17 Şubat 2010

F1'e Dönmesini Istediğim 5 Pist

Mastürbatif bir şekilde kendini "pinnacle of motorsports" olarak açıklar F1 camiası. Haksız da sayılmazlar. Ama sorarlar o zaman, niye senelerdir yarışları daha heyecanlı hale getirmeye çalışırsınız? Demek ki bir yerlerde bir şeyler eksik.

Genelde Formula 1'in sorunu, geçişlerin azlığı denilerek geçiştirilir. Ama galiba Imola 94'ten beri bazı şeyler değişti. Güvenlik bakımından geliştirilmesi gereken çok şey vardı, ama bunları Formula 1 tarihini hiçe sayarak yapmak doğru muydu, başka yollar bulunur muydu? Geçen geçmiş zaten, ama dönüp tarihin yazıldığı o efsane pistlere bakmadan olmaz. Neyse ki Spa ve Montreal geri döndü de bu listede değiller artık.

Adeleide:
Adeleide ile ilgili kafamdaki ilk anı, Formula 1'in piste son kez uğradığı 1995 yılına ait. Damon Hill'in, ikinci olan Panis'e iki tur fark atması, o an bana ne kadar inanılmaz gözüküyorsa, şu an hala o kadar inanılmaz gözüküyor. Düşününce zaten, eski yarışlarda yarışdışı kalmalar çok daha fazlaydı, o yüzden sürprizler daha çok olurdu.

Adeleide, kendine özgü karakterlerini çok bariz bir şekilde gösteren bir pistti. Fazlasıyla keskin hatta 90 derecelik dönüşleri bol olan şekli, yarışın bir doğal park içinde yapılmasından dolayı aslında. Bununla beraber, yağmurları ile de akıllarda kalmış bir yer burası. Özellikle 1991'de, 14 turun ardından kırmızı bayrak ile durdurulan yarış, Formula 1 tarihinin en kısa yarışı hala. Kırmızı bayrakların sebebi ise yağmur.

1993, 1994 ve 1995 Adeleide yarışları ise hafızalarda hala taze. 93 sezonunun son yarışı, Alain Prost'un şampiyon olarak pistlere veda ettiği yarış. Yarışı kazanan ezeli rakibi Senna ise, Prost'un emekli olmasıyla önünün açıldığını düşünmüştür muhtemelen. Ama bu yarış galibiyeti, tarih sayfalarına Senna'nın son galibiyeti olarak geçti. 94 Adeleide'in iki aktörü ise Hill ve Schumacher'di. 1 puanla şampiyon olanlar yazısında değinmiştik bu yarışa uzun uzun, tekrarlamanın alemi yok. 95'te ise Hill, yukarıda anlattığım gibi 2 tur farkla kazanırken, asıl akıllarda kalan, Mika Hakkinen'in antremanlarda yaptığı kaza olacaktı. Jones Düzlüğü ile Brabham Düzlüğü arasındaki süper hızlı Brewery virajında aracının kontrolünü kaybeden Flying Fin, gerçek anlamda havalanarak bariyerlere bindirmiş ve hayatını kurtarmak için görevlilerin, Hakkinen'e pist üzerinde acil trakeostomi uygulaması gerekmişti.

Avustralya GP'si, 1996'dan itibaren Melbourne'de, genelde sezonun ilk yarışı olarak, yapılıyor. Onu da seviyoruz ama Adeleide'i de hasretle anıyoruz. Modern güvenlik talimatları, bu hasretin bitmesini neredeyse imkansız kılıyor.

Fuji Speedway:
Aslında NASCAR'ın Japon versiyonu yapılması için niyetlenilen pist, yıllar boyunca şahane Japonya GP'lerine ev sahipliği yapmıştı. Yakın bir tarihe kadar F1 takvimindeydi de. Ama 2009'dan itibaren yerini Japonya'nın diğer medari iftiharı Suzuka'ya kaptırmış durumda. Bana kalsa ikisini de takvime koyarım ama Suzuka Honda'nın, Fuji Toyota'nın olunca, Japonlar için F1 yarışının hangi pistte yapılacağı farklı boyutta bir tartışma oluyor.

Adeleide gibi Suzuka'nın da en belirgin özelliklerinden biri yağan yağmurları. Mistik Fuji Dağı'nın eteklerindeki pistte, fazlasıyla yarış yağmurdan etkilenmiş ve sonuçları değişmişti. Bunların muhtemelen en dramatiği, televizyondan canlı yayınlanan ilk Formula 1 yarışı da olan 1976 Fuji yarışıydı. Niki Lauda'nın, yarışılamayacak kadar tehlikeli bulduğu yarışı 5. bitiren James Hunt, kariyerinin ilk ve tek şampiyonluğuna, gök yarılmışçasına yağan yağmur altında erişecekti.

