfalt tecrübesine yenilerini ekledi. Her ne kadar genç de desek, asfalt rallilere yeni alışıyor da desek Ogier, pilotlar şampiyonasında ikinci ve yerini korumak için elinden geleni yapacaktır.

Bir de yarışan diğer fabrika takımı var. Ford, gerçekten kabus gibi bir haftasonu geçirdi. Yine! Latvala, 4. olarak takıma puanlar getirirken Hirvonen cumartesi günü transmisyon problemi yaşarken pazar sabahı da vites kutusuna çarpıldı ve yarıştan çekildi. Favorisi olduğu bir önceki yarış Finlandiya'dan da yaşadığı kaza yüzünden DNF çeken Finli, pilotlar şampiyonasının 5.liği için Dani Sordo ile çekişiyor şu an. Tam bir utanç! Ford'ün spektaküler adamı Ken Block da aynı şekilde şanssızlıklarla yarışı bitiremedi. Aslında temkinli yaklaşımı ile amacı olan yarışı bitirmeye çok yaklaşan Amerikalı, son güne daha başlamadan servise dönmek zorunda kaldı. Reaksiyonu: It sucks!

Haftaiçi Formula 1'in dışında da hayat var deyip geri dönmeyeceğinin sinyallerini veren Raikkonen, kendisine daha tanıdık gelen asfalt etaplarda 7. olarak hızını yine ortaya koydu. 2011 değil ama 2012 için tehlike olabileceğini de herkese gösterdi. Bu arada rallinin son etabı olan seyirci özel etabını da kazandı. Finli, aldığı 6 puanla toplamını 21'e çıkarmış oldu böylece, önündeki hedefler 25 puanla Henning Solberg ve 26 puanla Villagra.

Citroen, Loeb'ün de desteği ile tam bir asfalt canavarı oldu zaten. Hızı, sürüş rahatlığı (pilotlarının yalancısıyım) ve dayanıklılığı ile Loeb olmasa bile muhtemelen asfalt rallileri kendi sürücülerine kazandıracak bir araç C4. 2010 Almanya Rallisinde 4 farklı Citroen pilotunun bütün etapları kazandığını, ilk yediye 5 araçla girdiklerini de not düşelim. Bundan sonra WRC, 10-12 Eylül arası Japonya semalarına gidiyor. Bu sene de şampiyonun kim olacağı belli oldu diyebiliriz, bakalım best of the rest kim olacak?

21 Ağustos 2010

Sezonun Ilk Yarısı - Başarısızlar


Yaz tatili öncesindeki performanslara göre elinden geleni yapan, potansiyelini gösteren veya aşanları yazmıştık, yukarıdaki linkte bulabilirsiniz. Biraz da bunun tam tersini yapanlara bakalım. Herşeyde olduğu gibi F1'de de başarısızlıklar var sonuçta.

En başarısız takımlar:

3- Ferrari: Geçen yıl yavaş bir araba, biri kafasına süspansiyon yayı yemiş diğeri motive olamamış iki sürücü ile geçiren Ferrari, Alonso'nun yıllar bekleyen gelişinden sonra artık tekrar başa oynamayı bekliyordu. Ilk yarıştaki duble de iştahları kabartmış, Red Bull ile rekabetleri her yarışı iple çekmemizi sağlayacaktı. Olmadı. Onun yerine ilk yarıştan itibaren geriye giden, performansını arttıramayan, F-Duct gelişimine fazla odaklanan (ve beceremeyen), bu yüzden de diğer performans arttırıcı özellikleri araca ekleyemeyen bir takım gördük karşımızda. Bir yandan da Alonso'nun Massa'yı pit girişinde geçişini izledik Çin'de. Egolar çarpışıyordu. Malezya'da iki sürücü birden Q1'de elenmişti, neyse ki Mclaren de aynı şekilde yağmura takıldı ki yüz kızarıklığı paylaşıldı. Takım, F-Duct ısrarından vazgeçip performansını geliştirdiği zaman da şanssızlıklar yaşamaya başladı (bknz Valencia'daki Güvenlik Aracı periyodu). Alonso, şampiyonluk şansının yüzde 50 olduğunu söylese de gittikçe yükselmek zorunda olan geliştirme hızı ve takım emirleri suçu ile yargılanacakları WMSC toplantısı, onlar için kayıp bir seneyi daha işaret ediyor sanki. En hızlı çözüm Massa ve Domenicali'nin bavullarından geçiyor.