2007'de şampiyonluğu endirekt etkileyecekti Fuji. Yine göz gözü görmeyen şekilde yağan yağmurda koşulan yarışta Alonso, lider giderken kaza yapıp yarışdışı kalacaktı. Hamilton yarışı kazanırken Raikkonen, David Coulthard'a ilk virajın dışından inanılmaz bir hamle yapıp geçecek ve sene sonunda tek puanla şampiyon olmasının ilk adımını atmış olacaktı.

Ilk versiyonundaki eğik duvarı hala duran ama kullanılmayan, pistin uzak köşesindeki hızlı bölümü zor bir şikan ile yavaşlatılan ve 1.5 kilometrelik start-finiş düzlüğü ile akıllara ziyan bu pist için Toyota yetkililerine sesleniyorum: Takımı çektiniz, bari pisti geri verin!

Montjuic Park:
Bundan bir kaç sene önce, her tarafı park olan ve içinde bir de Joan Miro müzesi barındıran bu tepeyi yürürken, o yollarda bir zamanlar Formula 1 yarışı yapıldığını bilmiyordum. Şimdi biliyorum ve geri dönmesini çok istiyorum. Virajlı yokuş aşağı kısmı ve öncesindeki hızlı tırmanışı ile, modern F1 pistlerinde görmediğimiz bir karakter sergiliyor aslında Montjuic. Aynı zamanda Barcelona'nın da tam içinde.

Ama Montjuic'in park statüsü ve yer sorunu, o günkü güvenlik sorunlarının hiç bir şekilde iyileştirilmesine imkan vermediği için bu pistin takvime dönmesi imkansız gibi. Biz o zaman geriye dönelim ve eski yarışları analım. Madrid'deki Jamara ile Ispanya GP'sini paylaşan Montjuic'in efsanesi Jackie Stewart'tı. 69'daki ilk yarışı Chris Amon, Graham Hill ve Jochen Rindt'in önünde bitirirken, 71'deki ikincisinde kurbanı Jacky Icxx idi. Iki sene sonranın galibi ise Fittipaldi'ydi. Güvenlik sorunlarından dolayı Montjuic için zaman daralıyordu aslında, ama 1975'te olanlar, bu yarışı takvimden final şekilde çıkardı. Rolf Stommelen pistten çıktığında 15 seyirci ve kendisi hayatını kaybediyordu. Formula 1 de bir daha Montjuic'e dönmüyordu.

Imola
Şu anda Ferrari'nin ev sahibi olduğu yarış Monza sayılır ama eskiden tifosilerin asıl mekanı Imola idi. Çünkü bir aralar San Marino GP'sinin koşulduğu yer ile Maranello arası sadece 80 km. Hatta pistin asıl ismi Autodromo Enzo e Dino Ferrari.

Imola'nın en belirgin karakteri, Monza gibi uzun ve hızlı bir pist olmasıydı. Özellikle Tamburello ve Villenuve virajları, uzun düzlükler arasında hafif açılı olmaları ile çok tehlikeliydiler. Zaten Formula 1'deki güvenlik devrimi de 1994 San Marino GP'sinden sonra yaşandı. Daha cuma gününden kötü başlamıştı haftasonu. O zamanların genç pilotu Barrichello, bir kerb'den hızlı geçince havalanmış ve bariyerlere konmuştu. Kaza sırasında bilinci kapanan Rubinho, hala olayı hatırlamıyor. Cumartesi ise Avusturyalı Roland Ratzenberg, Villenueve virajında kafadan duvara girince olay yerinde hayatını kaybetmişti. Ayrton Senna pol pozisyonunu kazanmış olsa da Ratzenberg'in kazasından çok etkilenmişti ve bunu bir şekilde göstermek istiyordu. Pazar günü Tamburello'da kaza yapıp direksiyon mili göğsünü deldikten sonra, görevliler ağır yaralı Senna'yı araçtan çıkarırken, koltuğunun altında Avusturya bayrağı bulmuşlardı. Kazansaydı, Roland'ın anısına onu gösterecekti. Onun yerine, ertesi yarış Monaco'da yanyana Avusturya ve Brezilya bayrakları vardı gridin başında.

Bu olaydan sonra Imola, Formula 1'in kendisi gibi, bir daha eskisi gibi olmayacaktı. Hem Tamburello hem de Villenueve virajlarına şikanlar eklenmişti. Bu haliyle 2006'ya kadar San Marino GP'sine ev sahipliği yapmaya devam etti pist. Ama takvimde bulunması, fasilitelerin yıkık dökük halinden çok, Ferrari'nin politik gücü sayesindeydi. Ama 2007 civarında, pitlerin ve binaların hali o kadar harabeydi ki Ferrari bile bir şey diyemedi Imola'nın takvime alınmamasına.

Nürburgring Nordschleife:
Pistler, kullanıldıkça doğal olarak eskir. Devamlı gelişen güvenlik kurallarına göre yenilenmeleri, kendilerini geliştirmeleri gerekir. Geliştiremeyenler de gider. Yukarıdakilerin hepsinin de kaderi böyle olmuştur. Nürburgring'in de kaderi değişik değil belki. Ama bu efsane pist, hiç bir zaman devrilmedi bir bakıma. Diğer pistler eskiyip sephia rengine bürünürken Nürburgring, hala dünyadaki bütün pistlere yukarıdan bakmaya, alevli gözleri ile pilotları uzaktan korkutmaya devam eder. Start-finiş düzlüğünde motorların piste meydan okuyan yırtıcı sesleri değil, pistin pilotlara meydan okuyan Wagner tarzı klasik müzikleri duyulur. Nürburgring pistinin kuzey konfigürasyonu, Nordschleife, ölmedi, kalbimizde yaşıyor.

23 kilometrelik Nordschleife, bir çok karakteristiği bünyesinde barındırıyor. Uzunluğu, bitmek bilmeyen virajları, iki tarafındaki ormanları, darlığı, kaçış alanlarının azlığı ve ufuklara uzanan arka düzlüğü ile başka hiç bir pist ile kıyas kabul etmez Jackie Stewart'ın Yeşil Cehennem dediği pist. Ama o cehennemi yeşilden çok alev kırmızısı şeklinde yaşayan, tarihte pisti 7 dakikanın altında bitirebilen tek kişi olan Niki Lauda olmuştu. Bücür Avusturyalı, 1976'daki yarışın ikinci turunda, full depo ile yoldan çıkıp neredeyse tamamen yandığından beri, şu anki (itiraf edelim) çirkin halinde.

Gittikçe kısalan, tribünler eklenen ve televizyon yayınına uygun pistlerin Formula 1 takvimini domine etmeye başladığı yıllarda Nürburgring için de yolun sonuna geliniyordu. Etrafındaki dağlardan ve ormanlardan dolayı pisti değiştirmek neredeyse imkansızdı. Niki Lauda'nın kazasından hemen sonra pist kapatılmış ve yeni bir Nürburgring yaratılmaya başlanmıştı. Şu anda da Nordschleife'nin yakınında, yepyeni modern bir pistte iki yılda bir Almanya GP'si koşuluyor. Ama bu dev, hala hayranlarına hizmet ediyor. Yolunuz düşerse aracınızla girebilir ve virajlarında o eski rüzgarları yakalayabilirsiniz.

14 Şubat 2010

Nereden Nereye

Before...

After...

Isveç Rallisi'nde Sona Gelirken

Sezonun ilk yarışında, 21 etabın 20'si tamamlanmışken sıralama neredeyse belli oldu. Ilk günün lideri Hirvonen, ikinci ve üçüncü günde de liderliğini kaybetmedi ve sonunda Sebastian Loeb'ü de yıldırdı. Tek etap kaldı ve arada 36 saniye var.

Uzun zamandır Loeb'ü böyle görmemiştim. 3. günün ortasında, Hirvonen'in kendisi için fazla hızlı olduğunu, hata yapacak kadar kendisini zorlasa bile Hirvonen'in hızına yetişemediğini itiraf etmiş ve artık tek hedefinin yarışı ikinci sırada bitirmek olduğunu belirtmişti. Insan sormadan edemiyor, acaba Loeb motivasyonunu mu kaybediyor? Ya da Hirvonen'in bu seneki daha saldırgan tavrına bekle-gör mü yapıyor?

Tamamen psikolojik bir savaş alanına çekiliyor Citroen-Ford kapışması. Şu an için de Ford sanki bir adım önde. Ihtiyaçları da vardı kesinlikle, geçen seneki basit hatalarından sonra. Onların işine yarayan şeylerden biri de, takvimin Isveç'te başlıyor olması. Daha önce Monte Carlo Rallisi, Loeb'ün herkesten çok üstün olduğu ve yıla 1-0 önde başladığı bir yerdi. Isveç ise Loeb'ün sevmediği ve bunu açık açık söylediği bir ralli. Bakalım Hirvonen, yelkenlerini dolduran bu rüzgar ile Loeb'ü durdurabilecek mi bu sene?