2- Red Bull: Yılın tartışmasız en hızlı aracı. Biri yıldız doğan, öbürü yıldızlaşan iki çok iyi pilot. Deha bir aerodinamist. Mükemmel PR. Iki şampiyonada da liderlik. Ben bile kendime sorarım bu takım niye burada diye! Eğer başarının formülü, elindeki potansiyelle pistte yaptıklarının karşılaştırılmasından geçiyorsa, Red Bull, gerçekten şu ana kadar çok kötü bir performans gösterdi diyebiliriz. Çünkü elinde, geçen sene Brawn'ın yaptığı gibi şampiyonaları çoktan süpürecek potansiyel varken hala ucu ucuna (pilotlarda 4, takımlarda 8 puan farkla) öndeyse yanlış giden birden fazla şey vardır diyebiliriz. Ki bunların en başında takım yönetimi geliyor. Vettel ile Webber'in aralarındaki çekişme gittikçe nefrete dönüşüyor, takımiçi politikalardan pist üstü çarpışmalara geliyor.

Durup bakmak lazım. 3 yıl önce güvenlik aracı arkasında seyrederken önündeki pilota çarpan Vettel ve ikinci götürdüğü yarışta genç Alman'ın yanlışından dolayı yarış dışı kalan Webber. Webber'in Vettel'i azarlaması ve Vettel'in gözyaşları. 3 yıl sonra; Vettel şampiyonluğa koşarken, ikinci pilot olması beklenen Webber'in inanılmaz yükselişi ve Alonso-Hamilton tarzı çekişmeler. Olaylar ne kadar hızla ters dönebiliyor. Takımda bunları engellemesi gereken adamın, Christian Horner'ın, tam tersine etrafındaki diğer insanların altında ezilmesi, Red Bull'un Istanbul'daki sahneleri tekrar yaşayabileceğinin en büyük örneği. Helmut Marko açıklama yapıyor, Vettel'i haklı buluyor ve Horner, bunun tersi açıklama yapamıyor. Newey, yeni kanadı kullandırmak istiyor ve Horner, bu yüzden takım içi dengeleri sallıyor.

Red Bull, bundan sonra takvimdeki bütün pistlerde galibiyete oynayacaktır, kesinlikle. Ama en büyük rakipleri, kendileri olacaktır. Orası da kesin! Potansiyellerini biraz daha ortaya koyarlarsa, sezonun geri kalanını süpürebilirler bile.

1- Mercedes: Alman marka, geçen senenin şampiyonu Brawn'ı satın aldığında öyle bir heyecan yarattı ve öyle bir güçler birliği oluşturdu ki sezona da direkt şampiyonluk adayı olarak başladılar. Ferrari, başarısız performansının arasında, kötü gidişe reaksiyon verip mucizeler yaratsa da Mercedes'te o bile olamadı. Ross Brawn'ın stratejik aklı, pit yollarında güvenlik aracı ve arkasındaki konvoyun geçmesini bekleyen Schumacher ile kayboldu. Gençlerin gelip teker teker geçmesi (hatta tur bindirmesi), ön lastiklere bir türlü alışamamak, artık yarış raporlarında adının bile geçmemesi Schumacher'e nasıl etki ediyordur acaba? Gerçekten verdiği karar yanlış mıydı? Petronas'ın akıttığı onca maddi güç, sadece Rosberg'in kazandığı bir kaç podyuma dönüştü. Ve yaz tatilinden sonra artık 2011 aracına odaklanacaklar. Renault'nun elindekilerle ortaya çıkardığına bakınca, Mercedes'in bu sezondan utanması lazım. Topluca, bütün takım olarak!


En başarısız pilotlar:

3- Felipe Massa: Hiç bir zaman şampiyonluk kazanacak kadar olgun bir sürüş yeteneği görmemiştim Massa'da, Hamilton Interlagos 2008'de, Massa'nın kendi seyircisi önünde, son virajda şampiyonluğu ondan kopardığında bile. Yine de Ferrari'nin karakterine uyuyordu işte, yıldız sürücünün yanındaki ikinci pilot. Sempatikliğinin yanında, geçen seneki kazanın da ona bu seneki Ferrari koltuğunu hediye ettiğini söylemek belki bir adım ileri gitmek olabilir ama gerçekten de çok fazla uzak değil. Kazanın ardından geri döndüğünde, istikrarlı bir şekilde Alonso'nun gerisinde kaldı. Almanya'daki takım emirleri, Çin'de pit yolunda geçilmesi gibi çok net bir tercih oluştu takımda: Ferrari'de Alonso'nun borusu ötüyor. Peki o ne yaptı? Hiç. Son derece silik yarışlarla hep takım arkadaşının arkasında kaldı. Bazen Webber, bazen Kubica koltuğuna aday gösterildi. Seneye de Ferrari'de kalacağı şimdiden biliniyor ama sözleşmesini uzatmasındaki neden (bence) pist üstündeki performansından çok, menajeri (ve Jean'ın oğlu) Nicolas Todt sayesinde oldu. Kimi Raikkonen'in, Alonso ile anlaşıldığı sırada, çok ciddi tazminatlar verilerek, kontratı doldurulmadan takımdan gönderildiğini hatırlatalım.