Ikinci pilotlar kapışmasında da Ford, Citroen'e üstünlük sağladı. Jari Matti Latvala, ilk gün gerisinde kaldığı Dani Sordo'yu, Ispanyol pilotun ikinci günkü ısı kalkanı sorunları sayesinde geçti ve bu sefer yerini korumayı başardı. Eğer son etapta da bir saçmalık yapmazsa, aradaki 1 dakikalık fark ona rahatça yeter. Ford da, Meksika'ya Citroen'in önünde ve kendine güveni tam gider.

Fabrika takımlarının hemen arkasında Citroen'in Fransız genci Ogier var. O da aslında yabancısı olduğu karlı etaplara çabuk alıştı ve seneye 5.lik ile başladı. Arkasında Solberg kardeşlerden büyüğü Henning, Malcolm Wilson'ın oğlu Matthew, Norveç altyapısından çıkma Mads Östberg, Solberg'lerin küçüğü Petter ve Per Gunnar Anderson, ilk 10'u tamamlıyor.

Her ne kadar emekliliğinden dönüp ralliyi kazanmasının bizim hayallerimizde kalacağı belli olsa da Marcus Gronhölm'ü 24. olarak görmek üzüyor. Ikinci gün yaşadığı sorunlardan belini doğrultamasa da en azından ilk 25'e geri döndü. Yine ikinci gün sorun yaşayan ve zirveden uzak kalan Kimi Raikkonen ise hala öğrenme aşamasında. Yine de kar yataklarında sıkışmadığı zamanlarda ne kadar hızlı olabileceğini gösterdi.

Artık 21. etap Varmullsasen kaldı bir tek, bu arada tek hata yapabilecek kişi Latvala gibi. Özel seyirci etaplarında bile yarışdışı kalma potansiyeli olan genç Fin de bir sorun yaşamazsa yarış büyük ihtimalle böyle biter. Ve Hirvonen, değişen puan sisteminin ilk 25 puanını aldı sayılır. Mart başında da Meksika'ya lider gider.

Tommi ve Kimi

Tommi ile Kimi'yi kıyaslamak zor, ama en bariz ortak yönleri doğal hızları. Teknik her zaman geliştirilebilir, Kimi ile de bunun üstünde çalışıyoruz şu anda. Ama hız öğrenilmez. Kimi bugün, hız ve tekniği birleştirince neler olabileceğini gösterdi. O'nun gelişimi beni çok etkiledi, bunun üstünde daha da çok çalışacağız.


Kaj Lindström
Tommi Makkinen ile 4 sene üstüste şampiyonluk yaşayan ve şu anda Raikkonen'in co-pilotu olan Lindström'ün, tecrübesi ile hem iki pilotu karşılaştırıyor hem de nasıl bir mentor olduğunu gösteriyor.

12 Şubat 2010

Isveç Rallisi Ilk Gün Sonu

Sonunda Dünya Ralli Şampiyonası startı verildi Karlstad'da bu sabah, dün akşam Dani Sordo'nun kazandığı özel seyirci etabını saymıyorum.

3 etabın ikişer kere geçildiği gün, tam anlamıyla iki farklı durum ortaya çıkardı. Loeb, güne çok iyi başladı. Hirvonen ise ancak Sordo ile arkadan takip etmek durumunda kaldı. Latvala ise dördüncülüğünü pekiştirici bir sürüş ile podyumun uzağındaydı. Ne olduysa, gün ortası servisten sonra oldu. Karla kaplı etapların bozulması ile yol tutuşlar değişince Loeb, Isveç Rallisi'ni neden sevmediğini hatırladı heralde. Sebepsiz bir şekilde Hirvonen'e zaman kaybetmeye başladı. Gün sonunda Hirvonen, Loeb'ün 8 saniye önünde liderdi. Sordo ise üçüncüydü. Etaplardan ikinci geçişlerin Ford'a yaradığı, Latvala'nın da Sordo'ya yetiştiğini gördük.

Etapların ikinci koşuları başladığında, her ne kadar Hirvonen, lastiklerini fazla agresif kullandığını düşünse de, gün sonunda kazanan o oldu. Loeb'ün lastiklerini riske atmaması ise gün sonunda beklediği avantajı kendisine getirmedi. Enteresan olan, genelde tam tersi olurdu şimdiye kadar. Hirvonen temkinli, Loeb ise atak olurdu.

Günün diğer haberlerinde Petter Solberg'in Matthew Wilson ile çarpıştığını ama ikisinin de ralliye devam ettiğini, Marcus Gronhölm ve Kimi Raikkonen'in SS5'te sorunlarla karşılaştılar, Ogier ise kariyerindeki ilk Isveç Rallisi'nde fabrika takımları haricinde lider (yani genel klasmanda 5.).

Yarın yeni bir gün, yeni etaplar ama kar, hep kar!