2- Sebastian Vettel: Starchild! Tam olarak bu hatta. Toz yutma kültürü oluşturmuş Toro Rosso'yu Monza'da, inanılmaz yağmurlar altında zafere taşırken, tek bilinmeyen, gelecekteki şampiyonluğun kaç sene sonra olacağıydı! Bernie dahil herkesi şampiyon olacağına ikna etmişti. Hala da herkes inanıyor, yalan yok. Ama psikolojik olarak atacağı adımlar, fazlasıyla var.

Alonso, Mclaren'e son şampiyon olarak geçtiğinde, çaylak ve beklentilerin orta karar olduğu takım arkadaşı Hamilton'dan fazla sorun çıkarmamasını istiyordu sadece. Sene sonunda ikisi aynı puanı almış, pit yollarında birbirlerini bloke etmiş, puanlar çalmış ve ikisinden birine gitmesi garanti bir şampiyonluğu Raikkonen'e kaptırmışlardı. Ve Mclaren, kendi çocuğu Hamilton'ın arkasında durmuş, Alonso da kaçmıştı. Isimleri ve takımları değiştir, Red Bull'un hikayesi de aynı. Vettel, yıllardır çok ciddi bir ilerleme kaydedememiş Webber'den yolunda durmamasını bekliyordu sadece. 4 yarış kazanıp yaz tatiline lider girmesini değil. Vettel'in starchild'dan villain'a dönüşü ise şanslı bizlerin gözleri önünde oldu. Ilk önce Webber'in yanına geldi, sonra üstüne. Red Bull, kendi çocuklarının arkasında durdu, durmaya da devam etti (bknz Silverstone) ama Webber hala lider. Vettel ise artık yaramaz çocuk imajı taşıyor.

Vettel'e birilerinin, önünde uzun yıllar olduğunu, pistte kaybetmenin bazen aslında kazanmak olduğunu ve yeteneğin unutulmaz bir şampiyon olmak için yeterli olmayacağını söylemesi lazım. Çünkü belli ki halihazırda etrafında olan kimse bunu yapamıyor.

1- Michael Schumacher: 7 yıldızlı şapkanın sahibi! Şu an için potansiyelinin hiç bir yüzdesini gösteremiyor ama 3 yıllık aradan ve Button'a göre ayarlanmış bir araçtan sonra karar vermek için henüz erken. O yüzden performansı hakkında konuşmak için hala erken bence. Ön lastikleriyle yaşadığı sıkıntılarını, seneye Pirelli'nin gelişi ve herkesin sıfırdan başlayacağı günlerde atlatabilir. Herşey OK. Ama Barrichello'ya yaptıkları? Schumacher, en iyi olduğu zamanda bile çok tartışıldı. Villenueve'e yaptıklarını kimse unutmadı. Eski pilotların hepsi, Schumacher'i kötü anıyor. Ama kariyeri boyunca ona en yardım eden adamı, yıllarca aynı takımı paylaştığı, zamanı geldiğinde hakkettiği galibiyeti kendi elleriyle ona hediye ettiği, muhteşem sevimli adamı duvara mıhlamaya çalışmak? Yılın ilk yarısının rüküşü ödülü sana geliyor Schumy.

20 Ağustos 2010

Gran Turismo 5'in Yenilikleri

2 Kasım'ı daha önce takvimlere not etmiştik, ellerimizi kavuşturduk bekliyoruz. Ama GT5 ile ilgili her yeni detay çıktığında, tekrar tekrar heyecan veriyor ve nefes kesiyor. Bu sefer de Almanya'daki Gamescom konferansında bir çok yenilik tanıtılmış.