10 Şubat 2010

RB6

Eski takımlardan sona kalan Red Bull, Adrian Newey'in yeni bebeğini bugün Jerez'de tanıttı. Bu seneki araç, geçen senekinin evrimi doğal olarak. Diğer takımlarla radikal farklılıklar olmasa da, sanki bütün çözümler bir adım ileri götürülmüş. Sharkfin motor kapağı arka kanat ile birleştirilmiş ama Mclaren'deki gibi boşluk yok, tam plaka var. Burundaki v şekil çözüm ilerletilmiş, burun yan kapakları yükseltilmiş. Çok güzel gözüktüğü bir gerçek, bakalım bugün başlayan Jerez testinde nasıl bir performans gösterecek.

09 Şubat 2010

WRC 2010 Sezonu Başlıyor!

Formula 1 testleri ve araç tanıtımları, haberlerde daha çok yer alsa da bu haftasonu WRC sezonu başlıyor asıl. Son yıllarda kalitesinde düşüş yaşansa da, Jean Todt'un da yardımıyla, hakkettiği yere geleceğine inandığım bu mükemmel spor olayı, 2010 başlangıcını Isveç'te yapacak. Karlstad'ın kuzeyindeki parkurlar şimdiden karlarla dolu. Yarışacak isimler ise son derece heyecan verici.
En başta son yılların ezeli rakipleri Loeb ve Hirvonen var. Ford pilotu Hirvonen, bu sene temkinli ve garantici yarışmayı bırakıp daha atak olmak istediğini her yerde belirtiyor. Hırs yapması tabi ki sevindirici, çünkü Loeb, her ne kadar geçen sene 1 puan ile şampiyon olsa da, aslında potansiyelini tam anlamıyla kullanmamıştı. Kimse onu sonuna kadar zorlayamıyor maalesef, buna Hirvonen ve Citroen'den takım arkadaşı Sordo da dahil. Yalnız Hirvonen, gereken o ekstra hıza ulaşmaya çalışırken yolda kalmaya da dikkat etmeli. Motorsporları tarihi, birincilikler kazanıp şampiyon olamamış bir çok pilot ile dolu.

Bir yandan da Jari Matti-Latvala ile Dani Sordo rekabeti var. Ford ve Citroen'in ikinci pilotları, genelde birbirini yakın takip eden takım liderlerinin şampiyon olmasında her zaman çok önemli rol oynadı. Iki takımdan birinin yapacağı bir duble, diğer takımın şampiyon adayı pilot için önemli bir sıkıntı oldu. Geçen sene JML, son derece basit hatalar yapmış, hem Hirvonen'in şampiyonluk şansını azaltmış hem de Ford'a Markalar Şampiyonası'nda çok önemli puanlar kaybettirmişti. Hele de Polonya'da son özel seyirci etabında kaza yapıp ikinciliği kaybetmesi ve Portekiz'de attığı 17 takla hala akıllarda ilk günkü kadar taze.

Bir yandan da F1'den bu sene WRC'ye geçiş yapan Kimi Raikkonen var. Çok ciddi bir medya çekimi yaratıyor, uzun süredir WRC bu tip şeylere hasret kalmıştı açıkçası. Şampiyonluk beklenmiyor bu sene ama eğer F1'e dönmeyip parkurlarda devam ederse ileride ciddi başarılar yakalayabilir. Yanında da yılların eskitemediği, Makkinen'in co-pilotu Kaj Lindström var, daha önce katıldığı yarışlardaki gibi. Ayrıca Grönholm de Isveç Rallisi'ne katılmaya karar verdi ve bizleri sevindirdi. Amerikalı Ken Block, kendi Monster Rallye Takımı ile internetteki videolarda gösterdiği kabiliyetleri parkurlara taşımaya çalışacak (Isveç'te yok ama kendisi, ufak bir not olarak). Ayrıca bir güzel gelişme de Petter Solberg'in yıllar sonra ilk defa doğru düzgün bir araç ile (Citroen C4) yarışacağı. Güleryüzlü Norveçli'nin tekrardan yüzünün gülmesini isterim açıkçası.

Bir yandan da kural değişiklikleri var tabi ki. Kafaları karıştıran Superally sistemi gitti, onun yerine günün tamamını bitirenlere ekstra puan veriliyor. Bütün günü kapsamadığı sürece gece etaplarına izin çıktı. Eskisi gibi her ralli 3 gün sürmek zorunda değil, 2 veya 4 gün de sürebilir. Ama tabi ki seneye başlayacak S2000 kurallarının yanında bunlar son derece sıradan (S2000 değişimine daha sonra değiniriz).