Mesela daha önce de bulunan kariyer modu ikiye ayrılmış. Isterseniz piste çıkıyor, yarışıyor ve toz yutuyor/yutturuyorsunuz; ya da takım patronu olup pilotları ve ekibinizi eğitip yarışlar kazandırabiliyorsunuz. Henüz oynamadığım için bir şey diyemeyeceğim ama şu ana kadar ne duyduğum ne de oynadığım bir şey. Oyunu aldığımda ilk deneyeceklerimden biri olacağı kesin. Bakalım Stefano Domenicali mi olacaz Jean Todt mu?

GT5'in en back-to-basics yeniliği, artık go-kartlarla da yarışabiliyor olacak olmak! Buradaki videoda görülebileceği gibi her tarafı açık, araçların lastiklerinin yerden kesilebildiği, insanı çocuk gibi hissettiren bir mod bu ve heyecanla bekliyorum.

Ayrıca bir Nürburgring hayranı olaraktan GT4, bana çok büyük bir doyum yaşatmıştı. Ama anlaşılan GT5, bunu geçecek. Çünkü yapımcılar, bu efsanevi "Green Hell"e özel yaklaşmışlar bu
sefer. Hatta gidip Nürburgring 24Hour yarışında yarışmışlar. Bir başka postta onun videolarını koyucam ama resmen dişlerim kaşındı. (Not: Videolar embed edilmiyor ama siz bu linklerden izleyin, pişman olmayacaksınız Part 1 - Part 2 - Part 3)

Endurance yarışlarına girdik madem, GT5'in bu kültürü etraflıca kucakladığını belirtelim hemen. Tarihin tozlu sayfalarından Ford ve Ferrari arasındaki 60'ların epik mücadelesi alıp oyuna katmışlar, yanına bir de Jaguar'ın gizli tutulmuş ve hiç piste çıkmayan aracını eklemişler.

Bu oyunun bir başka önemli özelliği ise artık araç hasarının olacağı. Şu ana kadar GT serisinde bu yoktu, olan oyunlarda da bazen kabak tadı verebiliyordu. O yüzden nasıl çıkacağını bilemesem de gerçekçi olacağını ve oyuna farklı bir boyut katacağını düşünüyorum.

Gamescom'da yeni tanıtılan özellikleri oyunun resmi sitesinden görebilirsiniz. Yazdıklarımın yanında Lamborghini Miura, Mod Nation Racer'daki gibi (ama muhtemelen daha iyi olan) kendi pistini kendin yaratma özelliği gibi yazmadıklarımı da oradan görebilirsiniz. Beni heyecan bastı şimdiden!

18 Ağustos 2010

Sezonun Ilk Yarısı - Başarılılar

2010 sezonunun orta noktasını geçmiş ve pratikte ikinci yarısına girmiş olsak da yaz tatili arası, geri dönüp sezonu değerlendirmek açısından güzel bir zaman. Sezonun ikinci yarısında veya ileri ki sezonlarda dönüp bakar, unuttuklarımızı hatırlarız. Bugün başarılılar var, bundan sonra da başarısızlar. Bu arada hemen belirteyim, tabi ki bunlar kişisel düşüncelerim, kimseyi bağlamaz. Yorumlar kısmı açık, amaç da o zaten.

En başarılı takımlar:

3- Renault: Bir takım, elindeki potansiyelden yararlanabildiği ölçüde iyi bir takım olabilir. Ve Reanult, potansiyelinin üstünde bir performansı sürdürülebilir şekilde veriyor bu sezon. Fransızlar, geçen sene uzun süre gündemi meşgul eden Briatore-Piquet Jr-Symonds şeytan üçgeninden sonra yepyeni bir yapılanmanın içindeler bu sene. Ellerinde de Kubica gibi muhteşem bir pilot var. Yine de bunlar sizleri yanıltmasın, 4 Büyükler ile aşık atmalarını kimse beklemiyor(du sezon öncesinde). Ama Eric Boullier liderliğindeki genç ekip, her yarışa yeni parçalarla geldi, başka takımların geliştirdiği parçaları (F-Duct, blown diffuser gibi) hızlı adapte edebildi ve sonuç olarak şu anda Mercedes GP'den sadece 26 puan arkadalar. Yani bir yarış galibiyeti sınırındalar neredeyse. Ve yeni puan sisteminde bu arayı kapatmak çok da zor olmayacaktır. Eğer Petrov, Kubica'nın puanlarına eklemeler yapmaya başlarsa, bir daha ki sene için TV gelirleri beklemedikleri şekilde artabilir Renault'nun. Bir alkışı da sarı-siyah orjinal renklerine döndükleri için verelim.

2- Mclaren: 2009'a kabus gibi girmişti takım. Araç, testlerde 3-4 saniye geriden geliyordu, yeni kurallara adapte olamamışlardı ve bir de Avustralya'da yalan skandalı ile uğraşmak zorunda kalmışlardı. 2010 kışında da istedikleri pozisyonda değillerdi Ingilizler. Bahreyn'de Ferrari'nin 1, Red Bull'un 1.5-2 saniye gerisinden başlıyorlardı tur zamanı bakımından. Sonrasında ise, 2009 aracını felaketten yarış kazanan hale getiren Mclaren mühendisleri, 2010 aracıyla ilk önce Ferrari'yi geçtiler, şimdi de Red Bull'u zorluyorlar. Bu seneki geliştirme yarışının açık galipleri onlar. Bir başka artıları da iki pilotlarını doğru düzgün yönetebilmeleri. Biliyorsunuz her takım bunu beceremiyor. Red Bull'un sıkıntılarından fazlasıyla yararlandılar ve her ne kadar araçları bir adım yavaş olsa da hala, iki şampiyonayı da son dakikaya kadar kovalayacakları belli.

1- Lotus: 0 (yazıyla sıfır) puan almış bir takım, nasıl ilk yarının en başarılı takımı olabilir ki demeyin. Tony Fernandes, bu işe soyunduğunda önünde aşması gereken birden fazla dağ vardı. Yeni takımların gridde olması bile bir mucizeyken (hatta bir tanesi bunu becerememişken) onların ilk yarıştan yarış bitirmeleri, bazı şeylerin doğru gittiğinin göstergesi adeta. O zamandan beri takım belki henüz puan alamadı ama yeni takımların en hızlısı ve dayanıklısı oldular, bir yandan da eski takımlarla arayı gittikçe kapıyorlar. Kısacası Mike Gascoiyne'un ekibi, aşılması gereken teknik dağları, alabilecek en az yaralarla aşıyorlar. Bir yandan da tarihi yeşil-sarı renkleri taşımanın manevi ağırlığı var tabi ki. Bunu da başarıyla taşıdıklarını Chapman ailesinin onları artık vaftiz etmesiyle görüyoruz. Eğer potansiyelini kat be kat geçen bir takım varsa, bu Lotus'tur. %107 kuralı işlemeye başladıktan sonra, daha açık bir şekilde bunun görüleceğine de inanıyorum.


En başarılı pilotlar:

3- Kovalainen: Mclaren'den Lotus'a gitmek, hem moral bozucu, hem demotive edici hem de cesaret gerektiren bir iş aynı zamanda. Herşeyin tıkır tıkır işlediği, yarışların kazanıldığı, şampiyonlukların peşinde koşulduğu bir takımdan, yeni ortaya çıkmış, puan almayı orta vadeli hedef yapmış, yarış sonunu getirmeyi uman bir takıma. Yine de Kovalainen'in iyi bir iş çıkardığı kesin. Takım arkadaşı Trulli'yi çoğu zaman geçen, daha fazla yarış bitiren ve ender de olsa eski takımların pilotlarını geçmeyi başarmış (Petrov, Kanada) olmak Mclaren'de yaptığı işten daha iyi bir iş çıkardığını söylüyor bana. Ayrıca elindeki zor göreve de iyi motive olduğunu.

2- Kubica: Takım arkadaşı ile en büyük puan farkını açan pilot olmak kimseye madalya kazandırmasa da önemli bir gösterge olabiliyor bazen. Kubica'nın topladığı 89 puan, Petrov'un topladıklarından 72 fazla. Yani neredeyse Renault=Kubica. Şaşılmayacak şekilde de kontratını uzatmak için elinden geleni yaptı Fransızlar. Doğru, Renault, hız olarak bir adım geriden geliyor belki ama pilot özelliklerinin fark yaratacağı pistlerde Kubica hep tepelerde (bknz Avustralya'da 2.lik, Monaco'da 3.lük). Zaten yıllar yılı Alonso için atılan Ferrari başlıkları, artık onun için atılıyor. Ve kariyerine Italya'da başlayan biri için bundan büyük bir mutluluk olamaz heralde.