Şimdiden Isveç Rallisi'nn heyecanı bünyeyi sardı, haftasonu olan biteni, görsel materyalleri yine sofraya sunar, üstünde konuşur, sevinir üzülürüz hep beraber. Viva la 2010!

Yeni Force India: VJM03


Bugün Force India, 2010 aracını tanıttı. Mclaren tarzı bir sharkfin motor kapağını, VJM03'te de görebiliyoruz. Vijay Mallya, geçen sene elde ettikleri başarılı performansın devamını göstermek istediklerini söyledi, zaten başka ne söyleyebilirdi. Ama önemli olan kısmı, bu sene bu dediklerine daha fazla insan şimdiden inanabiliyor. Geçen sene başarı sözü verirken genelde gülüp geçiyordu herkes.

Bunun yanında pilot istikrarı ve geçen seneki gibi son dakikada motor-vites değişimi yapmak zorunda olmadıkları için, daha ileriye daha rahat gidebileceklerini düşünmek hayal değil. Iyi şanslar şimdiden. Yarın yeni Red Bull görücüye çıkacak, onun daha heyecan verici olacağı ise kesin.

05 Şubat 2010

Bruno Senna'nın Yetenekleri

Campos Meta'nın akıbetinin belli olmaması, bir F1 fanı olarak en çok Senna soyadının geri dönememesi bakımından üzüyor beni. Aslına bakacak olursanız, Bruno'nun da sıkıntısı, Ayrton'un gölgesinde kalması. Ama kendisinde yetenek olduğunu kanıtlamak için fırsat arıyor. Bakmış takımın Bahreyn'e gidip gidemeyeceği meçhul, o da yeteneklerini internette gösteriyor. Bakınız, evinde video yapmış.

Keşke Call of Duty'de değil de Gran Turismo'daki yeteneklerini izleyebilseydik ama...

Marcus Grönholm'ün Dönüşü

2000'lerin başındaki eski şampiyon dolu WRC tayfasından en son emekliye ayrılan olmuştu Grönholm. McRae, Burns, Sainz, Makkinen ile şimdilerde çok özlediğimiz türden bir rekabet yaratmış, sonra da sahneyi Solberg, Loeb ve kendi öğrencisi Hirvonen'e bırakmıştı.

Geçen aylarda 2010 sezonunun açılışını yapacak Isveç Rallisi'nde yarışmaya karar vermişti, dün gelen haberlerde hazırlık olarak Norveç Rallisi'ne de katılacağını öğrendik, ayrı bir sevindik. Evet, belki ne önemi var, misafir bir eski şampiyon, ama hem kişisel olarak sevindiğim bir haber hem de bu senenin gittikçe dikkat çeken WRC ekiplerine güzel bir ekleme. Isveç Rallisi'ni daha bir hevesle beklemek için bir sebep daha. Zaten 12'sine ne kaldı ki şunun şurasında, tek bir hafta!!

CFD Piste Indi

Virgin GP, aracını tanıttıktan sonra piste de indirerek yeni takımlar arasındaki lider konumunu perçinlemiş oldu. Timo Glock'un yaptığı shakedown'da herhangi bir sorun yaşanmamış.

Bu, Formula 1'de bir era'nın da başlangıcı oluyor aynı zamanda. VR-01, tamamen CFD teknoloji ise yapılmış ilk F1 aracı. Yani bu kırmızı-siyah güzel, hiç rüzgar tüneline girmemiş durumda. Virgin'le beraber USF1 de aracını bu yönde tasarladığını açıklamıştı, onlarınki nasıl bir şey olacak göreceğiz.

CFD, Formula 1'de bir süredir kullanılıyor olsa da, şu ana kadar hiç bir araç yüzde yüz bilgisayar ortamında tasarlanmamıştı. Her zaman rüzgar tünelinden de geçer, orada rötuşlar yapılırdı. Daha önce denenmemiş bir şey olması, eski takımların alamayacağı kadar bir risk de getiriyordu beraberinde. Sonuçta bir senenin tamamen heba olması ve rüzgar tüneli yatırımının kullanılmaması anlamına geliyordu. Ama yeni takımlar, hem ekiplerini sıfırdan kurduklarından, hem de başarı olarak kaybedebilecek bir şeyleri olmadığından çok doğal olarak bu yola başvurmuşlar. Eğer başarılı da olurlarsa, diğer takımlar da onların peşinden gelebilir ve böylece yeni takımlar, Formula 1'e ciddi bir katkı yapmış olabilir. Bunu ancak zaman gösterecek.