1- Webber: Eğer bir küçük Emrah hikayesi varsa Formula 1'de, o da muhtemelen Mark Webber'inkidir. Tamam kimse annesine sulanmadı Emrah gibi ama takım içinde çok sevilmeyen, hatta en büyük kösteği takımı ve takım arkadaşı olan, yine de 4 yarış kazanan ve pilotlar şampiyonasında lider olan birini kalkıp ayakta alkışlamak lazım. Hele de sezon başında 2. pilot olması beklenen biriyse bu. Yıldız tozundan yapılmış Vettel'in, ardı ardına hatalar yaptığı (güvenlik aracı arkasında uyumayı kim açıklayabilir), hatta bazen kendisine direkt daldığı (Türkiye GP'sini hepimiz hatırlıyoruz) 2010 sezonu için, Webber'in şampiyon olmasını canı gönülden diliyorum. Minardi okulundan yetişmiş bir şampiyon daha!

09 Ağustos 2010

MINI Ralli Parkurlarında

Bloglardan uzak kaldığım zaman içerisinde beni en heyecanlandıran haber, MINI'nin WRC'ye dönmeye karar verdiği haberi oldu. Hem de Prodrive ile.

David Richards tarafından yönetilen Prodrive için iki kelam etmek ile başlayalım. Subaru markasını WRC'ye getiren ve yaklaşık 20 yıl işbirliğini devam ettiren Prodrive atölyesi, Subaru'nun finansal sebeplerle spordan çekilmesinin ardından bir boşluğa düşmüştü. Geçen sene Formula 1'e girmek için hazırlık yapmışlar ama seçilememişlerdi. Daha önce BAR takımının başında gördüğümüz Richards, seçilmeme sebepleri olarak Cosworth motoru kullanmayacaklarını açıklamalarını göstermişti. Ne kadar doğru bilinmez ama Prodrive, bir şekilde F1'e girebilseydi, en az Lotus kadar iyi işler çıkarabilirdi bence.

Elinde kadrosu ve ekipmanı bulunan Prodrive ve Richards, WRC'ye tekrar odaklanmaya karar verdiklerinde, normal rota olan "bir üretici ikna et-araç al-modifiye et" yolunun tam tersini yapmışlar. Ideal bir ralli aracı (bir dahaki senenin S1600 kurallarına göre tabi) nasıl olmalıdır sorusundan yola çıkmışlar ve en sonunda 11 araçlık bir liste yapmışlar. Sonra da ellerindeki listenin üreticileri ile konuşmaya başlamışlar. Işin garip tarafı, MINI, boyutları kuralların gerektirdiğinden küçük olduğu için, bu listede değilmiş. Daha sonra MINI'nin yeni Countryman modelini geliştirdiğini öğrenmişler ve hemen karar verilmiş. Ideal bir prosedür! (Bunları wrc.com'un David Richards ile yaptığı röportajdan okuyabilirsiniz, ama elindeki 11 araçlık listeyi açıklamaması insanda merak uyandırıyor)

Tabi ki normal bir Cooper S yerine Countryman görmek üzücü olsa da, yıllar yılı ralli parkurlarında kendini kanıtlamış MINI'nin, WRC sahnesine dönüyor olması inanılmaz heyecan verici. Heyecan verici olduğu kadar da önemli. Bir süredir hem F1'den hem de WRC'den kaçıyordu üreticiler (Subaru-Suzuki-Honda ilk akla gelen örnekler). MINI'nin fabrika takımı olarak spora gelmesi, hem Citroen ve Ford ikilisinin biraz da sıkıcılığını kıracaktır, hem MINI gibi bir markanın spora girmesi ilgiyi fazlasıyla arttıracaktır, hem de MINI'nin başarısı diğer üreticilere de önemli sinyaller gönderecektir. Böylece WRC, bir süredir devam ettirdiği iki takımlı halinden, çok daha heyecan verici, bol üreticili yıllarına geri dönebilecek, bununla beraber yetenekli pilotları ikinci takımlarda veya ilk takımların üçüncü pilotu olarak değil, adam gibi yerlerde görebileceğiz. Yani kesinlikle win-win bir durum.

Hemen not düşelim, 2011 sezonunda MINI, belli yarışlarda yarışacak, 2012 sezonu itibariyle tam takvim olarak parkurlarda olacak.