04 Şubat 2010

Valencia'nın Ardından

Sonunda uzun ama heyecanı bol kış sezonu bitti ve artık yiğitler(in bir kısmı en azından) meydana indi. Valencia'daki 3 günlük test, aslında takımların birbirini tartarak başladığı futbol maçı başlangıcı gibi de oldu diyebiliriz. Tur zamanları önemsiz ama herkesin nerelerde olduğuna dair fikir veriyor.

Bir kere sezonun ilk testinden 3 puanı 3 golle alan bir Ferrari var. Ilk iki gün sakatlıktan çıkan Massa'yı, son gün Alonso taklit edince her gün zaman listelerinin başında kırmızılar vardı. Ciddi de tur sayısı yaptılar, belli bir teknik sıkıntı yaşamadan. Bu sene iddialı oldukları çok açık ama testlerin genel sorusu onlar için de soruluyor: Ne kadar benzinle yarıştınız beyler? Yine de aracın iyi olduğu belli, hız yerinde. Ama testlerde, Ferrari motorunun ne kadar benzin harcadığını anlayamıyoruz.

Ferrari'yle beraber testin diğer yıldızı da, havalı motor kapağı/arka kanat çözümüyle Mclaren'di. Özellikle Hamilton, bu sene şakası olmadığını hem rakiplerine hem de takım içindekilere gösterdi. Button ise maalesef aynı şekilde cevap veremedi. Lewis'in inine düşmesinin ilk sinyalleri mi diye soracaktır Ingiliz basını.

Merc ise bir adım geriden takip etti bu ikiliyi, en azından hız olarak. Ross Brawn da itiraf etmiş geride olduklarını ama sorunların nerede olduğunu bildiklerini ve Jerez testlerine kadar bunları çözeceklerini belirtmiş. Ross'un yalanı olmaz. Ayrıca iki pilotu da Ferrari'nin temposundan çok uzak değillerdi. Bu arada Schumacher'e gösterilen ilgiden de bahsetmek lazım. Aracı kullanmadığı zamanlarda bile büyük bir medya ordusu tarafından takip edildi comeback efsane. Kendisi de 1991'de hissettiklerini hissettiğini açıkladı. Havada aşk kokusu var diyebilir miyiz acaba?

Şampiyonluk adaylarından Red Bull ise bu testi atladı. Onların ne yapacağını bilemiyoruz ama bu 3 takımdan daha az iddialı olmayacakları kesin. Onları da haftaya Jerez'de göreceğiz.

Aslında bence en büyük sürprizi Sauber gerçekleştirdi. Ferrari'den sonra genel olarak ikinci sıralar civarında tutundu Sauber'in sponsorsuz aracı. Ama buradaki sponsorsuz vurgusu önemli, çünkü bu zamanlarla sponsor avında olabilirler. De La Rosa da temkinli konuşmuş, galibiyetler beklemek hata olur demiş. Yine de Sauber'in güzel şeyler yaptığını görmek güzel.

Pilotlarının, araçtan memnun olduğu bir diğer takım da Williams. Rubens de Nico da genel olarak memnunlar. Zamanlar çok parlak olmasa da takımın sözcüsü Claire, twitter'da Rubens'in genel olarak yarış simülasyonuna konsantre olduğunu yazdı. Bu arada Claire, gerçekten testlerin başka bir yıldızıydı. Twitter'ı bütün gün, an be an zamanlar ve fotoğraflarla şenlendirdi. Hem de sırf Williams'ların değil bütün gridin. Nico Rosberg'in, alışkanlıktan yeni Merc'ini gelip Williams garajına park ettiğini bildirmesi de ayrı bir komikti. Belli ki Rosberg, Williams'ta güzel bir iz bırakmış ve Williams kampından hala destek görüyor.

Renault, ilk gün Kubica ile zaman listesinin sonunda yer alsa da özellikle de dolu depo halinde aracın liderle yarışabileceğini söylüyor Leh pilot. Yine de hafif ağırlıklarda sıkıntı yaşayabiliyorlar. Ayrıca Petrov da, bu testte, resmi şekilde F1 aracı kullanan ilk Rus olarak tarihe geçti. Aslında Petrov (ve USF1'in tek pilotu Jose Maria Lopez) hakkında uzun uzun başka bir yazı yazmak lazım. Ayrıca sponsorsuz sarı-siyah aracın, en güzel gözüken araçlardan biri olduğunu da sölemeden geçmeyelim.

Toro Rosso ise ilk defa Red Bull'suz görücüye çıktı. En belirgin teknik sıkıntılar yaşayan takım da onlar oldu yine. Bakalım bu sene, tek başlarına üretici olmanın yükünü ne derecede kaldırabilecekler.