BMW motorlu ve destekli MINI'nin ardından, bir haber de Saab cephesinden geldi. Saab da yıllarını ralli parkurlarında geçirmiş bir firma olarak, yeniden WRC'ye dönmek istediğini, ve hatta bu yolda belli bir aşama kaydettiğini duyurdu. Geçen sene bu zamanlarda batmak üzere olan ve son dakikada (gerçekten son dakikada, hatta uzatmalarda) Spyker tarafından satın alınıp kurtulan şirketin, bir yıl sonra WRC'ye dönecek olması, bazı şeylerin doğru gittiğini veya gideceğini gösteriyor. Skoda gibi aslında kötü bir markanın bile, ralli araçlarıyla imajını nasıl etkileyebildiğini muhtemelen Saab'ın sahipleri de görmüştür. Umarız onların da projesi, Honda'nınki gibi olmaz.

Bu arada FIA'nın maliyet düşürme politikalarının, galiba adım adım başarıya ulaştığını da bu vesile ile (en azından WRC sahnesinde) görüyoruz.

06 Ağustos 2010

Temmuz'a Bakış

Ben yokken olan olaylara kısaca bir bakalım, yorumunu yapalım, sonra teker teker postlar gireriz.

- F1'de Ferrari'nin geri dönüşünü görmemek imkansız. Valencia ve Ingiltere'de yaşadıkları şanssızlıkları Almanya'da kırdılar ve duble ile geri döndüler. Son 4 yarışın karakterlerinin farklı olduğunu ve Ferrari'nin hepsinde hızlı olabildiğini görünce sezonun geri kalanında da iyi olurlar diyor insan. Yine de flexi-kanatların buradaki etkisini ve FIA'nın getirdiği yeni denetimlerle bu gelişimin baltalanıp baltalanmayacağını göreceğiz Spa'da.

- Takım emirleri konusu çok konuşuldu ve 8 Eylül'deki duruşmaya kadar da çok konuşulacak belli ki. Bu konuda iki ekstrem var: Biri Almanya GP'sindeki Alonso&Massa, diğeri Türkiye GP'sindeki Vettel&Webber. Bir taraftar olarak hangisini izlemek daha zevkliydi? Tabi ki Red Bull'un başına gelenleri. Kaldı ki Alonso, Massa'yı eninde sonunda geçecek kadar hızlıydı ve geçmesi gerekiyordu. Pilotlar oraya yarışmak için geliyorlar ve günün sonunda her zaman en hızlı pilot kazanmıyor (bknz Alonso'nun Vettel'e yaptığı savunma hemen bir sonraki yarışta). O yüzden takım emirleri, yarış zevkini azaltıyor ve nihai hedef buysa kaldırması daha mantıklı. Yine de takımlar bir şekilde bunu yapacaklardır.

- Rob Smedley'nin Massa'ya yol vermesini üstü kapalı iletmesinden sonra özür dilemesi, iç burkucuydu.

- Ilk 5 pilotun 20 puan içinde sıralanması, inanılmaz bir sezon finaline doğru gittiğimizin habercisidir. Son saniyede kazanılan iki şampiyonluk gördük yakın tarihte, daha ne kadar iyi olabilir ki diyorduk. Bu sefer çok daha iyi olabilir, Abu Dhabi bütün beklentilerin üstüne çıkabilir. Buna benzer bir şey en son 2003 Ingiltere GP'sinde yaşanmıştı. Richard Burns, Carlos Sainz, Sebastian Loeb ve Petter Solberg, sezonun son yarışına şampiyonluk şansı ile girmişlerdi. Burns, yarıştan önce bayılınca yarıştan çekilmek zorunda kalmıştı, daha sonraki tetkiklerde kanser olduğu ortaya çıkmış ve 2005'te de hayatını kaybetmişti. Hakkında apayrı bir post da yazmak lazım. Konuyu dağıtmadan, bu tip bir sezon finali bizi bekliyor olabilir F1'de de.

- Bu arada Schumacher'in Barrichello'yu sıkıştırması var. Schumacher yıllarca üstüste şampiyonluklar yaşarken yolundan devamlı çekilen, yardım eden Barrichello'yu duvara kadar sıkıştırması. Jacques Villenueve'e çarparken bile Schumi'nin karizması bu kadar çizilmemişti benim gözümde. Üzüldüm.

- Kore GP'sinin yapılıp yapılmayacağı baya tartışılmaya başlandı bugünlerde. Pistin inşaatının planlandığı şekilde gitmesi OK ama Kuzey-Güney Kore gerilimlerinin gölgesinde. Açıkçası Kuzey'in Güney'e savaş açacak kadar gücü olduğunu düşünmediğimden bu yarışın da yapılacağına inanıyorum.

- Austin'deki yarış ile ilgili de detaylar geliyor ama hala çok net değil. 2012'deki yarışın bizim yarışın yerine gelebileceği de bir ihtimal. Eğer Alman dergilerinin sızdırdığı gibi bir 2011 takvimi varsa, Kanada'dan hemen sonra Türkiye GP'si olacak gelecek sene. Bir sonraki sene bizim için kritik olan bir sene ve Austin'deki pist inşa olursa Türkiye GP, Kanada'dan sonraki yerini Austin'e kaptırabilir maalesef. Umarız olmaz!

- Doğruya doğru, pasif olduğum günlerde en heyecanlandığım haber MINI'nin ralliye geri döneceği haberi oldu, hem de Prodrive ile birlikte. Subaru, WRC'den çekildiğinden beri Prodrive boynu bükük duruyordu, F1'e de girememişlerdi. David Richards her zaman heyecan verici bir karakter oldu benim için ve Prodrive'ın sonunda ralliye, hem de MINI gibi bir ikon ile girmesi şimdiden tüylerimi diken diken ediyor. Homologe edecekleri araç MINI Countryman bu arada. Bunun hakkında daha uzun bir post geliyor.

- Geçen sene neredeyse batan, yokoldu denilen Saab da, Spyker tarafından satın alındıktan sonra, MINI'nin ardından WRC'ye girmek istediğini belirtti. Bu haberlerden sonra insan soruyor: Bakalım Wolksvagen'i F1 mi yoksa WRC mi kapacak?

- Finlandiya Rallisi, Ford'un en büyük kalesi ve şampiyonada bir şey yapmak istiyorsa oynaması gereken son kozdu. Hirvonen, bir düzine takla atana kadar gayet iyi de gidiyorlardı ama artık bence Hirvonen'in şampiyonluk şansı tamamen bitti. Ford'un bayrağını ise ikinci pilotları Latvala taşıyor, o da bakalım nereye kadar?

- Ford'un Sebastian Ogier için yaptığı teklifi de genç Fransız reddetmiş gözüküyor. Fransız ekolünün şu anda Fin ekolünü geçtiğini görebiliriz en azından rallide. Seneye nolacağı ise bir soru işareti.

- Genç kategorilere dönersek Ferrari'nin genç umudu, Nicholas Todt'un menajerliğini yaptığı Jules Bianchi, Macaristan'da ciddi bir kaza ile ağır yaralandı. Ferrari'den yapılan açıklama uzun süre yarışamayacağı, bazı kaynaklar ise yarış hayatının bittiğini söylüyor. Ilk defa genç pilot programı yapan Ferrari için büyük şanssızlık, genç Jules için ise tam bir yıkım heralde. Gelecekte Ferrari koltuğu garantideyken böyle bir darbe yemek, düşman başına bile fazla. Bir not olarak, Jules Bianchi'ye çarpan pilot, eskiden Superleague Formula'da Galatasaray adına yarışan Çinli Ho-Pin Tung.


gp2 gp d'hongrie big big big crash
Yükleyen crash71100. - En heyecanlı yarış ve çarpışma videoları.

Yarışma: Almanya ve Macaristan Sonrası


Sonunda geri geldik hayata, bu sıcakta ne kadar hayata geri gelinebiliyorsa! Bıraktığımız yerde yarışma yazıları vardı, işkembeden atanlar, yaradana sığınanlar vardı. Bakalım neler neler olmuş:

Mali Selışık: 24+4+4= 32
Sinan Kolat: 22+3+2= 27
Obiyah: 16+4+1= 21
Sukullacı: 14+3+2= 19
Nazl_: 7+2+0= 9

Belli ama yine de açıklamakta fayda var; şu ana kadar toplanmış puanlar+Almanya GP+Macaristan GP olarak gidiyor puanlar. Bu periyotta işkembesini en iyi çalıştıran Mali olmuş ve 8 puan ile arayı açtı benimle. Obiyah, Sukullacı ve benim 5'er puan çekmemizden, ortalama bir işkembenin neler yapabileceğini görmüş olduk, Nazlı ise sıcakları ve suni çimi bahane edip önümüzdeki hızlı pistlere bakacaktır. Yine de yarışmaya sonradan katılan biri için hiç fena değil.

Ama artık adam gibi postlar girme zamanı geldi. Evimde henüz internet yok, o yüzden çok hızlı olmayacak bunlar ama. Yine de Finlandiya Rallisi ve Macaristan GP'si sonrası verilen yaz arasında, biz de biraz ara kaparız.
Related Posts with Thumbnails