Son not da seyircilere gitsin. Yazılanlara göre, Valencia'daki ilk testi izlemeye 38000 civarında seyirci gelmiş, uzun trafik kuyrukları oluşmuş. Bu sayı genel olarak Türkiye GP'sini izlemeye gelenlerden daha fazla, maalesef. Yani oturmuş bir motorsporları kültürü olan ülkelerin bu işe merakını net bir şekilde göstermiş oluyor. Bir yandan da bu sezonun, daha başlamadan ne kadar ilgi çekeceğini de gözler önüne seriyor. Alonso'nun Ferrari debut'su, Mclaren'in yeni aracı ve tabi ki Schumacher efekti. 2010 gerçekten kımıl kımıl olacak!

Ve Rezervlerde Nick Heidfeld

Quick Nick, bugün Merc GP tarafından rezerv ve test pilotu olarak açıklandı. Merc için iyi, Nick için orta şekerli bir haber. Takım, pilotlarından birine herhangi bir şey olursa, aracını gözü kapalı teslim edebileceği birini buldu. Heidfeld ise 2010'da arkalardaki bir takımla yarışmaktansa önlerdeki bir takımın test pilotu oldu. Yine de Quick Nick'i bu sene yarışlarda göremeyecek olmaz üzücü.

03 Şubat 2010

Campos vs Stefan

2010 sezonu yaklaşırken hemen hemen her takım, hazırlıklarını bir seviyeye kadar tamamladı. Bir tek Campos Meta'dan ses yok. Bernie, onların Bahreyn'de gridde olabileceklerinden şüpheliydi. Takımdan gelen bütün haberler de bu şüphelerin haklı olduğuna dair. Hiç bir teste katılmayacaklarını açıkladılar ve henüz bir araç tanıtım tarihi vermediler. Yine de ellerinde bir koz var. F1 Komisyonunda tartışılan konulardan biri, yeni takımların 3 yarışa gelmeme haklarının olacağı ve bu hakkı istedikleri zaman kullanabilecekleri idi. Yani yeni bir takım, sezonun ilk 3 yarışını kaçırıp 4. yarış olan Çin'de sezona başlayabilir. Bu da Campos Meta'nın eline çok değerli vakit veriyor.

Campos Meta sorunlarla boğuşurken, Stefan GP dolu dizgin hazırlık yapıyor. Gridde şu an için yerleri yok, ama Bahreyn'e 40 feet'lik konteynerle mal yolladıklarını açıkladılar ve eklediler: "Kendimizle övünüyoruz". Bu son derece "mütevazi" takım, eğer yarışmalarına izin verilirse çok ciddi bir sürpriz yapabilirler. Çünkü ellerinde rüzgar tünelleri, Ferrari bilgilerini Mclaren'e sızdıran Brian Coughlan, geçen seneki yalan skandalından sonra Mclaren'den ayrılmak zorunda olan Dave Ryan ve satın aldıkları Toyota F1 takımı (ve onların dizaynları) var. Yani aslında ciddi anlamda hazırlar. 3 yarış kaçırma kuralının, onların dezavantajına olduğu kesin ama 2010 gridinde olmak için hala çok ciddiler ve beklemeye hazırlar! Yine de Nakajima seçimi ile nasıl bir yanlış yaptıklarının farkında olmadıkları açık. Başta Nick Heidfeld olmak üzere, takımların test pilotlarına bir yandan da yarış koltuğu vermek, kamikazeleri gride döndürmekten çok daha mantıklı bir seçenek bence.

Adrian Newey

Valencia testlerinde iki gün geride kaldı, bugün üçüncü ve son gün. 7 takım, yeni araçlarıyla testlerde boy gösteriyor. Peki hepsinin ortak özelliği ne? Hepsi, araçlarını geliştirirken geçen seneki Red Bull'un aerodinamisinden esinlenmişler. Uzun ve kıvrımlı burunlar, bu senenin en belirgin özelliği hatta.

Peki, yeni kural değişikliklerine en iyi cevabı vermesiyle tanınan Adrian Newey napıyor? Takımıyla beraber rüzgar tünelinde ve ilk teste gelmediler. Tekrar düşününce çok mantıklı. Takımlar, Newey'nin geçen sene yaptığı yenilikleri kopyalarken o, bu senekiler üstünde daha çok rüzgar tüneli testi yapıyor ve yeni aracı rakiplerine daha geç gösteriyor. Son derece akıllıca!

Vettel-Newey-az benzin harcayan Renault motoru? Şimdiden heyecan verici bir birliktelik...

PS: Yazdıklarımın konfirmesi şu anda geldi. Christian Horner, Adrian ve takıma daha fazla rüzgar tüneli zamanı tanımanın, kendileri için bir risk oluşturmadığını belirten bir açıklama yaptı.
Related Posts with Thumbnails